‘Yazarlığın Saklı Bahçesi’ ana başlığıyla ‘Söz Basamakları ve İnşa’ konulu söyleşinin TYB İstanbul Şubesi’nde yapılacağı haberini okuduğumda çok sevindim. Usta yazar Ali Ural’ın bu derslerine katılıp istifade ederim diye düşünmüştüm fakat daha önce bir türlü olmadı nasip değilmiş. Bu duygularla salona oturup ilgiyle izledim Ali Ural’ın konuşmasını.
Katılımcıların dikkati, ilgisi söyleşiyi daha canlı kılar diye bir söz söylemişti bir arkadaşımız. Gerçekten böyle olduğunu Ali Ural’ı dinlemeye gelen genç edebiyat meraklılarının ilgilerinden anlamak pekala mümkün.
Neler anlattı Ali Ural. Yazı yazmanın güçlükleri, yazının güzellikleri ve yazarken karşılaşılan badireler üzerinde durdu. Nasıl yazmalı sorusuna verdiği cevaplar yazı hayatı içine yeni girmiş ya da denemelerle yeni karşılaşmış genç arkadaşlar için oldukça yararlı olabilecek tespitlerdi.
“Kimse güle oynaya yazmaz”
“Yazar kendisi olabilmeli” dedi önce. Yazma esnasında havaya girmemek gerektiğini söyleyen Ali Ural, şöyle konuştu: “Yazar eğer havaya girerse, metnin samimiyetine gölge düşer. Okurun dikkati bunu hemen anlar. Konuşurken dilimizle frene basmak zordur. Ama yazarken daha kontrollü bir şekilde yazabiliriz. Konuşma dili yetmez, yazma dili bir üst dildir. Söyleyemediğiniz bir şeyi yazabiliyorsanız bu bir üst dildir. Kimse güle oynaya yazmaz. Mutlaka bir süreçten geçmektedir. Yalnızdır, ya da kalbi kırılmıştır. Kızmıştır. İşte bütün bu haller kişinin yazmasını sağlayabilir.”
Yazı yazanın da okuyanın da büyük dikkate ihtiyacı olduğunu söyledi Ural. Yazarın da okuyucunun da dikkati kaybettiğinde kopabileceğini, bu nedenle yazma ve okuma anında dikkati dağıtacak her şeyden uzak olmak gerektiğini ifade etti.
Edebiyatın aynı zamanda ses olduğunu, sesin sadece şiir için gerekli olmadığını, nesir için de gerektiğini belirterek, “dinlemeyi bilmek gerekir; sesin etkisinden faydalanmalı, ara sıra kafiyelerle süslemeli” dedi.
Dinleyicilere, “kimin için yazıyoruz, bir yazar kimin için yazar” diye soran Ali Ural, yazarın aslında kendisiyle konuşurken bizimle konuştuğunu, kelimelerin bu manada çok önemli olduğunu, kullanılan kelimenin daima ışıldadığını, kullanılmayan kelimenin ise paslanıp, tarihin karanlıklarında kaybolup gideceğini ifade etti. İnsanın aynı zamanda bir dostuyla konuşması halinde bunun kendisiyle konuşması anlamına geleceğini de kaydetti.
Yazarda zanaatkar titizliği olmalı
Söz’ün de basamakları olabileceğini söyledi Ali Ural. Bu basamakların her zaman atabileceğimiz doğal adımlar olabileceğini kaydeden Ural, sonsuza kadar giden bu merdivende basamakları çıkmak için çabaların sürmesi gerektiğini ifade etti.
Edebiyatla meşgul olan yazarın çok titiz bir işçi, aynı zamanda iyi bir zanaatkar olması gerektiğini belirten Ali Ural, bu işçiliği anlatırken Fuzuli’yi örnek göstererek şunları söyledi: “Fuzuli bir şiir yazıyor, içinde beğenmediği bir kelime oluyor. Onu kullanmaktan vazgeçiyor. Orijinal kelimeler kullanmayı tercih ediyor ve o kelimenin yerine yeni bir kelime bulup koymak için geceler boyu çalışıyor. O büyük şiir ustası böyle titiz çalışmışsa, bizim nasıl çalışmamız gerektiğini varın siz düşünün artık.” Fuzuli’nin bu titizliğinin tam bir zanaatkar titizliği olduğunu kaydeden Ural, yazı yazmak için Fuzuli’nin gösterdiği gibi bir zanaatkar tavrı göstererek çok titiz çalışmamız gerektiğini ifade etti.
Yazarın söylediğinin kendisine ait olması gerektiğini kaydeden Ural, bunu metnin özünden anlayabileceğimizi belirterek “iyi bir metnin kalbinde insanlık ve samimiyet vardır, bu iyi niyet ve samimiyeti nerde görsek hemen tanırız” dedi.
A. Ali Ural’ın bu güzel sohbetinden alabildiğim notlar bunlar. Söyleşi bitiminde dinleyicilerin bakışlarından keşke bu güzel sohbet bitmeseydi dediklerini anlamak güç değildi.
Şeyma Tuğçe haber verdi