Miladi takvim bizim başlangıcımız olmasın

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Çankırı Şubesi ile Çankırı Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği 'Günümüzden Mavera’ya' konulu panel gerçekleştirildi. Panelin notlarını Şerife Nihal Zeybek aktardı.

Miladi takvim bizim başlangıcımız olmasın

 

 

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Çankırı Şubesi ile Çankırı Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Günümüzden Mavera’ya” konulu panel gerçekleştirildi. Panel, Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı İbrahim Akyol’un sunumuyla başladı. Devamında ise, Çankırı Belediye Başkanı İrfan Dinç açılış konuşma yaptı. Başkan Dinç, vefat etmiş olan Mavera şairlerinden ezbere şiirler okuduktan sonra, onlara Allah’tan rahmet diledi ve Mavera Dergisi’nin kendi kuşağı için öneminden bahsetti. Mavera’dan içmenin kendisine de nasip olduğunu belirtti. Mavera Dergisi’nin gençliğe yol açıcı olmasını, yeni Maveraların çıkmasını temenni etti.

Panele gelenlere arşiv niteliğinde çok hoş iki hediye verildi. Çankırı Belediyesi ve Dil ve Edebiyat Derneği Çankırı Şubesi güzel bir hizmete imza attı. Mavera’nın ilk sayısı “tıpkıbasım” şeklinde dinleyicilere hediye edildi. Ayrıca “Dil ve Edebiyat Dergisi MAVERA ÖZEL SAYISI” da panele gelen misafirlere hediye edildi.

Onlar, İslam coğrafyasıyla yakından ilgiliydiler

Üzeyir İlbak yönetiminde gerçekleşen panelde, öncelikle İlbak söz aldı. İlbak, yer yer Mavera şairlerinin şiirleriyle konuşmasını zenginleştirdi. İlbak, Mavera ve Mavera kadrosundan şöyle bahsetti: “Alaaddin Özdenören, sadece bir şair değildi. İnsan, İslam, Batılılaşma gibi konulara değinen denemeleriyle de bize yol gösterdi. Erdem Bayazıt’ın şiir dili kendine özgüdür. O İslam coğrafyasıyla yakından ilgiliydi. Geleneğin yitirilmesiyle ortaya çıkan toplumsal trajediyi şiiriyle anlattı. Şiirinin her mısrasında yaşadığı çağla hesaplaşması vardır. Bu coğrafyadan inşa olmakta olan yeni medeniyet için hayatını adadı. Mavera kadrosu bütünüyle döneminin genç ve yenilikçi yazar ve şairleriydi.”

İkinci olarak söz alan Mehmet Atilla Maraş konuşmasına, Hz. Musa’nın “Rabbiş rahlî…” duasıyla başladı. Maraş şunları aktardı: “İslam merkezli bir düşünceye sahip olan yazar ve şairlerin çıkardığı derginin adıdır Mavera. Kişinin eşya ve olaylara bakışı, yapacakları, sanatı ve edebiyatı birbiriyle uyumlu olmalıdır. Kişi, kendi düşünce dünyasını edebiyat ile anlatmalıdır. Mavera kadrosu hepsi ‘tevhid’ inancına inanmış kimselerdir. Bir kimse eğer bir berberse, o berberliği inancı doğrultusunda, iyi bir berber olarak yerine getirmelidir. Eğer biz sanat yapacaksak bunu da, inancımız doğrultusunda yapmalıyız.”

Biz ruhlarda iz bırakmak istiyoruz

Maraş, Mavera Dergisi’nde ilk şiirinin 5. sayıda, son şiirinin ise 129. sayıda yayımlandığını belirtti. Mavera’daki son şiirinin ise Cahit Zarifoğlu’nun vefatı üzerine kaleme aldığı şiir olduğunu dile getirdi. Maraş, şiir yazmayla ilgili şunları aktardı: “Şiir uzaktan görüldüğü gibi oyun, oyuncak değildir; çile ister. Kelimeler ormanında nefes tüketmek, aslında akıllıların işi değildir; delilerin işidir. Şiir yazmak karın doyurmaz; o yüzden akıllıların işi değildir. Şiir kelimelerin sıkıştırılmış, yoğunlaştırılmış şeklidir. Bazıları gençlik döneminde, âşık olunca şiir yazar. Sonra evlenip çoluk çocuğa karışınca şiir biter. Ama bizim için şiir böyle değildir. Şiir, sadece bir fantezi değildir. Şiirde ses, ahenk vardır. Biz bunla ruhlarda iz bırakmak isteriz.”

Hayriye Ünal Hanım ise, Erdem Bayazıt’la bir program için yurtdışı gezisinde beraber bulunduklarını belirterek bir anısını aktardı. “Erdem Bey çok beyefendi birisiydi. Elinde bir şiir antoloji kitabı vardı. Onun sayfalarını karıştırıp şiir okumaya başladı. Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Alaaddin Özdenören gibi isimlerin şiirlerini okudu. Sonra Cahit Zarifoğlu’nun bir şiirini okumaya başladı ama şiir bir türlü gitmiyor. Sonunda dedi ki, ‘Ya Rahmetli’nin de şiirleri okunmuyor ki…’” Bu anının ardından Ünal, Cahit Zarifoğlu’nun bir şiirini okudu ve konuşmasını bitirdi.

"Sözler" son anda "Mavera" oldu

Son olarak söz alan Rasim Özdenören ise, konuşmasını yapmakta oldukça zorlandı. Ağlamaklı olan Özdenören, bir süre konuşmasına başlayamadı. Özdenören bu durumunu şöyle açıkladı: “Diğerleri konuşurken, şiirlerden bölümler okurken çok duygulandım. Her anlatılan şey benim zihnimde yeni anıları canlandırdı. Okunan şiirlerin neredeyse hepsi yanımda yazıldı veya o anlara şahitlik ettim. Ve o arkadaşlarımın hepsinin cenazesinde hazır bulundum.”

Rasim Özdenören, Mavera Dergisi’ne isim konulması hususunu şöyle anlattı: “Nuri Pakdil çıkaracağı dergi için isim arıyordu. O, ‘Gökçe Yazın’ ismini önermişti. Bize sordu fakat biz pek beğenmedik. Ben o sırada ‘Mavera’ adını önermiştim. Sonra derginin adı ‘Edebiyat’ oldu. Bu olaydan sekiz sene sonra biz dergi çıkarmaya kalkıştık. İsim arıyoruz. ‘Sözler’ ismine karar verdik. Dergi çıkmak üzere kapağı hazırlanıyor. O dönem kapak letraset tekniğiyle hazırlanıyor. Aydınger kâğıdının üzerinde muhtelif harfler var. Tek tek harfler çıkartılıyor. O sırada Atilla Kurt büroya geldi. Derginin adını sordu, ‘Sözler’ dedik. O da bana İstanbul’da “Sözler” adında bir yayınevinin olduğunu söyledi. Bunun üzerine diğer arkadaşlara danışma fırsatı bulamadan hemen karar verdim. Zaten önceden bu isme bir aşinalıkları vardı. ‘Ahmet hemen yaz bunu, Mavera olsun, vazgeçmeyelim’ dedim. Dergiyi ne zaman çıkaracağımızı düşünürken dedik ki, ‘Ocak ayında çıkarmayalım, miladî takvimin başı bizim başlangıcımız olmasın.’ Bunun üzerinde hayırlı işlerde acele edelim dedik ve Aralık 1976’da ilk sayı çıktı.

Dergide şöyle bir format geliştirdik. İlk sayfalar şiir, sonra öykü, deneme ve en sonda çeşitlemeler. Çeşitlemeler kısmında serbest yorum yazıları oldu. Çeşitlemeler kısmı çok faydalı oldu, pek çok konuya değinildi. Hatta daha sonra pek çok dergi bu sıralamayı kullandı.”

Mavera’nın Türkiye dış siyasetine hizmeti

“Dergide Afganistan olaylarıyla ilgili yazılar çıkmaya başlayınca bazıları bizi eleştirdi. Niçin siyasete bulaşıyorsunuz dediler. Biz de onlara dedik ki, ‘Eğer Afganistan olayı bizim dergimizin işi değilse, bizim dergimizin işi ne?’. Cahit Zarifoğlu, o dönem organizasyon dehasını göstererek 7-8 kişilik bir grubu Afganistan’a yolladı. Yeni model bir otomobil çıkarmış bir firmayla anlaşarak, ‘Siz bize arabayı verin, biz de onunla Afganistan’a gidip orada fotoğraflarını, videolarını çekelim. Böyle uzun yolları nasıl kat ettiğini gösterelim.’ dedi. Bu şekilde ilk defa Türkiye’den bir gazeteci gruba Afganistan’a gitti. Orada Burhaneddin Rabbanî ile Hikmet Yar’la görüştüler, röportajlar yaptılar. Bunları öncelikle Mavera’da yayınladık. Sermayenin basın yayın organları bizden sonra Afganistan’a gittiler. Ama onlar istedikleri haberleri yapamadılar. Çünkü Burhaneddin Rabbanî, Hikmet Yar gibi isimler onlara röportaj vermeyi kabul etmedi. Biz Afganistan’ın gönüllü konsolosluğunu yaptık o dönem. Büyükelçilik açılmasına vesile olduk. Afganistan’dan gelen misafirleri Ankara’da çeşitli misafirhanelerde ağırladık. Böylece Mavera’nın Türkiye’nin dış siyasetine de bir hizmeti oldu.”

Panel sonunda konuşmacılara çiçek ve hediyeler takdim edildi. Gençler Rasim Özdenören’e kitaplarını imzalattı. Üniversite öğrencilerinin ağırlıklı olarak salonu doldurduğu dikkat çekti. Panel bazen hüzünlenerek bazen tebessüm edilerek takip edildi. Doğru bildikleri doğru yolda ömürlerini adayanlar daha yakından tanındı, bir kez daha anıldı.

 

Şerife Nihal Zeybek, Ankara’dan Çankırı’ya gidip geldi ve yazdı

YORUM EKLE

banner36