NFK: 'Burada amip bile yaşamaz Osman!'

Ahmet Rüştü Çelebi, Bursa’da Necip Fazıl’dan Serdengeçti’ye, Sezai Karakoç’tan Muhammed Hamidullah’a birçok isme dair anekdotlarla dolu bir sohbet verdi. Ahmet Serin, bu sohbetten notlarını aktarıyor..

NFK: 'Burada amip bile yaşamaz Osman!'

 

Anılar, devletlerin resmi bakış açısıyla yazılmış tarihlerin üzerindeki kara örtüleri aralayıp gerçeğin aydınlık yüzünü gösteren ışık huzmeleridir. Kendimizi sahih biçimde konumlandırma ihtiyacı duyan bizlerinse ihtiyacı olan şey, bizatihi gerçeğin kendisi. Çünkü hayata ve olaylara doğru bakmak, doğru durmakla mümkündür ancak. Doğru duruş içinse doğru bilgi elzem…

Bu yönleriyle anılar çok önemli. Şöyle demek mümkün: Devletin isteği ve iradesiyle yazılan kitaplar devleti, anılar ise milleti anlatır. Devletin olaylarını varsın resmi tarihçiler kayda geçirsin; biz millete dönelim yüzümüzü!

Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nin 1 Kasım Cuma tarihli Cuma Meclisi’nin konuğu, aynı zamanda Birlik Vakfı Kurucular Kurulu üyesi sıfatını da taşıyan Ahmet Rüştü Çelebi’ydi. Çelebi “Edebiyatımızın Orijinal Yüzleri” konulu bir sohbet için gelmişti Bursa’ya.

Çelebi, 1960’lı yıllardan itibaren kültür-sanat ve siyasetin içinde olmuş birisi. Kendisini ait hissettiği düşünce coğrafyası, muhafazakâr kodlarla bezeli. Onu dinlerken, “Bu camia içinde tanımadığı yok galiba” diye düşündüm. Necip Fazıl Kısakürek’ten Hasan Celal Güzel’e kadar yolunun kesişmediği bir kimse yok gibi. Bir ara Diriliş Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığını da üstlenecek kadar Sezai Karakoç’a yakın biri aynı zamanda.

Ahmet Rüştü Çelebi nüktedan biri. Anlattığı şeyler güzel olduğu kadar, anlatımı da güzel Çelebi’nin. Hiç duraksamadan ve hızlı hızlı anlattığı için kalemimiz onun kelamına yetişemedi ve anlattığı birçok şeyi not alamadık, bunu kayıtlara geçirip Ahmet Rüştü Çelebi ile yakın münasebette bulunan bir kültür ehlinin onun anılarını kayda geçirmesinin yakın tarihimiz için önemli olacağını vurguladıktan sonra notlarımızı aktaralım:

NFK: “Burada amip bile yaşamaz Osman!”

Ahmet Rüştü Çelebi, ne zaman parlayacağı belli olmayan Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve gerçekten de serden geçen bir mümin olan Osman Yüksel Serdengeçti arasında ilginç, esprili ve zekice diyalogların sık sık yaşandığını söyleyerek bunları anlatmaya başladı: “Osman Yüksel Serdengeçti’nin, camında ‘Serdengeçti Kitabevi’ yazan bir kırtasiyesi vardı. Bu kırtasiye, küçük, dar ve çamurla kaplı bir sokaktaydı. NFK, aristokrat biriyken Serdengeçti böyle şeylere önem vermeyen biriydi. Bir gün Üstad, Serdengeçti’yi ziyarete gelir. Dükkândan içeri girdiği gibi haykırır: ‘Osman, bu nedir böyle? Burada bir amip bile yaşamaz ama sen yaşıyorsun!’ der.”

Entelektüel kriz nasıl belli olur?

Ahmet Rüştü Çelebi’nin anlattıkları, kuşku yok ki yakın tarihimizde bir davanın bayraktarlığını yapan insanların çileli hayatlarına tutulan bir ayna aynı zamanda. Rahmetli Necip Fazıl ve rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti gibi dava adamları için hapishane, ikinci bir mekân gibidir neredeyse. Yakın tarihimizin karanlık olaylarından biri olan Vatan Gazetesi Olayı (Ahmet Emin Yalman’a suikast olayı) dolayısıyla tutuklananlar arasında Osman Yüksel ve Necip Fazıl da vardır. Çelebi, Hüseyin Üzülmez’in hapishanede yaşayıp kendine naklettiği bir olayı anlattı.

Olay, zeki bir insanın çektiği düşünce çilesini yansıtması bakımından ilginçtir: “Bir gün Hüseyin Üzülmez bir hapishane macerasını şöyle anlattı bana: ‘Hapishanelerde iki çeşit mahkûm bulunur. Bir grubu bizim gibi siyasi olanlar, diğeri de adi suçtan hüküm giyenler. Bir gün baktım ki adi suçtan mahkûm olanlar daracık bir aralıktan bir şeyi görmek için hop eğilip hop kalkıyorlar. Ne olduğunu merak edip ben de baktım. Olan şu: Necip Fazıl ‘Dünya ayağımın altından kayıyor!..’ deyip kendini sağa sola atıyor, Osman Yüksel de onu zaptetmeye çalışıyor. Necip Fazıl’ın bu halini mahkûmlar bana sorunca ben de ‘Bu, entelektüel krizdir’ dedim. Mahkumlar da kendi aralarında ‘Bu çekilen her ne ise, esrardan daha etkili.’ diye yorum yapmaya başlarken Osman Yüksel de biraz muzipçe ‘Şu dünya ayağının altından kayıp düşsen de senden kurtulsak!’ diyordu Necip Fazıl’a.”

“Ayasofya milli davamız!”

Ahmet Rüştü Çelebi, şu an sahip olduğumuz haklar ve imkânların uzun ve zor çabalar sonucu elde edildiğini, o çabaların çileli sahiplerinin hayatından örnekler vererek aynı zamanda hal diliyle aktarıyordu Birlik Vakfı’nın konferans salonunda bulunanlara. Şimdilerde misyonu unutulmuş, belki de unutturulmuş olan Ayasofya Camii için verilen uğraşlara dair şunları anlattı bizlere: “Ayasofya Camii, sahip çıktığımız değerlerdendi ve biz de Ayasofya cami olarak ibadete açılsın diye çabalıyorduk, toplantılar, konferanslar düzenliyorduk. Bir gün Necip Fazıl, Ayasofya konulu bir yazı yazdı. Bu yazı, Osman Yüksel’in ‘Serdengeçti’ adlı dergisinde yayımlandı ve Osman Yüksel, yayımladığı bu yazı yüzünden yine davalık oldu. Ama biz buna alışmıştık ve yılmıyorduk. Ayasofya konulu bir dosya hazırlayıp cumhurbaşkanlığına gittik. Özel kalem müdürü masondu. Bizi güler yüzle ağırlayıp izzet ikramda bulundu ama konuyu cumhurbaşkanına aktarmamızı da bir şekilde engelledi, bir şey yapamadan geri döndük.”

Muhammed Hamidullah “Bu şiirde Türk rönesansını görüyorum!”

Sohbetinde, yakın tarihin birçok önemli ismiyle anılarını anlatan Ahmet Rüştü Çelebi, Sezai Karakoç’a dair de şunları anlattı: “Sezai Karakoç, bir şeye herkesten farklı bakabilen, herkesin görmediğini görebilen biriydi. Bunu Erdem Bayazıt da söylemişti bir sohbetimizde bana. ‘Sezai Bey herkesten farklı bakar, herkesten farklı görür’ demişti. Bu, Sezai Karakoç’un fıtratıyla ilgili bir şey. Onda, doğuştan gelen bir asalet, bir farklılık var. Birçok insanın başını döndürecek imkânlara başını çevirip bakmaya tenezzül bile etmez Sezai Karakoç. Bu bakışın yanında, aynı zamanda çok geniş bir kültüre de sahip bir sanatkârdır o. Mesela merhum Muhammed Hamidullah’ın, onun Körfez şiirini okuduğunda tepkisi “Bu şiirde Türk rönesansını görüyorum!” demek olur.

Yine, onun harika tespitleri de vardır. Yahya Kemal için söylediği ‘O, günbatımı şairidir’ ifadesi, Osmanlının yıkılış dönemini telmih ettiği için, harika bir ifade olarak nitelendirilmiştir dönemin aydınları tarafından.  Yine Sezai Karakoç’un 27 Mayıs’taki ahlaksız darbeden sonra çalıştığı kuruma gelip ‘Senin adamların şimdi Yassıada’da’ diyenlere verdiği ‘Türk ordusu durdu, durdu, geldi kendi milletini vurdu!’ cümlesi, akıllardan çıkacak gibi değildir.”

Sohbetini yakın tarihte geçen ama not alamadığımız daha birçok anekdotla süsleyen Ahmet Rüştü Çelebi’ye, sohbetinin sonunda bir plaket takdim edildi.

 

Ahmet Serin aktardı

YORUM EKLE