Kur’an-ı Kerim’i bize en iyi anlatacak olan şüphesiz Peygamber Efendimiz. Ebubekir Sifil Hocanın, hayat rehberimizin, Peygamberimiz açıklayıcılığında anlaşılabilmesi gayesiyle verdiği konferanslar Sümbül Efendi Konağı’nda ayda birkaç kez gerçekleşiyor. Hoca, Nisan ayı programında konuşmasına Hz. Ayşe’den nakledilen hadisle başladı:
“Efendimiz şöyle buyurdu: Altı sınıf insan vardır, onlara ben lanet ettim. Allah da lanet etti. Duası kabul edilmiş olan her peygamber de onlara lanet etti. Allah’ın kitabına kendiliğinden bir şeyler ilave edenler, Allah’ın kaderini yalanlayanlar, Allah’ın küfür, şirk sebebiyle zelil kıldığı bir kimseyi aziz kılmak için ve Allah’ın aziz kıldığı bir kimseyi de zelil etmek için çabalayanlar, Allah’ın harem sınırları içerisinde yapılması haram kılınan işleri yapanlar, benim soyum konusunda kadir kıymet bilmeyenler, benim sünnetimi terk edenler.”
Günümüzde burada sayılan işleri yapanlar karşımıza çıkmıyor değil. Kur’an-ı Kerim ile ilgili kişisel yorumların, ‘bana göre’lerin fazlaca olduğuna dikkat çeken Ebubekir Sifil, onu en iyi tefsir edenin peygamberimiz olduğunu söyledi. Peygamberimizin beyanlarını dikkate almadan kendi heva ve hevesleriyle hüküm verenlerin yanlışını dile getirip bir diğer hadiste Resulün, “Kim Allah’ın kitabını kendi reyine göre tefsir ederse cehennemdeki yerine hazır olsun.” dediğini aktardı. Kur’an-ı Kerim, birinci derecede müfessir Efendimiz olduğuna göre onun yol göstericiliğinde anlaşılmalı, içinde bulunduğumuz şartlara göre yorumlamalar yapılmamalıdır.
Âdil düzenden modern hayata…
Allah’ın izni olmadan bir yaprağın dahi kıpırdayamayacağını ve onun kudretine rağmen iş yapılamayacağını vurgulayan Sifil, hadis-i şeriften hareketle Müslümanlar ve gayrimüslimlerin aynı anda aziz, hak ve üstün olamayacağına değindi. Günümüzde gayrimüslim düşünce ve ürünleri eleştirilirken dahi ürkekçe muamelelerimiz düşünülürse, bizim, bir zamanlar olduğu gibi hükmeden ve adalet getiren konumunda olmadığımız su götürmez bir gerçeklik. Hocamız, Avrupa’nın en büyük adliye binasına sahip olmakla övünülürken, Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezâkir isimli eserinden bir asır evvelki adalet sistemine dair bir örnek verdi:
“Osmanlı’nın Bosna’da kurduğu bir ticaret mahkemesi vardır. Bu mahkemenin çalışanları paşadan görüşme isteyip ‘Biz buradayız ama gelen giden yok, davalı davacı yok. Çalışmadan kazanıp haram yemek istemiyoruz. Bizi buradan alın.’ derler. Ticaretin olup da anlaşmazlığın olmamasına şaşıran Paşa, esnafa gittiğinde görür ki alıcıda ve satıcıda kalacak iki pusulayla, senetsiz, şahitsiz alışveriş yapılıyor. Paşa, esnafa ‘Ya alan aldığını inkâr ederse?’ diye sorduğunda ‘Paşam, bir insan nasıl olur da aldığını inkâr eder?’ cevabını alır.”
Çok değil bir asır öncesiyle şimdiki yaşayışı karşılaştıran konuşmacı, bütün bu problemleri İslâm’ın insanın, kalbinde, vicdanında yer etmemesine bağladı. Bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmanın ve modernleşmenin, düzendeki yansımalarına dikkat çekti.
Göz, gördüğüne alışır
Lânete müstahak olmuş bir diğer grubun, Allah Teâlâ’nın hareminde, yapılması yasak fiilleri yapanlar şeklinde de, Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal sayanlar şeklinde de anlaşılabileceğini belirten Hoca, Allah’ın çizdiği sınırlara riayet etmemenin Kur’an’ı Kerim’deki karşılığını anlattı:
“Kur’an-ı Kerim’de Hududullah diye bir kavram vardır. Bunun söz edildiği yerde iki ayrı ayet geçer. Bunlar, Allah’ın çizdiği sınırlara yaklaşmama ve Allah’ın çizdiği sınırların ötesine geçmemedir. Biz anlarız ki helalleri sonuna kadar kullanırken haramlara yaklaşmamalıyız. Yaklaşmama da toplum hayatında haramların görünür ve yaygın olmaktan çıkmasıyla mümkün olur. İçki içene seksen değnek, zina eden insana yüz sopa cezası hükmolunmuştur. Bu cezalar bize ağır gelir. Çünkü o kadar yaygın hale gelir ki bu günahlar, onlar için öngörülen cezalar da sıkıntı vermeye başlar. Fıtratımız alıştıkça bozulur. Bu bozulma hassas bir İslâmî bilinçlenmeyle engellenir.”
Hocamız konuşmasına hadis-i şerifteki diğer lanetlenmiş grubu açıklayarak devam etti: “Efendimizin soyundan gelenler bize emanettir. Haşimoğullarından gelenlere zekâta muhtaç bırakılmaması için zekât verilmez. Bu hassasiyet kaybolunca Efendimize karşı da içimizde bir şeyler kaybolur.”
En sık rastlanan davranışların sünnete karşı duyarsızlık olduğunu belirten Ebubekir Sifil, Hakkın rızasına ulaşmada sünnetin kılavuz olduğunu, “De ki Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” ayetiyle açıklayarak hadis-i şerifi tamamladı.
Ceylan Ergin haber verdi