Kadın erkeğe, erkek kadına kırdırılıyor

Süleyman Seyfi Öğün, “Modernite ve Kadın Sorunu” başlıklı söyleşisinde tarihte “paternalism”in, erkeksiliğin çok net olduğunu; tarihsel sürecin hep babadan konuştuğunu söyledi..

Kadın erkeğe, erkek kadına kırdırılıyor

 

Kadınlar Günü’nün içinde bulunduğu ay, Mart ayı. 8 Mart… Birkaç yıldır hiç olmadığı kadar kutsanıyor 8 Mart. Ben de birkaç yıldır kutsamalara hiç olmadığım kadar mesafeli yaklaşıyorum. Süleyman Seyfi Öğün geçen sene Adapazarı’ndaki bir söyleşide zihnimdeki ilkeyi söze dökmüştü: “Medya veya ‘kamuoyu’ neyi cilalıyorsa, neyi önümüze ittiriyorsa, ne diyorsa bir durun düşünün. Büyük ihtimalle başka bir niyet vardır bu konuda.”

Kilolu olduğu için tek sıra yürüyüşte gerilere düşen ilkokul çocukları gibi olan ülkemiz, kadın “problem”i ile biraz geç tanıştı. Bu "problem" başka başka "problemler" doğurdu. Kadının metalaşması, kadının eve hapsi, kadının özgürlüğü ilâ âhir…

Bir de ilişkilerimiz var tabi ki; Müslüman hayatını değiştiren ve dönüştüren kadın-erkek ilişkileri. Bekar gençlerden evlenenlere, boşananlardan ölüp miras peşinde olanlara kadar bir kadın-erkek problemi var. Meraklanıyoruz, belki de zaten meraklıydık kadın-erkek ilişkisinin –daha çok kadının- incelenmesine, irdelenmesine. Her ne kadar eşref-i mahlûkât olan “insan” olsa da, Havva Ana’mız Hz. Adem’in kaburgasından mı yaratılmıştı acaba? Yoksa kaburga yanlış yorumlanıyor ve aslında Havva Adem’in kalbinden mi yaratılmıştı? İstediğimiz kadar sorgulayalım, tevil edelim. Sonuçta ortada akıp giden bir hayat var.c

“Ev” kapitalizmin en çok ihmal ettiği konu

Akıp giden hayatın bir 16 Mart gününde Süleyman Seyfi Öğün Fatih Ali Emîrî Kültür Merkezi’nde idi. Başlık “Modernite ve Kadın Sorunu”ydu. Yağmurun felç ettiği trafik konuşmaya biraz geç kalmama sebep oldu. Süleyman Hoca yalnızca bugün vuku bulduğunu düşündüğümüz kadın-erkek probleminin avcılık döneminde de, tarım döneminde, ticaret döneminde de tıpatıp aynı olmasa da benzer bir şekilde mevcut olduğunu; kapitalist dönemin ise bu problemleri hızlandırdığını söyledi.

Süleyman Hoca’ya göre “ev” kapitalizmin en çok ihmal ettiği konuydu. Kadınların evlere çekilmesinin gayri safi milli hasılayı düşüreceğine dair bir cümle gelince şunları söyledi Öğün: “Türkiye’nin tarihsel konumu O’nun gelebileceği yerleri sınırlıyor. Örneğin G-8’e katiyen giremez Türkiye. En fazla Arjantin’i sollar, Çin’e kafa tuttuk derler. Kadınlar ekonominin istismarıdır. Evler boşaldı, kimse kalmadı evde. Bu yüzden evlere dair edebiyatlar yapılır son dönemde. Artık kadınları kimse eve kapatamaz. Dışarıda akıp giden bir olaylar zinciri var çünkü. Eğer kadını eve kapatabilirseniz, kızınızı evde tutmakta zorlanırsınız, kız torununuz ise evden kaçar gider. Modern dönemde kadınlar erkekleşiyor, erkekler kadınlaşıyor. Çünkü kapitalizm diyalektikleri hızlandırmıştır. Aklar ve karalar yok artık. Renkler birbirine giriyor. Düne kadar arabeskçi diye küçümsenen Müslüm Gürses’in cenazesi bugün Teşvikiye’den kaldırılıyor. Örneğin Fazıl Say ile Ümit Besen ortak bir albüm yaparsa, bir konser verirse sakın şaşırmayın.”

Süleyman Seyfi Öğün konuşmasına şöyle devam etti: “Kadının modern dünyada çalışmayı kabul etmesi ‘av’ olmayı kabul etmesidir. Plazalarda, şirketlerde ve saire kadının etrafında ‘avcı’lar vardır. Kimisi kolay avlanır, kimisi egosu için, kariyer için zor olduğunu düşünür ve bunu kabul ettirir ama sonuçta o da avlanır. Erkeklere acıyorum çünkü bu av-avcılık durumu ile başa çıkamıyorlar. Modernizm teoride kadını erkeğe eşitliyor, hatta çok güzel(!) gerçekleştiriyor bunu ama pratikte kadını erkeğe kırdırmakta, erkeği de kadına kırdırmakta üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor.”

Süleyman Seyfi ÖğünTarihte “paternalism”, erkeksilik çok net

Bir katılımcı tarafından kadın-erkek ilişkisindeki ahlâk-etik konusuna dair bir soru sorulunca kısa da olsa ahlak konusuna değindi Öğün. Etiğin formel ahlâk olduğunu, ahlâkın ve etiğin modern dönemde halen tanımlanamadığını söyledi. Bir meseleyi “anlamak” için onu ahlâkileştirmememiz gerektiğini belirtti. Kadın-erkek meselesini skolastikler gibi konuştuğumuzu-tartıştığımızı çünkü kadının ve kadınlığın dondurulmuş bir biçimde bir yerde, erkeğin ve erkekliğin de dondurulmuş bir biçimde başka bir yerde durduğunu zannettiğimizi söyledi.

Süleyman Hoca’ya göre kadın-erkek ilişkisi işlevseldir: “Bu işlevselliğin tek boyutlu bir hale gelmesi ise yalnızca kapitalizmin değil, diyalektiğin eseridir. Diyalektiğin panzehiri ise matematiktir ve matematikte amaç ‘Tek’e ulaşmaktır. Tarih bu açıdan maalesef matematiksel değildir. Savrulmaların, iç içe geçişlerin, hızlı akışın tek çaresi matematiktir. Biz matematiği işlemselleştirdik, araç haline getirdik. Oysaki matematik bir hikmet kapısıdır.”

Süleyman Seyfi Öğün, bir dinleyicinin sorusu üzerine, İslamiyet öncesi Türklerde kadının yerinin çok yüce addedilmesinin zorlama bir yorum olacağını, bu konuda okumalarının olduğunu ve kendisinin böyle bir yorum yapamadığını belirtti.

Hazreti Hatice ve Hazreti Aişe validelerimizin hayatın bilfiil içinde olduklarına dair birkaç örneğe karşı Süleyman Hoca bunların istisna olduğunu, kadınların tarihte pek de yerlerinin olmadığını söyledi. Tarihte “paternalism”in, erkeksiliğin çok net olduğunu; tarihsel sürecin hep babadan konuştuğunu ekledi. Bizde vatan “ana” ile eşlense de, belki bunun rahmin-evin genişlemesi ile bağdaştırılmış olabileceğini fakat Almanlarda vatana “babayurt” denildiğini, bizde de devletin Kemal Tahir’in belirttiği gibi “ana” değil, baba olduğunu söyledi.y

Bu küçüklüğümüzü telafi edebilmek için meydan okuyoruz

Sonuç olarak kadın-erkek ilişkisine çok farklı anlamlar yüklemememiz gerektiğini, bunun bir insanî ilişki olduğunu belirtti Süleyman Hoca. Fakat bunların birer ontolojik sorun haline geldiğini, bu yüzden çok mutantan çıkışlar yaptığımızı, meydan okuduğumuzu söyledi. “Erkeğe ‘kadın olmazsa sen nesin? Ne yaparsın?’ demek, kadına da ‘erkek olmazsa sen nesin? Ne yaparsın?’ demek gerek” diye ekledi.

Kadın sorununa dair söyleyecekler bittikten sonra, kapanışta tüm insanlığa dair bir sorundan bahsetti Süleyman Hoca: “İnsan küçülüyor. İstersen al bileti, atla git Singapur’a, küçüklüğünü götürüyorsun ve küçük insanlarla muhatap oluyorsun. Bu küçüklüğümüzü telafi edebilmek için meydan okuyoruz: Türk-Kürt, Laik-Müslüman, kadın-erkek, Fener-Galatasaray… hepsi bundandır.”

 

Ömer Yüceller haber verdi

YORUM EKLE