Müminin ayağı toprağa basardı

Bursa Seyyid Usul Kültür Merkezine konuk olan Safiyyuddin Erhan Mimari kültürümüz üzerine konuştu.

Müminin ayağı toprağa basardı

22 Ocak Cumartesi gecesi Seyyid Usul Kültür Merkezi yine müdavimlerini ağırlıyordu. Müdavimler de yavaş yavaş yerlerini alıyorlardı ve fakat bu gece sanki bir şeyler değişikti. Her zaman manevi havası hissedilen Seyyid Usul’de bu akşam biraz daha naifti hava. Kalpleri inşirah eden bir buhur kokusu sinmişti sanki havaya, bir ağırlık, bir letafet…

Bu letafetin, geceye katılan dinleyicilerin şahsiyetleriyle ilgisi olduğu kadar, gecenin konuşmacısı Safiyyuddin Erhan ile de doğrudan ilgisi vardı şüphesiz.

Tanıyanlar bilirler ki Safiyyuddin Erhan, görenlere Allah’ı hatırlatan bir güzel insandır ve bu güzelliği kendisiyle beraber bulunduğu meclislere de taşımaktadır.

O gece, TYB Bursa Şubesinin organize ettiği birçok etkinlikten biri olan “Mimari Kültürümüz” üst başlıklı sohbetlerin ikincisi yapılıyordu. Konu, kendisini bu yola vakfetmiş olan Safiyyuddin Erhan tarafından slaytlar eşliğinde sunuldu, dinleyiciler de bir kutlu iklimin talihli kişileri olarak nasiplerine düşeni aldılar.

Safiyyuddin Erhan, sohbet konusu olarak “Ahşap Ev Mimarisi”ni seçmişti kendine. İşte Bursa evlerinin mimari yapısından yola çıkarak ahşap evlerin genel özelliklerine dair notlar:

Safiyyuddin ErhanBir sitemli girizgah

Safiyyuddin Erhan, memleketin bir sürü acil ve önemli işi varken bu acil ve önemli işleri bırakıp sanat, mimari ve üslup gibi gereksiz (!) bir konu için buraya gelen konukları selamlayarak başladı konuşmasına. Sonra da şunu hatırlattı: “Baktığımızda her insanın iki kolu, iki bacağı, bir kafası var ama bu ortak yanlar dışında bu insanları birbirilerinden ayıran incelikler de var. İşte aynı şey, yapılar için de geçerlidir ve biz bu inceliklere üslup diyoruz.”

Konuşmasının başlarında değindiği bir başka konu da, üniversitelerde Mimarlık Fakülteleri olduğu ve fakat yapılarımızda her nedense üslup olmadığı yönündeydi.

Klasik mimari insanın mahremiyetini öncelerdi

“Klasik mimarimizde evlere doğrudan girilmezdi. Evin öncesinde ya taşlık bölümü ya da bahçe bulunurdu. Eskiden evle bütünleşen bir bahçe kültürümüz vardı. İnsanlar evlerinden çıkarlar ve önce toprağa basarlardı. İnsanımız artık toprağa basmanın ne demek olduğunu unuttu.”

Doğrusu bu cümle beni çok düşündürdü. Biz müminler evinden çıkıp ilk temasımızı toprakla yapmaya devam etseydik, canımız tenimizi terk ettiğinde toprağa gireceğimiz bilincinden bu kadar uzaklaşmış olmasaydık, muhtemelen şimdi bu halde olmaz, kilitlenmeyen kapılar diyarı olmaktan çıkıp kale gibi kapıların bile güvenliğimizi sağlamaya yetmediği bir toplum haline gelmezdik. Anlaşılan o ki toprağa temas etmek ile asfalta temas etmek aynı şey değil!

Ahşap, ahşap…

Ahşaptan bahsederken keyif aldığı belli olan Safiyyuddin Erhan, ahşaba dair şunları söyledi:

“Bir ahşap yapı, bakımı yapılmadığı zaman bile yaklaşık 400 sene yaşar. Bakımının yapıldığını düşündüğümüzde ne kadar yaşayacağını varın siz hesap edin.”

“Meşe, ıslanmadığı ve başka yıpratıcı harici etkilere maruz kalmadığı sürece yüzyıllarca dayanıklılığını sürdürür.”

“Ahşap mimarisinde yağlı boya yoktur. Yağlı boya, ahşaba kesinlikle girmemelidir.”

23674Kadîm mimarimizin özellikleri…

“Bizim kültürümüzde sokağa, dışa açılan bir balkon anlayışı yoktur.”

“Mimarimize şahsiyet veren en önemli unsurlardan biri de saçaklardır. Saçaklar aynı zamanda binayı da korumaktadır.”

“Evlerimizdeki süslemelerde resim yoktur, minyatürler ve hat vardır. Resim daha sonra girmiştir. Yine de ilk dönem resimlerinde insan tasviri yoktur.”

“Eski dönem evlerimiz iki katlıdır. Alt kat taştan yapılır ve kışlık olarak kullanılır. İkinci kat ise ahşaptır ve yazlık olarak kullanılır.”

Restorasyon çalışmaları

Safiyyuddin Erhan’ın sık sık değindiği ve hiç kuşkusuz usulünce yapılmadığı için acı çektiği bir diğer konu da restorasyon çalışmalarıydı. Bu konuda şu cümleyi özellikle ve dikkat çekmek amacıyla söylediği belliydi:

“Özensiz yapılan restorasyon çalışmaları, kendimize has boyamalar dahil tüm eserlerimizi ve üslubumuzu örtmekte, yok etmektedir. Restorasyon çalışmaları bize bir şey kazandırmıyor.”

Bir dilemma: Devlet-sanat ilişkisi

Safiyyuddin Erhan, devletin gücü ile sanat arasında doğrudan bir ilişki olduğunu vurgulamak sadedinde şunları ekledi:

“İmparatorluğun zayıflamasıyla sanat ve mimari de zayıfladı. Bize has üslup yavaş yavaş yerini Batılı bir anlayışa bıraktı.”

Ağızlarda kekre tat bırakan son söz

Sohbetinin son demlerinde, ahşabın, toprağın ve kiremidin ince bir zevk ile harmanlandığı klasik bir Osmanlı sokağını gösteren Safiyyuddin Erhan, en zevksiz ve en acemi bir gözün bile hemen fark edebileceği zevksizce yapılmış çirkin bir yapıyı göstererek şu cümleyi söyledi: “Bu, idareye ait bir yapıdır. Zaten memlekette en çirkin, en gereksiz binalar idare tarafından yapılmıştır.”

 

Fikri Özçelikçi notlar aldı

YORUM EKLE
YORUMLAR
arzu fidancı
arzu fidancı - 12 yıl Önce

istanbullu olarak bursa'da olmayı istiyor insan! bu güzel insanları gelecek kuşaklar okuyacak belki ama bizler de görür ve dinleriz inşallah. ne mutlu bursa'lılara...

sultan durgun
sultan durgun - 7 yıl Önce

safiyyuddin Erhan beyi ve mimariye bakışını paylaştıgınız icin ve duyurmaya calıştıgınız icincok teşekkur ederiz