Mustafa Yazgan ve Mehmet Şahin'le idik!

Şiddetli yağmur “21. Yüzyılın Yetimi” programını erteletse de iki büyüğümüzle 20-25 dinleyici ile sohbetimize vesile oldu.

Mustafa Yazgan ve Mehmet Şahin'le idik!

 

Milli Türk Talebe Birliği’nin düzenlediği “21. Yüzyılın Yetimi; İslam Coğrafyası” adlı programa katılmak için hava muhalefetine rağmen tam zamanında Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde oldum. Kültür merkezinin içi oldukça sakindi. Çatıdan gelen yağmur sesini alkış sesi zannedip programın başlamış olduğuna sevindim. Salona girdiğimde yanıldığımı anladım, zira 3-5 kişi vardı. Program başlayana kadar kitap okuyayım dedim ama dikkatim dağıldı. Dikkatimi dağıtan şey; salonda paçaları dizlerine kadar katlanmış bir halde birinin -sanırım telsizle- suyun koltuklara kadar ulaşabileceğini bildirmesiydi. Koltuğumdan kalkıp sahne tarafına doğru baktığımda gerçekten de yağmur suyunun salona dolmakta olduğunu gördüm.

Sonra bir arkadaş gelip programın iptal olduğunu, gelen arkadaşlarla birlikte konuk odasında sohbet edeceklerini söyledi. Konuşmacılardan Mustafa Yazgan ve Fatih Akıncıları Derneği onursal başkanı Mehmet Şahin gelebilmişlerdi. Saymadım ama sanırım 20-25 kişilik bir grupla çok sıcak bir sohbet gerçekleştirildi.

“Kardeşlerim!” hitabını hak ediyor muyuz?

Sohbete Mustafa Yazgan, hayatı boyunca hiç iptal olan bir konferansı olmadığını bu ertelemede mutlaka bir hayır olduğunu söyleyerek başladı. Sonra Peygamber Efendimizin (s.a.v) bir hadisindeki ahir zaman Müslümanları için kullandığı “Kardeşlerim” hitabını hatırlatarak, “Bu hitaba layık olmalıyız.” dedi.

İslam davasına herkesin kendi istidadına göre hizmet etmesini ve hangi istidada sahip olursak olalım yaptığımız işi en güzel şekilde yapmamız gerektiğini Necip Fazıl’ın “Bir güzel ki en güzeli güzelin” mısraına vurgu yaparak tavsiye etti. Tanzimat’tan beri başımıza gelen belaların sebebinin, sanki “bütün güzellikler Batıda bulunur” kompleksi olduğunu ve bizim en büyük derdimizin de beynimizdeki aşağılık kompleksi virüsü olduğunu söyledi ve şunları ilave etti:

“20. asrın başından beri bu virüsün üzerinde bir operasyon vardı. Ama o kadar kuvvetli bir virüstü ki birkaç nesil geçtikten sonra bu 2012’lere geldik. O zamandan bu zamana birçok tarikatla, âlimler ve muhterem zatlarla birlikte çöplüğün temizlenmesi için süpürgecilik yapmaya çalıştık. Başarabildik mi bilemem ama ihlaslıydık. Daha 21. yüzyıldan 12 yıl geçmişken Afrika’da, Mısır’da, Suriye’de, Balkanlar’da dünyanın her bir yerinde yeni yeni uyanmalar başladı.”Mustafa Yazgan ve Mehmet Güney

Biliyorsunuz bir zamanlar Osmanlı eyaleti olan memleketlere girerken pasaportlarımızın üzerine damga üstüne damga vuruluyor. Yazgan bu damgaların aslında alnımıza vurulan utanç damgaları olduğunu, damgaların gıyaben “Utanın” dediklerini söyledi.

Türkler Hristiyan oldu, camiler yıkıldı!

1966’da Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Elmalı’nın Özel Kalem Müdürü olduğu zamanlara ait bir anısını paylaştı Mustafa Yazgan: Önüne bir dosya konulur. Dosyanın içinde birçok farklı dilde yazılmış evraklar vardır. Hepsini tasnif eder ve İngilizce olanlara bakarken Tunus Cumhurbaşkanının el yazısıyla yazdığı bir mektupla karşılaşır. Mektupta, Kayrevan’da dünya çapında Kur’an okuma yarışması düzenledikleri ve Türkiye için 6 kişilik bir kontenjan ayırdıklarını yazmaktadır. Hazırlıklara başlanır. Mustafa Yazgan Bey heyette yer almak istemez. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Diyanet İşleri Başkanı yurt dışına çıkıyordur ve Ankara’da ilan edilir.

Hacı Bayram Camii’nde uğurlamaya gelenlerin sayısı 10 bindir. Esenboğa’ya gidilirken yolda binlerce araba konvoy halinde bayraklarla eşlik eder. Kayrevan’a indiklerinde Cumhurbaşkanı üstü açık arabasını gönderir. Halk öyle coşkuyla karşılar ki heyettekiler şaşırır. İngiliz entelijansı, Tunus halkına Türklerin Hıristiyan olduğunu, İstanbul’daki camilerin yıkıldığını ve çan çalındığını söylemiştir. Tunus halkı söylenenlerin yalan olduğunu gördüğünden dolayı coşkulu karşılamış böyle Diyanet İşleri Başkanı’nı.

Yarışmada Abdurrahman Gürses birinci olur. Dönerken, Libya, Mısır ve Suriye’ye uğrayıp Türkiye’ye dönmeyi planlarlar ve biletler alınır. Zamanın başbakanının emriyle heyet Libya’dayken çağrılır. Dönerler ve hemen emekliye sevk edilirler. Bu arada heyet Libya’dayken Sünûsi şeyhi 500 kişilik yemek verir. Kralın sağında Başkan oturur. Şeyh, Tunus’ta El Ezher’e benzer bir üniversite kurduklarını ve her millete 25 adet kontenjan ayrıldığını ama (kartını vererek) kartıyla gelindiği takdirde sınırsız kontenjan verileceğini vaad eder.

Osmanlı emperyalist değildi, çünkü hakim olduğu topraklarda Türkçe konuşulmuyordu

Mustafa Yazgan’dan sonra söz alan Mehmet Şahin, Hulefa-i Raşidin’den sonra insanların Kur’an’dan uzaklaştığını, saltanat meselelerinin gündeme gelmesinden dolayı Osmanlı’ya kadar Müslümanların büyük bunalımlar yaşadığını söyleyerek başladı konuşmasına. Osmanlı için kullanılan emperyalist nitelemesinin haksız bir niteleme olduğunu, şahit olduğu anılarla bir kez daha anladığını belirtti. Şahin, dünyanın birçok bölgesindeki Müslüman coğrafyaya gitme fırsatını bulmuş. Hatta sıcak savaş bölgelerinde de bulunmuş.

Bir zamanlar Osmanlı’nın hâkimiyeti altındaki o bölgelerde Osmanlı’nın oralara sadece hizmet götürdüğünü, köprü, medrese, konaklama yerleri yani halkın rahat edebileceği ortamı hazırladığını ama dinine ve diline dokunmadığını görmüş. Osmanlı’nın emperyalist olmadığının en büyük ispatının da gittiği yerlerde kimsenin Türkçe bilmemesi ispat ediyordu. Aksi takdirde herkesin Türkçe konuşması gerekirdi.

Biz size Osmanlı’nın emanetiyiz, kurtarın bizi!

Mehmet Şahin, Saraybosna’nın işgalinin en çetin olduğu bir zamanda yaşadığı anısından da bahsetti. Kış aylarıdır ve sıkıntı had safhadadır. Yanında Boşnak asıllı bir Türk arkadaşı kendisine tercümanlık yapmaktadır. Yolda Türkçe konuşarak yürürken iyi giyimli bir kadının çöpleri karıştırdığını görürler. Kadın Türkçe konuştuklarını duyunca yanlarına gelir ve “Türk müsünüz?” diye sorar. Sonra ağlamaya başlar. Adana’daki akrabalarına selam söyler ve çöpleri karıştırarak çocuklarına yiyecek arayan bu kadın, “Biz size Osmanlı’nın emanetiyiz, ne olur bizi kurtarın.” der. Bir zamanlar Osmanlı’nın eyaletleri olan hemen her yerde Türkleri Osmanlı olarak görürler. Osmanlı’nın koruyucu özelliğinin getirdiği bir muhabbet vardır.

Müslümanlar Allah’ın merhametini hak ediyor mu?

Gençlerin kendisine, neden dünya Müslümanlarının fakir ve 3. dünya ülkeleri görünümünde olduğunu sorduklarında onlara şöyle cevap verdiğini söyledi: “Allah’ın rahmeti ve merhameti çok geniştir. Müslümanlar acaba o rahmet ve merhameti hak ediyorlar mı? Kur’an bize ümmet olma, kardeşlik ve paylaşma bilinci veriyor. Bir arada olmamızı öğütlüyor. Hâlbuki biz, önce etnik kimliklerimizi, sonra mezheplerimizi, cemaatlerimizi, meşreplerimizi ön plana çıkarmışız. Günümüzde ise dernek ve vakıflarımızı ön plana çıkarmışız.”

Mehmet Şahin, en büyük sorunumuzun Kur’an’dan uzaklaşmak olduğunu söyleyerek gençlere Kur’an okumalarını ve hemen yanı başlarında bir meal bulundurmalarını tavsiye etti.

Ümmet olma hayali kurun!

Hepimizin hayalleri vardır. Genelde kişisel hayallerdir bunlar. Acaba kaçımızın dünya Müslümanlarını içine alan hayali vardır. Bu konuda Mehmet Şahin’in söyledikleri dua niyetine geçecek şeylerdi: “İnsan hayal etmediği şeyleri gerçekleştiremez. Müslümanlar ümmet olmayı, kardeş olmayı, paylaşmayı hayal edecekler. Yoksa emperyalizm ve siyonizm bizi rezil edecek. Müslümanlar ancak ırk, mezhep ayrımını bırakıp İslam’ı önceledikleri takdirde galip gelebilirler.”

Kızılderililer aya mektup gönderiyor!

Sayın Şahin’in bahsettiği yaşanmış bir hadise Amerika’nın nasıl bir miras üzerinde oturduğunu gösteriyordu. Amerika aya astronot göndermek için çalışmalara başlar. NASA’nın merkezine 10-15 kişilik Kızılderili ihtiyar heyeti gelir ve gidecek olan astronotla görüşmek isterler. NASA yetkilileri bu isteği dikkate almaz ama Kızılderililer de pes etmez. Çadır kurarlar üssün önünde. Sonunda biri çıkar, aya gidecek kişinin kendisi olduğunu söyler. Kızılderililer o beyaz adama, aydaki akrabalarına götürmesi için bir mektup verirler. (Kızılderililer ayda akrabaları olduklarına inanmaktadır.) İhtiyar heyeti ayrılınca NASA’dakiler mektubu açar ve okurlar. Mektupta kısadır ve şunlar yazılıdır: “Bu mektubu size getirenlerle asla anlaşma yapmayın ve hiçbir belge imzalamayın.”

Konuşmasında sürekli “ümmet”, “kardeşlik” ve “paylaşma” kelimelerine vurgu yapan Şahin konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Hayal kurmalıyız Müslümanlar olarak. 1.5 milyar Müslüman’ın, ekonomik, siyasal ve kültürel anlamda birleştiğini hayal etmeliyiz ve bu yolda çalışmalıyız. Böyle olunca Allah’ın merhamet ve rahmeti bize ulaşır. Benim inandığım Allah her şeyden üstündür. Biz Allah’a dönersek O bütün yolları açar.” dedi.

 

Meryem Uçar, herkesi ümmet olma hayalini kurmaya çağırdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
aydın başar
aydın başar - 11 yıl Önce

Geçtiğimiz gün Yemen'de bir intihar saldırısı oldu. Yüz kişi öldü. Yüz aileye ateş düştü. Müslümanlar tavuklar gibi öldürülmeye devam ediyor, biz ne zaman ümmet olacağız? Ne zaman bunun acısını hissedeceğiz. İttihadı islam olmadan bu yangın devam edecektir. "Döneceğiz döneceğiz bir gün sana döneceğiz..."

banner36