Kültür, ideoloji ve ticarete yenik düştü

Bursa Kitap Fuarı'nda geçen sene gördüğümüz birçok yayınevi, bu sene yoktu. Olanlarda ise pek talip yoktu. Ne bir heyecan vardı ne de kitaba kavuşmaktan kaynaklanan bir coşku.. Ahmet Serin yazdı..

Kültür, ideoloji ve ticarete yenik düştü

 

Türk Dili Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlük’ünde ‘fuar’ sözcüğü “Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi” şeklinde tanımlanmış. Tanımda yer alan ‘ticari mal’ ibaresi, fuarın amacını da apaçık bir biçimde ortaya koyuyor: Ticaret. Yani parasal değeri olan bir malın görücüye çıkarılması ve bu mala değer atfedenler tarafından da bu malın alınmasıdır fuarla amaçlanan.

Kitaba bir ticari meta gözüyle yani ‘mal’ olarak bakmak, hâlâ yadırgadığım bir şeydir. Tamam, kitap denilen şey sonuçta alınıp satılabilen bir şeydir ama o ‘mal’ olmanın ötesinde bir şeydir, diğer nesnelerden farklı bir yanı vardır, en azından bir kutsallığı vardır. Çünkü o sağda solda, ötede beride bulunan bir şey değildir. Ortaya çıkması bir ömürlük birikime bağlıdır bazen, bazen de çekilen nice çilelere…

Bunu, modern zamanlara ayarlı zihnimizle anlamak biraz zor olsa gerek. Bunu anlamak için belki de geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmak gerek, bilginin kutlu sayıldığı günlere gitmek gerek. Muhaddislerin hadis derlemek için verdiği uğraşları hatırlamak gerek belki de.

Şimdi olaya bu zaviyeden bakmayı deneyelim: Müslümanların, ona bakarak hayatlarını tanzim edecekleri bu bilgilerin derlenip yayımlandığı şey de bir kitap sonuçta ama mahiyeti göz önüne alındığında, bir Müslüman’ın o kitaba ‘mal’ veya ‘ticari meta’ olarak bakması ne kadar mümkün? Sonuçta bu da bir nesne ama içinde mübarek şeyler olan bir nesne.

Bu düşünceler, epeyden beri kafamda dönenip duruyordu ama bu netliğe kavuşması için Tüyap tarafından düzenlenen 12. Bursa Kitap Fuarı’na gitmem gerekiyormuş. Çok kalabalık olacağını düşündüğüm bir pazar günü gittim fuara. Daha fuar yeni açılmış. İnsanlarda bir yıllık kitap hasreti birikmiş. İnsanların, bir yıl boyunca bekleyip görmeyi hayal ettikleri yazarlar, çizerler, şairler gelecek buraya ve onlarla karşılaşıp bu hayallerini gerçekleştirecekler. Güya…

Ne bir heyecan vardı ne de kitaba kavuşmaktan kaynaklanan bir coşku

Fuarın düzenlendiği yere vardığımda, binaların dışındaki araçların çokluğu ve yine stantların bulunduğu binanın önündeki insan kalabalığı, fuara ilginin çok olduğu şeklinde bir izlenim uyandırdı bende. Sevindim doğrusu. O sevinçle binanın içine daldım ve ilk hayal kırıklığını orada yaşadım: İçerdeki insan sayısı, dışarıdaki insan sayısından fazla değildi. Dışarıdakilerin genel havası ise bir mesire yerinde dolaşmak gibiydi. Kâh alışveriş yapılıyor, kâh arkadaşlarla tur atılıyordu. Bazılarının ellerinde ise elbette fuardan alınmış kitaplar; poşet içinde kitaplar…

Binanın içinde biraz gezip dolaşmak, hiç umulmayan bir hayal kırıklığını çırılçıplak bir biçimde yaşamak oldu. İlk elde fark edilen şey, fuarda yer alan yayınevlerinin geçen seneye kıyasla azlığıydı. Geçen sene gördüğümüz birçok yayınevi, bu sene yoktu. Olanlarda ise pek talip yoktu. Ne bir heyecan vardı ne de kitaba kavuşmaktan kaynaklanan bir coşku. Özellikle kültür-sanat kitapları satan yayınevlerinin önünde cılız bir kalabalık belki…

Hareketli stantlar yok muydu? Elbette vardı ama o stantlarda da hareketliliği sağlayan şey, imza için gelen yazarlar ve bu yazarların ideolojik kimliğiydi. Kültür sanat kitaplarının naif yazar-şairleri, çok satan bir gazetenin üçüncü sayfasında kelimeleri eğip bükerek yazı yazan bir gazete yazarının gördüğü iltifattan alabildiğine mahrumdu yazık ki. Kabul etmeli ki kültür-sanat, ticaret ve ideolojiye –en azından kitap fuarları özelinde- mağluptur.

 

Ahmet Serin, 12. Bursa Kitap Fuarı gözlemlerini aktardı

YORUM EKLE