Sınır tanımayan gayretleri, başarıları, derinliği ile, İslam dünyasına yaptığı hayırlı katkıları ile Müslümanların gönlünde taht kuran Mahmut Esad Coşan, akademik çalışmalarında çokça terini döktüğü, hâlâ isminin yazılı olduğu bir oda bulunan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde anıldı. 4 Mayıs Perşembe günü gerçekleşen “Ulu Çınar Mahmut Esad Coşan” başlıklı anma etkinliğinin açılış konuşmasında, dekan İsmail Hakkı Ünal Hoca, Esad Hocanın şahsi özelliklerinden kısaca bahsedip fakültenin Türk İslam Edebiyatı çalışmalarına atıfta bulundu. Böyle bir anma programının ilk defa yapıldığını, bu manada ayrıca önemli olduğunu vurguladı. Sonrasında Esad Hocanın hayatının anlatıldığı belgesel izlendi.
Ali Yılmaz Hoca da kısa bir konuşma yaptıktan sonra Mehmet Akkuş Hoca, Esad Coşan Hocaefendinin dini hassasiyetleri bakımından kişinin nasıl davranması gerektiğini ön planda tuttuğunu belirtti ve konuşmasına şu cümlelerle devam etti: “Tane tane konuşur, bir cümlede iki yükleme yer vermezdi. Tüm öğrencileri Esad Coşan Hocamızla rahat iletişime geçerdi. İlmi çalışmalarında müdekkikti. Doktora çalışmasıyla Hacı Bektaş-ı Veli üzerine derin ve farklı bir bakış açısı sundu. Siyasi sıkıntıların yaşandığı bazı dönemlerde malum sıkıntıların ilişkilerimize yansımasına izin vermedi. Bu dönemde aşırılıktan uzak yumuşak geçişi sağlama noktasında hepimize yol gösterici olmuştur. Toplumun, ümmetin hangi konuda neye ihtiyacı varsa o konuda derinleşmek gerektiğini düşünür ve çalışmalarına bu minvalde yön verirdi. Fakültemiz açısından Türk- İslam Edebiyatı ağacının temelinde hocamız vardır. Yedi doktora çalışması yaptırmıştır.”
Manevi kalkınma temelli projeler geliştirdi
Mehmet Akkuş, Mahmut Esad Coşan Hocaefendinin üniversitedeki derslerinin haricinde halka yönelik birçok derslerinin, eğitim hizmetlerinin ve sohbet halkalarının olduğunu söyledi. Bu sohbet halkalarından bir tanesinin şimdiki Ankara Palas’ta gerçekleştiğini; Osmanlıca dersleri olduğunu hatırlattı. Hacı Bayramı Veli Camii’nin alt katında her hafta 10 hadis-i şerifin anlatıldığı, düzenli olarak takip edilebilen Ramuz-el hadis dersleri olduğunu belirtti. Öz-elif sitesinin camiinde de geniş katılımlı vaazlarının olduğunu anlattı. Kalaba Camii’nin orada sabah namazından sonra evrad-ı şerif dersleri tertiplendiğini de özlemle yâd etti. Halkla bütünleşerek devam ettiği derslerinin yanı sıra iki farklı fakültede farklı adlarla anılan edebiyat dersleri olduğundan da bahsetti. Manevi kalkınma temelli projeler geliştirdiğini, başörtüsü problemi saçaklanmaya başladığında çok çabalar sarf ettiğini anımsattı.
Mehmet Akkuş konuşmasının devamında şunları söyledi: “Hocamızdan öğrendiğimiz çok şey vardı. Bir gün Milli Kütüphane’de düzenlenen bir programda hocamız konuşmacıydı. Hocamız konuşurken hocamızı seven dinleyiciler tezahüratvari bir tepki verdiler. Konuşmacı olan Ayvaz Gökdemir ‘alın bunları dışarı’ diye sert bir tepki göstermesine rağmen hocamız ne Ayvaz Bey’i ne öğrencileri incitecek bir davranış sergilemeden konuyu toparladı. Hocamızla beraber gittiğimiz gezilerimiz, ziyaretlerimiz olurdu. ‘80 senesinde Mehmet Zahit Kotku rahmetullahi aleyh dizlerinden rahatsız olduğu için Balıkesir’deki kaplıcalara gittik. O bir haftalık tatil edep ve ahlak yönünden çok tesirli ve kıymetli bir zaman dilimiydi bizim için. Yine Adapazarı’nda bir ziyarette Zahit Kotku r.a. bana hafızlık durumumu sordu. Hafız olmadığımı söyleyince ‘eh peki o zaman siz Esad’la beraber hafızlığa başlayın’ dedi. Bir süre Esad hocaefendiyle birbirimize ezber verdik. İkinci devreye döndüğümüzde hocamız doktora Almancası için Almanya’ya gitti ve ben bir şekilde devam edemedim. Esad hoca her zaman tane tane konuşur, özenli giyinirdi. Hâkim yaka gömlek giyerdi. Frenk gömleği giymezdi. Derslerini tahtaya kendi hattıyla yazdığı beyitler üzerinden işlerdi. Nesih yazısı çok güzeldi. Herkesi kabiliyetine göre teşvik ederdi.”
Mehmet Akkuş hoca konuşmasını Esad Coşan hoca efendinin dilinden düşürmediği duası ile tamamladı: “İlahi ente maksudi ve ridake matlubi”
Yayın faaliyetleri ufuk açıcıydı
Zülfikar Güngör hoca da, Mahmut Esad Coşan’ı tam anlayabilmek için makalelerinin ve sohbet kayıtlarının iyi incelenmesi gerektiğini hatırlatarak sözlerine başladı. Bu bağlamda Mahmut Esad Coşan’ın vefat ettiği sene fakültede hazırladıkları “İlim ve Gönül Dünyamızın Kayan Yıldızı Mahmud Esad Coşan” adlı makaleyle beraber “Mahmud Esad Coşan'ın Hayatı, Eserleri ve Tasavvufi Görüşleri” adlı makalenin okunabileceğini hatırlattı. Mavera dergisinin 54. sayısında Akif İnan'ın M. Esad Coşan ile yaptığı röportajın da tasavvufu ilim ve irfan geleneğinin birlikteliği içerisinde tanımlayan çok doyurucu bir röportaj olduğunu söyledi. Zülfikar hoca sözlerine şu cümlelerle devam etti: “Bir grup arkadaşla kendisini ziyarete gittiğimizde dini hassasiyetini yansıtan bir öğüdünü aldık. Ali İmran suresi 8. ayeti kerimeyi okudu ve ‘hidayetten sonra dalalete düşmek en büyük tehlikedir. Her an bu tehlikenin farkında olarak Allah’tan yardım dileme sadedinde bu duayı yapmalıyız’ dedi.
Hocamız medya aracılığıyla düşüncelerin paylaşılması gibi faaliyetleri organize ederdi ve onun öncülüğünde birçok sosyal, kültürel faaliyetler yürüten topluluklar kuruldu. Biz de hocamızın rehberliğinde bir yayın faaliyetine başladık. İslam mecmuası, Kadın ve Aile, Gül çocuk, İlim ve Sanat dergisi çalışmalarını sürdürdük. Bu yayın hayatımız suresince hocamızın farklı yanlarını görme imkânına kavuştuk. Hocamız yayınlayacağımız yazılarda akademik titre bakılmaması gerektiğini sıklıkla vurguladı. Yazıyı işin ehline inceletip öyle yayınlardık. Bir nevi hakem çalışması yapardık. ‘En kötü yazıları profesörler yazar’ derdi. Akademik manada ihtiyaçları olmadığı için belki de… İlim ve Sanat dergisi Türkiye’nin geleceğine ufuk olabilecek dosyalar hazırlamıştı. Hocamızın yayın kurulunda vurguladığı şu sözleri önemle hatırlatmak isterim: ‘Bu dergi Türkiye’deki bir topluluğun, cemaatin dergisi değil Türkiye’deki Müslümanların bir yüz akı ve birikimidir.’ Tasavvufi manada bir cemaatin önderi olduğu halde yayın politikasında bunu gütmemişti. Bizlere ‘her biriniz kendinize bir İslam ülkesi seçin. Kardeş ülke gibi. O ülkenin fahri elçisi olacakmış gibi kendinizi yetiştirin; hatta bekârsanız o ülkeden evlenin’ derdi. Bu manada ümmetin derdini dert bilen kuşatıcı bir anlayışı her fırsatta hocamızdan gördük, şahitlik ettik. İstanbul’da bir hadis enstitüsü ve Ankara’da bir fıkıh enstitüsü kuruldu ve buralarda akademiye öğrenciler yetiştirildi.”
Zülfikar Hoca konuşmasını M. Esad Coşan’ın 68-69 yıllarında fakülte yıllığında yayınlanan yazısını okuyarak noktaladı.
Mehmet Hoca ve Zülfikar Hoca, M. Esad Coşan’ın sevdiği ve derslerde sık sık okuduğu dua makamında beyitleri de paylaştı:
Yok, bende bir amel sana şayeste ah eğer
A'malime göre vere adlin ceza bana
Ben bilmezem bana gereğin sen Hâkim’sin
Men' eyle verme her ne gerekmez sana bana
*
Hoştur bana senden gelen:
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken.
Kahrında hoş lutfun da hoş
*
Bir göz ki onun olmaya ibret nazarında,
Ol düşmanıdır sâhibinin baş üzerine
*
Hudâyâ Hudâlık sana yaraşır
Nitekim gedâlık bana yaraşır
Çü sensin penâhı cihan halkının
Kamudan sana iltica yaraşır.
*
İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın...
Bir hâl gelir... Ağlayamazsın, susamazsın!
Konuşmacılar Mahmut Esad Coşan Hocaefendinin konuşmasıyla, giyimiyle, akademik başarılarıyla, üretkenliği ile, yaşantısıyla bir zarafet timsali olduğundan özlemle bahsettiler. Birçok ufuklar açtığını, ezber bozan değişimlere ve doğrulara kapı araladığını belirttiler. Vefatından sonra hâlâ örnek ve model bir âlim olarak istifade edildiğini vurguladılar. Konuşmacılar Mahmut Esad Coşan Hocaefendinin tüm çalışmalarından saygıyla bahsederken duydukları derin muhabbetin izlerini dinleyicilerden gizlemediler.
Betül Şatır
Betül hanımın vesilesiyle bu güzel anma gününe katılmış gibi hissettim. Çalışma azmimizi ve dusturumuzu bileyleyen böyle gönül insanlarının Rabbim adedini artirsin. Manevi hocalarimizin mekanı cennet olsun. Bizlere ve evkatlarimiza izkerinden gitmek nasip olsun. Vesile olan, tertipleyen ve bu günü derli toplu bizlere aktaran kardesimiz Betül hanima tekrar tesekkur ediyorum. Selam ve dua ile.