Ahmet Cevdet Paşa’nın ünlü Mecelle’sinin vazettiği en önemli ilkelerden biri de “Usul esasa mukaddemdir.” ilkesidir. Yöntemlerin amaçlardan daha önemli olduğunu anlatan bu ilke, sadece bizim için değil, tüm dünya için vazgeçilmez bir ilkedir aynı zamanda.
İnsanların da devletlerin de amaçları vardır. Amaçlarımız bizim itici gücümüz olduğu, hayatımızı anlamlı kıldığı için mutlaka olacaktır. Sorun amaçlara ulaşma değil, nasıl ulaşıldığıdır. Amaç meşru olduğu kadar amaca ulaşmanın yol ve yordamı da meşru olmalıdır.
İslam, bu ilkeyi hassasiyetle gözetmiş, usule uygun olmayan şeyleri meşru kabul etmemiştir. Böyle olduğu içindir ki bugün hala gözleri kamaştıran bir medeniyet kurabilmiştir.
Usul konusu “İslam’ın Doğru Anlaşılmasında Usul İlimlerinin Yeri” konu başlığıyla, 30 Ekim Salı gecesi Ensar Vakfı Bursa Şubesinin gündemiydi. Eğitimci Mehmet Yılmaz, konuya dair düşüncelerini dinleyicilere aktardı.
Konuya “İslam medeniyeti adını verip bizim de tabi olduğumuz bu medeniyet, bir usul medeniyetidir. Allah Resulünden bu yana süreç hep böyle bir seyir izlemiştir. O kadar ki ilimden önce usulü uygun görmüşüzdür. Şu anda Batı’da bilgi disiplinleri konusunda hala kafa karışıklığı, yöntem belirsizliği var, usulü hala oturtamamışlar. Bu karışıklık bizde yok çünkü İslam medeniyeti usul üzerine inşa edilmiştir.” sözleriyle giriş yapan Mehmet Yılmaz, usulün ne olduğunu ve neden önemli olduğunu anlattı sohbeti boyunca.
Amaç kadar amaca ulaşma yolları da önemlidir
Mehmet Yılmaz, “Usul, amaca yönelik faaliyetler bütününün tümüdür. Usul bu kadar önemlidir ama öte yandan ülkemizde usul üzerine yazılmış eserler de çok azdır. ‘Tarih araştırmalarında usul’, ‘Düşünce araştırmalarında usul’ adında kitaplar yazılmış ama bunlarda da usule değgin ciddi tanımlar yoktur aslında. Öte yandan, bizim geleneğimizde İmam Şafi’nin el Risale’si ile başlayan bir süreç var. Bu süreçle beraber hadis, tefsir vb. disiplinleri hep belli usullere göre düzenlenmiştir.” diyerek tarihimizde usulün yerini tespit ettikten sonra sözlerine usulü tanımlayarak devam etti.
Usul nedir?
“Sözlüklere göre usul, bir amaca ulaşmak için takip edilen yol ve yöntem, demektir. İlmi çalışmalar içinse, o çalışmanın düzgün ve sağlıklı yapılabilmesi için gerekli başlangıç bilgisi demektir. Mesela, Kur’an-ı Kerim’i anlamak için Arapça bilmek, onu anlamanın dayanaklarından biridir. İşte usul, bu ve buna benzer dayanakların tümünü ifade eder. Usul, hayatımızın her yerindedir. Adalet de usulsüz olmaz. Mesela mahkemeler karar verirken belli usulleri takip edip ona göre karar verir. Bu usullere uyulmazsa adalet de olmaz düzen de… Kısacası, usulden anlaşılması gereken şey, bir düzene sokulmuş, disipline edilmiş bir bilgidir. Tersini düşünürsek konu daha iyi anlaşılır: Yani saçma sapan, gereksiz ve düzensiz bilgi değil. Gerekli, yararlı ve akla dayanan başlangıç bilgisidir.” sözleriyle usulün yerini ve önemini belirten Mehmet Yılmaz, dinimizin usule bakışını anlatmaya başladı daha sonra.
Mehmet Yılmaz, Hz. Peygamber’in sık sık ettiği dualardan biri olan “Faydasız ilimden sana sığınırım ey Allah’ım!” duasını hatırlattıktan sonra bu dua üzerinden usulün önemini “Bu dua bizi usule ve usulün önemine götüren bir duadır. Kur’an-ı Kerim’de, insana ‘Beyanı öğrettik.’ denir. İşte bu ayette geçen beyan ifadesi, usule dayanan bilgidir. Usule dayanan bilgi sağlıklı, usule dayanmayan bilgi sağlıksız bilgidir. İşte ‘beyan’ sözcüğü de tam olarak bunu karşılamaktadır.” sözleriyle açıkladı.
Sağlıklı bilgiye nasıl ulaşacağız?
Sağlıklı bilginin önemine bu şekilde değinen Mehmet Yılmaz, sağlıklı bilgi yani ‘beyan’a dair de “Pekâlâ, biz sağlıklı bilgiye nasıl ulaşacağız? Günümüzde sağlıksız bilgi bombardımanına maruz kalıyor insanlar. O halde sağlıklı bilgiye ulaşmak gibi bir sorunumuz var. Bilginin kaynağına bakmalıyız o halde. İnancımıza göre sağlıklı bilgi kaynağı, Kerim Kitabımızdır. İkinci olarak da bizzat tabiat bilimleridir. Sağlıklı dini bilgileri elde etmek için sorunumuz bilginin kendisi değil, bizim onu nasıl anlayıp nasıl yorumladığımızdır. İslami bilgi, ortada bulunan ve bizim onu anlayıp kavrayabileceğimiz bir bilgidir. Ona aklederek, sezerek, tecrübeyi kullanarak ulaşabiliriz. Bunun için seçkin insanlara ihtiyacımız yok. Yeter ki insan bilgiye doğru yaklaşsın, bunun için çabalasın…” diyerek konuyu Müslümanın bilgiyle ilişkisine getirdi.
Mehmet Yılmaz, Müslümanın bilgiyle ilişkisiyle ilgili olarak düşüncelerini “Müslüman, her ilmin usulünü kullanarak bilgiye ulaşabilir. Ulaşamayacağı bilgi, gayptır. Gayba inanması gerektiğini de aklederek bilebilir. Aklı ona, Allah’ın bildirdiklerinin doğru olduğunu söyler ve mümin de ona inanır. Burada bilinmesi gereken konu, bazı şeylerin bilgi, bazı şeylerin de iman meselesi olduğudur. Müslüman için bazı bilgileri Allah ve Resulünün haber vermiş olması yeterlidir. Gayba dair konular metafizik alana dairdir ve bu alanı tartışmak da gereksizdir. İslami anlayışa göre bilgi sonsuzdur çünkü Allah sonsuzdur. Bazıları vahyin insanlara sınırlı bilgi verdiğini söyler. Oysa vahiyle iletilen bilgi sınırsızdır. Burada yanılgıya düşülen alan, insanların sınırlı anlayışlarıyla vahyi tam olarak kavrayamayacakları bilgisidir. Allah sınırsız, insan sınırlıdır. Dolayısıyla insan da kendi sınırları kadar anlayacaktır vahyi.” sözleriyle açıkladı.
İnsanın bilgi problemi
İslami bilgilere herkesin rahatlıkla ulaşabileceğini kayda geçiren Mehmet Yılmaz, “İslami bilgiler gizli saklı bilgiler değildir. O bilgiler insanlara verilmiştir. Burada bir sorun yok. Sorun, insanların o bilgiye ulaşmaları, ulaştıkları bilgiyi de doğru anlayıp doğru yorumlayabilmelerindedir. Kur’an-ı Kerim, insanın dünyaya sınanma için geldiğini ve bu sınanmadan başarılı çıkması için her türlü bilgiyi, o bilgiyi kullanacak aklı ve o bilgiyi doğru yorumlayabilecek önderleri de gönderdiğini söyler. Demek ki burada sorun vahiy ve bilgide değil, insanın anlama kapasitesi ve bilgiyi yorumlama niyetindedir. Burada saf Müslümanları bekleyen bir tehlike var, o tehlike özellikle son zamanlarda iyice artan bir tehlike: Kur’an’ı anlamada Hz. Peygamberi devre dışı bırakma tehlikesi. Müslümanlar bu tehlikeye düşmemelidir.” sözleriyle Hz. Peygamberi dışlamaya çalışan bir Oryantalist yaklaşıma karşı da Müslümanları uyardı.
Peygamberlerin bir dini önder olarak insanlara öğrettiklerine de “Peygamberler insanlara iki şey öğretir: Bir, usul öğretir; iki, üslup öğretir. Böylelikle insanlar vahye, insanlara ve diğer varlıklara hangi usul ve hangi -üslupla yaklaşacaklarını öğrenirler. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim, bütün bilgilerin bir hülasasını sunar insanlara. Sünnet de bu bilgilerin uygulamasıdır. Dolayısıyla Kur’an ve sünnet birbirinden ayrı ve uzak değil, birbirini bütünleyici iki unsurdur.” sözleriyle değinen Mehmet Yılmaz, sahabelerin usulle ilişkisi konusundaki düşüncelerini anlatmaya başladı sonra.
Sahabe, usul ve üslubu bize ulaştıran köprüdür
Sahabe-usul ilişkisini “Sahabenin sayısı tam olarak bilinmemekle beraber iki milyon sahabe olduğu tahmin edilmektedir. Bunların birçoğu da İslami ilimlerle gerçekten donanmıştır. Ama iş hüküm vermeye gelince sahabeler bundan uzak durmaktadırlar. Çünkü insanın, vahyi bilgi karşısında sınırlı olduklarını bilip bir yanlışa düşmekten korkmaktadırlar. Sahabe döneminde fetva veren sahabe sayısının on civarında olduğu tahmin ediliyor. Fakat sahabenin yaptığı başka önemli bir şey vardır. O da usul ve üslup bilgisini bize ulaştırmalarıdır. Bizim sorunlarımızdan bir tanesi de bize ulaştırılan bu usul ve üslup bilgisini artık kaybetmiş olmamızdır.” sözleriyle açıklayan Mehmet Yılmaz, “İslami bilgilere ‘Ulum-u şeriyye” denmektedir. İşte usul ve üslup, özellikle bunlarda bize lazımdır. Kadim bilginler ilmi dörde ayırmışlardır. Bunlar: 1. Dil ilimleri, 2. Kur’an ilimleri, 3. Hadis ilimleri, 4. Fıkıh ilimleridir. Bu ilimlerin hepsi de bir usul çerçevesinde oluşmuş ilimlerdir. Bizler de usule uygun bir şekilde bu ilimlere ulaşabiliriz.” diyerek usul konulu sohbetine son verdi.
Ahmet Serin