İlim Hikmet Vakfı Üniversite Komisyonu’nun organize ettiği ve bu yıl ikincisi düzenlenen “Düşünce Akademisi”, 1 Aralık Cumartesi günü saat 15.00’de başladı. Haziran ayına kadar devam edecek olan programa Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekan yardımcısı Doç. Dr. Şahin Güven ve öğretim üyesi Prof. Dr. Selahaddin Polat konuşmacı olarak yer alacaklar. Konuşmacıların sunumları her hafta cumartesi günü dönüşümlü olarak İlim Hikmet Vakfı’nda düzenlenecek.
Cumartesi günü başlayan programın ilk sunumunu Şahin Güven gerçekleştirdi. Güven, “Kavram Okumaları” başlığı altında “adalet” kavramını Kur’an perspektifinden değerlendirdi. Adalet kavramının değerlendirilmesine geçilmeden kavram konusuna değinen Güven, kavram hususunda şunları aktardı: “Kavramları kendimize göre değerlendiririz. Toplumda o kavramın karşılığı olmazsa toplum kaosa sürüklenir. Aynı kavrama sarılanlar aynı kavram üzerinden karşılarındakini o kavramın içeriğine saygısızlıkla suçlayabiliyorlar. Onun için kavramların içerikleri önemli bir husus. Biz bu kavramları kendi zihin dünyamızda berraklaştırmadıkça ne okuduklarımızı doğru dürüst anlayabiliriz, ne anladıklarımızı karşımızdaki insanlara aktarabiliriz.”
Kavramlar kişiye göre şekil alıyor
Güven, kavram konusundaki açıklamaları ile ilintili olarak dil kavramının önemine değinirken Konfüçyüs’ten verdiği örnekle bunu şöyle açıkladı: “Konfüçyüs’e demişler ki; ‘bir ülkeyi fethederken ilk önce yapacağın iş nedir?’ Cevaben şunu söylemiş: ‘Öncelikle dilini düzeltirim.’ ‘Neden’ diye sormuşlar; ‘çünkü’ demiş, ‘dili bozuk olan bir toplumun düşüncesi bozuk olur. Düşüncesi bozuk olan bir toplumun yaşantısı da bozuk olur. Yaşantısı bozuk olan bir toplum kaos içerisinde yaşıyor demektir. Kaos içerisindeki bir toplumu yönetmektense onları bırakıp kendi hallerine gitmek daha iyidir.’ ”
Kavram konusu bağlamında laiklik ve irtica konularına da değinen Güven, “Mesela laikliğin sınırını kim çiziyor? Ya da çiziyorlar mı? Ya da neden çizilmiyor? Çizmek istemeyen neden çizmek istemiyor? Neden acaba birileri kendisine göre bir laiklik tanımı yaparak karşısındaki insanı laiklik düşmanı ilan edebiliyor? Çünkü işine öyle geliyor. Bakıyorsunuz laik olmadığını iddia ettiği kimse de kendisinin laik olduğunu söylüyor. Ama onun laiklikten anladığıyla diğerinin laiklikten anladığı farklı. Aynı şekilde irtica kavramı da kimin ne anlam yüklediğine bağlı olarak değişiyor” dedi.
Hem yaşadığımız dünyayı anlamamız açısından, hem de bir Müslüman olarak Kur’an’ı, Kur’anî terim ve kavramları anlamamız açısından kavramların içeriğine girmek durumunda olduğumuza değinen Güven, kavramların alanlarını tetkik etmek durumda olduğumuzu söyledi.
Ceza adaletin gereğidir
Kavram ile ilgili yaptığı açıklama sonrasında adalet kavramına değinen Güven; “Adalet kelimesinin kökeninde bir şeyin diğeriyle eşit olması gibi bir anlam da vardır. Bunu göz ardı edemeyiz. Bunu şu anlamda değerlendirebiliriz; karşımızda bulunan muhataplardan her ikisi de eşit ölçüdeler ve bunlara eşit muamele etmenin adıdır adalet. Onlardan birisini kayırmak zulümdür. Ancak karşımızdaki eşit mi acaba? Mesela diyelim ki yardım yapacağız; karşımızda yardıma ihtiyacı olan iki kişi var. Birisi miskin, birisi fakir; birinin akşama yiyecek hiçbir şeyi yok. Öbürü az çok geçiniyor ama yine de zenginlik mertebesinde değil. Şimdi ikisine de aynı ölçüde yardım yaptığımız zaman mı daha adil oluruz, yoksa akşama yiyeceği olmayana daha fazla ikramda bulunduğumuz zaman mı adil oluruz? Karşımızdaki muhatapların durumu önemli bir şey. Allahu Teala’nın isimleri arasında da Adl geçer. Allah’ın Esmaül Hüsna’sından biridir. Kulların Allah’tan bekledikleri şeyler hususunda adildir. Yani kuluna ceza verirken de adildir, adalet vasfı ortadan kalkmaz. Bu bağlamda acaba Allahu Teâlâ’nın kâfirlere, müşriklere, günahkârlara ahrette vereceği azap ya da cehennemle onları cezalandırması adalet vasfını hâşâ ortadan kaldırır mı? Hayır. Bir mümine mükâfatını vermek ne kadar adalet ise, aynı şekilde bir kâfire ceza vermesi de adalettir. Bu manada devletler suçlulara cezalar veriyorsa bu adaleti ortadan kaldırmaz, aksine bu cezayı vermek adaletin gereğidir” dedi.
Adaletin ileri boyutu: “İhsan”
“Biri sana kötülük yaptığı zaman senin ona karşılık vermen veya tam tersi birisi sana iyilik yaptığı zaman senin de ona iyilikle karşılık vermen adaletin gereğidir” diyen Güven, ancak bunun bir ileri boyutunun varlığından bahsederek bunun ileri boyutunun “ihsan” boyutu olduğunu aktardı. Ve bu boyutu şu şekilde açıkladı: “İhsan boyutu; sana yapılan kötülüğe iyilikle muamele etmek, sana yapılan iyiliğe daha fazla iyilikle karşılık vermektir.
Fakat adaletin bu ileri boyutu her insanın yapabileceği bir şey değildir. Sana biri bir kötülük yaptığı zaman, senin de o kötülükle karşılık vermen insan fıtratının gereğidir. Ve bu adalet sınırlarını da aşmaz. Ama o sana bir tokat vururken senin ona on tokat ile karşılık vermen zulümdür. Biri senin kulağını kestiği zaman senin de o insanın kulağını kesme hakkı verir. Ama senin sol kulağın kesilmiş ise sen de ‘bu kötülüğü yapanın sağ kulağı kesilsin istiyorum’ diyemezsin. Onun da ancak sol kulağını kesme hakkın vardır. Daha fazlası değil. Allah, böyle bir adalet anlayışını Müslümanlara caiz görmekle birlikte ‘ihsan’ boyutunu göstermiştir. Allah insana affetmeyi buyuruyor, fakat bununla ilgili de bir zorunluluğa tâbi tutmuyor.”
Adalet ilkesinin bireylerin vicdanlarında başlayarak toplumun her tabakasına yayıldığını ifade eden Güven, “mesela bir kardeşimize, arkadaşımıza, ailemize, çocuklarımıza yaptığımız haksızlıklar temelde yarın yönetici olduğumuz zaman emir altımızda olan insanlara sirayet eder. Onun için adalet aynı zamanda bir eğitimdir” dedi.
Kanunun adil olması yetmez
“Neyin adil neyin de adaletsiz olduğunu nasıl tespit edeceğiz?” sorusunu dinleyicilere yönelten Güven; “Bu nerede başlayıp biter. Diyelim ki bir Batılı hukuk sisteminin koymuş olduğu bir kural onun için adil de benim için neden adil olmayabilir? Bu adilliği kim belirleyecek? Bir kısım dil bilimciler bunu iki kısımda ele alıyorlar; birincisi, diyorlar ki insanın fıtratından getirdiği şeyler vardır. Hangi dine mensup olursa olsun kendisine iyilik yapana iyilik yapar insan. Bu adaletin fıtrî yönüdür. Ancak sınırlarını tespit etmek açısından şeriata ihtiyaç vardır. Neyin adil olup neyin adaletsizlik olduğunu tespitte Allah hüküm koyar. Bu koyduğu hükmü uygulamak adaletin gereğidir.” açıklamasında bulundu.
“İnsan sevgi ile yaşar, insanlık ise adalet ile yaşar” çıkarımında bulunan Güven; bu sözünü destekleyici olarak Elmalılı Hamdi Yazır’dan şunları aktardı: “Elmalılı Hamdi Yazır, ‘İnsan türünün bekası medeniyet ile, medeniyetin kıvamı da adalet iledir’ der.” Ardından konuşmasına şöyle devam etti; “Adalet, birinci olarak kanuna, ikinci olarak ise kanunun güzelce tatbik ve icra edilmesine bağlıdır. Kanunun var olması yetmiyor. Bu kanunun adaletli bir şekilde icra edilmesi önemli bir husustur. Yoksa bütün ülkeler anayasalarında hemen aynı idealleri esas aldıklarını iddia ederler. Herkes kendi anayasasında koyduğu hükümlerin adil olduğunu iddia eder. Konulan bir yasanın adil olması yeterli değil, o kanunun uygulanması önemli olan. Birine karşı bu yasa uygulanır da diğerine uygulanmaz ise orada bir adaletsizlik var demektir.”
Adaleti ikame edebilecek olan makam ve mercinin güçlü olması gerektiğini de söyleyen Güven, “Gücü olmayan adaleti ikame edemez. Eğer adalet güçten yoksun ise uygulanamaz. Hepimiz diyoruz ki, İslam çok iyi bir adalet sistemi öneriyor. Ancak Müslümanların kendi kendilerine bile bu adaleti icra edecek bir güç ve mekanizmaları olmadığı için bunu uygulayamıyoruz. Adaletin gücü olmaz ise o güçsüz adalet, adalet olmaktan çıkıyor” dedi.
Bünyamin Gültekin haber verdi