Karaviyyin Medresesi’nden günümüze yükseköğretim kurumları

Prof. Dr. Saim Kılavuz, Bursa Birlik Vakfı’nda yaptığı sohbette üniversitelerin mevcut durumuna ve farklı tarihi dönemlerdeki yükseköğretim kurumlarına dair değerlendirmeler yaptı. Ahmet Serin’in etkinlik haberi.

Karaviyyin Medresesi’nden günümüze yükseköğretim kurumları

Hem yapılanmaları ve hem de yaklaşımları dolayısıyla dünya düşünce tarihine çok şey katan İslam medeniyetinin üniversiteleri, birkaç yüz yıldır üzerine serpilen ölü toprağının etkisinde. Dergilerle beraber hür düşüncenin kalelerinden biri olan akademya, dünyanın ufkunu açan o şaşaalı günlerinden uzaklaştığından beri bir türlü kendine gelemedi desek abartmış sayılmayız sanırım. Bu hep böyle gidecek değil elbet. Su akacak ve yatağını bulacak bir gün ama görünen o ki suyun yatağını bulması biraz zor ve zaman alıcı olacak. O gün gelinceye kadar arayışlar devam edecek belli ki.

Üniversiteler, elbette ki üzerlerine kafa yorulması gereken kurumlar. Az buz değil, medeniyet dediğimiz şeyin kurucu unsurlarından biri kabul ediliyor bu kurumlar çünkü. Bilimin üretilip yeni kuşaklara aktarıldığı yer olmanın yanı sıra, sanat ve edebiyat için de önemliler. Kısacası, toplumun da medeniyetin de olmazsa olmazlarından üniversiteler.

Bu yüzdendir ki üniversiteler önemlidir ve bu yüzdendir ki entelektüel kaygısı olan herkes üniversitelere kafa yormaktadır.

UÜ Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Saim Kılavuz da bu konuya kafa yoranlardan. Mirasçısı olduğumuz Osmanlı’yla beraber günümüz Türkiye’sinin üniversitelerine kafa yoran Kılavuz, medeniyetimizde üniversitelerin yerini ve tarihi gelişimini aktardı Birlik Vakfı Bursa Şubesinde 1 Şubat Cuma gecesi.

İlk üniversite nerede kuruldu?

Dünyanın en eski üniversitesinden günümüze uzanan bir ufuk turuna çıkan Prof. Dr. Saim Kılavuz “Dünyanın en eski üniversitesi, aynı zamanda İslam dünyasının da ilk üniversitesidir. Fas’ta 859 yılında kurulan Karaviyyin Üniversitesi, İslam dünyasının da dünyanın da ilk üniversitesidir. Daha sonra 1069 yılından itibaren Nizamülmülk tarafından Bağdat, Musul, Basra, Nişabur, Belh, Herat, İsfahan, Merv, Amul, Rey ve Tuş gibi büyük kentlerde de çok sayıda üniversite kuruldu. İslam dünyası, dünyayı aydınlatan eğitim kurumlarının temellerini bu şekilde attı.” diyerek nasıl bir dünyanın mirasçısı olduğumuzu hatırlattı bir kez daha bizlere.

Prof. Dr. Saim Kılavuz, Batı üniversitelerinin hangi konuda eğitim vereceklerini belirlerken ölçütlerinin yine İslam medeniyetinin kurduğu üniversiteler olduğunu da “İslam dünyasında ilk üniversiteler 1. Fıkıh (Hukuk), 2. Kelam (İlahiyat) alanlarında eğitim veriyorlardı. 1088 yılında kurulan Bologna Üniversitesi ile hemen ardından kurulan Paris Üniversitesinin ilahiyat ve hukuk alanlarında eğitim vermesi, medeniyetimizin eğitim sisteminden bağımsız düşünülemez. Yani Batılılar açtığımız çığırın ardından gelmişlerdir.” cümleleriyle kayda geçirdi.

İslam dünyasında çeşitli akımların ortaya çıkmasıyla birlikte, İslam’ın ana çizgisini korumak amacıyla üniversitelerin özellikle ehl-i sünnet çizgisinde yapılandırıldıklarını da önemli bir not olarak belirtti.

Osmanlı’da üniversiteler nasıldı?

1326’da İznik’te kurulan üniversiteyle Osmanlılar da eğitim sistemine dahil olur. Bu süreci Prof. Dr. Saim Kılavuz “Bursa’da kurulan üniversitelerden sonra Edirne’de kurulur üniversite ve sonra İstanbul’da Fatih tarafından meşhur Sahn-ı Seman üniversiteleri kurulur. Bu üniversite, eğitimde bir zirvedir. Bu yapılanma, Osmanlı modernleşmesine kadar uzun süre devam eder.” sözleriyle anlattı.

Dünyanın izlediği gidişatı yakalama çabaları olarak şahit olduğumuz Osmanlı modernleşmesi, üniversitelerde de kendini gösterir. 1863 yılında Darülfünun kurulur. Bu süreci de “İlk elde öğrenci almaz Darulfünun. Varlığına zemin oluşturacak konferanslar düzenler, gündem belirlemek ister. Beş sene devam eden bu dönemden sonra, altıncı yılında öğrenci almaya başlar Darülfünun. Darülfünunun resmi açılışı 1870 yılında Cemalettin Efgani’nin konuşmacı olduğu bir programla yapılır. Ama bu açılışta Efgani’nin söylemiş olduğu bazı sözler halkta infiale yol açar. Darülfünun, bu olay üzerine verimsiz bir şekilde varlığını sürdürür. Bu süreç, üniversiteleri düzenleyen kanun çıkıncaya kadar devam eder.” sözleriyle anlattı Prof. Dr. Saim Kılavuz.

Cumhuriyet’in üniversiteleri hangi renge büründü?

Cumhuriyet dönemiyle birlikte üniversitelerin aldığı biçimi de “1960 Anayasası ile üniversiteler bir güç merkezi olarak yapılandırıldı. Bu yapılanmayı, 12 Eylül darbesi de pekiştirdi. Ama Türkiye’nin aldığı milli biçim, her şeyi olduğu gibi üniversiteyi de milli olmaya zorladı. Kuruluşundan itibaren uzun süre YÖK’ün başında olan İhsan Doğramacı, üniversitelere kısmi bir özerklik sağladı. 28 Şubat sürecinde yerli değerlerin karşısında yer alan üniversitelerde yerli damarın yer alması, özellikle Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan zamanında oldu. Ziya Özcan, başkanı olduğu YÖK aracılığıyla üniversitelerde yerli ve milli olana karşı olan zihniyetle ısrarla mücadele etti ve birçok sorunun çözümünde millet lehine ciddi mesafe kaydetti. Daha sonra Yök Başkanı olan Gökhan Çetinsaya ve Yekta Saraç da üniversitelere ciddi kimlik kazandıran isimler olarak anılmalıdır.” sözleriyle kayda geçirdi Prof. Dr. Saim Kılavuz.

Bursa’nın bir zamanlar medreseler şehri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Saim Kılavuz, Uludağ Üniversitesi’nin şu an hak etmediği bir yerde olduğuna dikkat çekerek sözlerini bitirdi.

Ahmet Serin

YORUM EKLE