İslâm, Hristiyanlığa nasıl bakar?

İslam’ın Hristiyanlığa nasıl baktığı konusu Birlik Vakfı Bursa Şubesinin Cuma Sohbetlerinde işlendi.

İslâm, Hristiyanlığa nasıl bakar?

 

Birlik Vakfı Bursa Şubesinin 21 Ekim 2011 gecesi düzenlenen Cuma Sohbetlerinde İslam’ın Hristiyanlığa nasıl baktığı konusu işlendi.

Şube, bu kez de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Güç’ün ağzından İslam’ın Hristiyanlığa nasıl baktığı/nasıl bakması gerektiği konusunda üyelerinin bilgilenmesini sağladı. Geniş bir katılım ve diri bir ilginin olduğu konferans, bazen konunun müzakere edildiği bir panele dönüştü. Konferanstan notlar şöyle:

Kronolojik olarak iki din

Kronolojik olarak bakıldığında İslamiyet ile Hristiyanlık ardı ardına gelen iki dindir. İki dinin nuzûlünün arasında yaklaşık olarak 600 senelik bir zaman dilimi vardır. Şu mutlaka hesaba katılması gereken bir husustur: İslamiyet geldiğinde, Hristiyanlık da kendi açısından belli bir noktaya gelmişti zaten. Mekke’de Yahudiler çoğunlukta olmasına rağmen, Azımsanmayacak sayıda Hristiyan da vardı.

Hangi Hristiyanlık?

Hristiyanlık dendiğinde tek bir Hristiyanlığın olmadığı bilinmelidir. Bu din, Hz. İsa (as) Dönemi ve Hz. İsa (as) Sonrası Dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Kur’an’ın bahsedip muhatap aldığı Hristiyanlık, Hz. İsa (as) dönemi Hristiyanlığıdır.  Hz. İsa (as) Dönemi Hristiyanlık, “Tevhid” inancına sahip bir Hristiyanlıktı ve bu anlamda o, Kur’an’ın muhatap aldığı dindi.

Hz. İsa (as) zamanında Hristiyan kelimesi yoktu. Zaten Kur’an da ondan bahsederken “Nasrani” ya da “Ehl-i Kitap” demektedir. Hristiyan kelimesi Yunanca bir kelime olup Hz. İsa (as)’ya inanan anlamına gelmektedir. Hrist Yunancada Hz. İsa, “yan” da taraftar anlamında bir ektir. Dolayısıyla Hristiyan, Hz. İsa’ya (as) inanan demektir ve Hz. İsa (as) zamanından sonra ortaya çıkmış bir kelimedir.

Hz. İsa’nın (as) peygamberliği

Hz. İsa’ya (as) peygamberlik otuzlu yaşların başındayken gelmiştir. O da İsraillilere gönderilmiş bir Peygamberdi ve peygamberliği üç yıl, üç ay, üç gün sürmüştür. Hz. İsa (as) kendisine peygamberlik verilinceye kadar Yahudi şeriatına göre yetişti, onların sohbetlerine katılıp onların eğitimlerini aldı.

Aslında Yahudiler o dönemde Hz. Mesih’i bekliyordu. Gelmesi beklenen Mesih, Hz. İsa (as) idi ama Havariler dışında o dönemde ona inanan çok az kişi oldu.

Hz. İsa, dinini tebliğ ederken iki önemli engelle karşılaştı:

1. Siyasi engel: Hz. İsa’nın dinini tebliğ ettiği Filistin bölgesi o zaman Romalılar tarafından yönetiliyordu ve Romalılar da putperestti. Bu farklılık, Hz. İsa’nın (as) dini tebliğ ederken karşılaştığı ilk engeldi.

2.  Yahudi din adamları engeli: Onun yaşadığı bölgede, etrafındaki insanları etkileyen Yahudi din adamları vardı ve onlar, Hz. İsa’nın dinini tebliğ etmesine şiddetle karşı çıkıyordu.

Çarmıha gerilme konusu

İki dine, Hristiyanlık ve Yahudiliğe göre Hz. İsa, çarmıha gerilmiştir. Oysa biz bu inancı kabul etmiyoruz. Kur’an’da Hz. İsa’nın akibetiyle ilgili ayetin iki farklı yorumu vardır. Bu yorumlardan birincisine göre Hz. İsa, onlara çarmıha gerilmiş gibi gösterilirken diğer yoruma göre de ona çok benzeyen biri çarmıha gerilmiştir. Ama hangi yorum doğru olursa olsun, İslam, Hz. İsa’nın (as) çarmıha gerilmiş olduğunu reddetmektedir.

Hz. İsa (as) sonrası Hristiyanlık

Hz. İsa sonrası dönemin ve dolayısıyla da günümüzdeki Hristiyanlığın mimarı, Pavlus’tur. Pavlus, Yaşadığı dönemde Hz. İsa’ya (as) şiddetle karşı çıkmış Yahudi bir din adamıydı. Pavlus, yaşadığı zamanın bilginleri arasında bilgisi, kültürüyle öne çıkan zeki biriydi. Kendi ifadesine göre, MS 36. yılda, bir Şam yolculuğu sırasında Hz. İsa (as) bir nur suretinde kendisine görünmüş ve bu olaydan sonra da Pavlus, Hristiyan olup dini yayma misyonu üstlenmiştir.

Aslında Pavlus, olayı Havarilere anlattığında, Havariler onu benimsememiş, Yahuda’dan boşalan on ikinci Havariliği ona vermemişlerdi. Bunun yerine, Hz. İsa’nın (as) kendisinden sonra halefi olmasını işaret ettiği Petrus’un önderliğinde bir yapılanmaya girmeye niyetlenmişlerdi ama Pavlus, Petrus’u tebliğ görevini birlikte yapmaya ikna etmişti.

Bir dönüm noktası

Havariler ve Pavlus-Petrus arasında Hristiyanlığın tebliğinin hangi bölgelere yapılması gerektiği konusu tartışıldı ve bu konuda da ciddi bir ayrılık yaşandı. Havariler, tebliğin, Hz. İsa’nın (as) hedeflediği Filistin bölgesine yapılması gerektiğini savunurken Pavlus-Petrus ise tebliğin tüm putperest dünyaya yapılması gerektiğini savundular.

Pavlus, dini tebliğ için her tarafa seyahat etti ve gittiği her yerde de bir Hristiyan cemaat oluşturdu. Sonraları bu cemaatlerin kendisine yönelttiği sorulara muhatap oldu ve cemaatlerin sorularını cevaplama sadedinde onlara mektuplar yazdı. İşte mektuplardaki bu yorumlar, yeni bir Hristiyanlığın ortaya çıkmasına yol açtı.

Pavlus Hristiyanlığı nasıl bir Hristiyanlık?

Hz. İsa’nın (as) tevhid merkezli Hristiyanlığı, Pavlus’un yorumları sonrasında değişmiş, tahrif edilmiştir. Pavlus Hristiyanlığı, tevhid inancını geri plana iterek Hz. İsa’yı (as) tanrılaştırmış ve Hz. İsa’yı (as) dini merkezine almıştır. Kısacası bugünkü Hristiyanlık, tevhidî bir din değil, tanrılaştırılmış bir İsa figürünün merkeze alındığı teslis anlayışlı bir dindir.

Kur’an’a göre İncil konusu ve ötesi

Kur’an, Hz. İsa’ya (as) Kitap (İncil) verildiğini söylerken Hristiyanlar ise yaşadığı dönemde Hz. İsa’ya (as) kitap verilmediğine inanmaktadır. Sonraki yıllarda, özellikle de 60-110 yıllarında bir İncil yazma furyası ortaya çıkmış ve bir sürü İncil yazılmıştır. Sonuçta İznik’te bir konsül toplanarak uzun yıllar süren incelemeler sonucunda dört İncil’i muteber kabul etmiştir. İşte günümüzdeki Hristiyanlık, bu dört İncil’in öğretisine göre şekillenmiştir ama bu Hristiyanlık, Kur’anın muhatap aldığı Hristiyanlık değil, tahrif edilmiş bir Hristiyanlık’tır.

Dinler arası diyalog

Prof. Dr. Ahmet Güç,  kendisine sorulan dinler arası diyaloğun gerekip gerekmediği konusundaki bir soruyu da, diyaloğun gerekli olduğu ve İslam’ın da diyaloğa en açık din olduğunu söyleyerek cevapladı. Buna kanıt olarak da, diğer dinlerin kitaplarının kendi müminlerine hitap ettiğini ama Kur’an’ın “Ya eyyühennas!”  (Ey insanlar!) diyerek tüm insanlığa hitap ettiğini ve Hz. Peygamber’in (sav) hiçbir gayrimüslimi huzurundan kovmadığını gösterdi. 

Ahmet Serin bildirdi

 

 

YORUM EKLE