Tarih ve kader kardeştir belki de. Tarihimizi okurken kaderimizi okuyoruz. Kaderimizi yaşadıkça tarihe doğru yürüdüğümüzü hissediyoruz. Bir de birbirine geçmiş bu iki halkayı şairin şiirinde okumak hayretimizi ve heyecanımızı artırır. İşte şair: Mehmet Akif. İşte şiir: Safahat
“Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir.” derken karamsarlıktan daha çok tevazuu hissettirir Akif. Yaşadıkları, yaşatıldıkları Mehmet Akif’i ziyadesiyle yormaktaydı fakat o ısrarla arifesinde olduğumuz güzel ve aydınlık günleri haber veriyordu. Belki geç, belki eksik, kırık, dökük, ıslak ama azimli ve ümitvar sesler yükselmekte göğe.
Kilis 7 Aralık Üniversitesi öğrencileri de bu kervana katıldı ve “Bizim bir Akif’imiz var!” diyerek mütevazı bir etkinlik düzenledi. Zinde Gençlik ve Nüve Sinema öğrenci topluluklarının müştereken düzenlediği “Safahat Okumaları”, Kilis Evi’nde gerçekleştirildi.
“Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma!”
Üç beş arkadaş otururuz banklara, çıkarız koridorlara ve "İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!" deme, yılma./ Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.” diyerek inletiriz ortalığı diye düşünürken kendimizi bir kalabalığın içinde bulduk. Fatihalar okundu, şiirler okundu, duygulu anlar yaşandı. Böyle bir hissi böyle bir coşkunluğu ne kadar da özlediğimizi anladık. Meğer tutulan dilimizin, kararan elimizin, solgun yüzümüzün derman u şifâsı, hatırasından bigâne olduğumuz ecdadımız imiş. Onlara vefa imiş. “Kimi dosta gider dosta bend olur / kimi nefse uyar kahrolur gider.”di elbette. Bugün yaşadıklarımızdan aldığımız ipuçları, yolumuza ışık tutacak inşallah.
Akif’in hikâyesini okurken hep bir şeyler tanıdık geldi. Safahat’ın ecza dolabı olduğu bir kere daha ama daha canlı bir idrak ile fehmettik.
İlahiyatçı-yazar Prof. Dr. Osman Türer hocamızın da tatlı bir baskınına uğradık. Bize Safahat’tan beyitler okudular ve Safahat’ın aslından okunmasını tembihlediler. Eyvallah dedik.
Bülent Akyürek, Hakan Albayrak, Tarık Tufan, Semih Kaplanoğlu gibi isimleri Kilis’e çağırıp gönlümüzü hoş eden “ihtiyar” ağabeyimiz Mustafa Kemal Sağlam da aramızda idi ve bize Akif’i her andığında neden hüzünlendiğini anlattı. Biz de hüzünlendik. Ona da eyvallah dedik.
Safahat ve Akif’imizin tasvirini yaptığı güzel günler için dua ettik ve dağıldık.
Emrullah Çakır ve Hüseyin Çelik Kilis’ten bildirdiler.
Mehmet Akif mütevazı bir şahsiyet, Haya abidesi... Onu abartılı törenlerle bir geceliğine anmanın ruhaniyetine ızdırab vereceği aşikardır. Yazarlara, dava adamlarına (hele bu Akif ise) en büyük vefa onun izinde gitmek bıraktığı değerlere sahip çıkmaktır. Varsa telifatı okumaktır. Akif'in anılmaya değil anlanmaya ihtiyacı vardır. Onu anlamak iin onu okumak lazım... Değerli dostlarımın bu minvaldeki aktiviteleri taktire şayandır. Kendilerini tebrik ederim.