Hep dişli adamlara denk gelmiş Hazreti Fatih

Ali Toker, geçtiğimiz günlerde 'İstanbul'un Manevi Mimarları' başlıklı konferansında Eşrefoğlu Rumi'yi anlattı..

Hep dişli adamlara denk gelmiş Hazreti Fatih

Araştırmacı yazar Ali Toker, 27 Kasım Perşembe günü “İstanbul'un Manevi Mimarları” başlıklı bir konferansta konuştu. Cennet Kültür ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen etkinlikte Ali Toker, İstanbul'un fethedileceğini ilk olarak Hazreti Peygamber Efendimiz'in müjdelediğini, ardından asırlar sonra Hacı Bayram-ı Veli'nin ikinci kez fethi müjdelediğini söyledi.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin Akşemseddin gibi büyük bir zat yetiştirdiğini söyleyen Ali Toker, İstanbul'un manevi olarak fethinde Akşemseddin Hazretleri'nin büyük rolü olduğunu söyledi. "İstanbul'un manevi mimarları dediğimiz tarikat pirleri ve şeyh efendilerin kısm-ı küllisi şeyhülislamlık yapabilecek donanıma sahip zatlardır." diyen Toker, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, Sünbül Efendi Hazretleri gibi tarikat büyüklerinin, dinin hem zahiri hem de batıni boyutunu bir arada götüren büyük zatlar olduğunu ifade etti.

İstanbul'daki tek ümmi şeyh: Ümmi Sinan

"İstanbul'daki pirlerin ve şeyhlerin arasında medrese eğitimi görmeyip ümmi olan yalnızca bir şeyh olduğunu söyleyen Ali Toker, o zatın Eyüp Sultan'daki Ümmi Sinan Hazretleri olduğunu söyledi. Ali Toker konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Ümmi Sinan isminde belirtildiği üzere ümmîdir. Hatta Seyyid Seyfullah'ı, babası Seyyid Nizam Hazretleri, Ümmi Sinan'a talebe olarak yollar. Seyyid Seyfullah da medrese tahsilini itmam etmiş ve maneviyatta da epeyce yol almış bir şeyh. Ümmi Sinan Hazretlerine yolluyor ki onda edeb öğrensin.

Seyyid Seyfullah, Ümmi Sinan Hazretleri'ne gidiyor. Ümmi Sinan o sıra sûre-i Mülk'ü okuyormuş. Sûreyi okurken bir sürü yanlış yapıyormuş. İçinden 'Babam beni neden böyle bir zata gönderdi. Daha sûre-i Mülkü okuyamayan bir adamla benim ne işim var?' diye geçirmiş. O anda bir uykuya dalıvermiş Seyyid Seyfullah Hazretleri. Uykuda bir dağa varmış. O dağın taşları dökülüyor, melâike de taşları yerine koymaya çalışıyormuş aceleyle. 'Nedir bu?' diye soruvermiş. Demişler ki: 'Devrin kutbu sure-i Mülk'ü okuyor. Yanlış okuduğu yerden düşen taşları melaike düzeltiyor.' Aradan bir çok asırlar geçmiş. Biz hâlâ Ümmi Sinan'dan bahsediyoruz. Şimdi kapısına gitsek, birileri orada yine kendisine iltica ediyor, kendisine başvuruyordur. Osmanlı Hanedanı yıkıldı gitti. Ama mimarları hâlâ ayakta. Onlar hâlâ İstanbul'u ayakta tutuyorlar."

Eşrefoğlu'nu cezbeden çorba

Ali Toker, Eşrefoğlu Rûmi Hazretleri'nin de Osmanlı'nın ve İstanbul'un manevi mimarlarından biri olduğunu söyledi. Eşrefoğlu'nun bir tarikata intisab etmesinin ilginç menakıbını paylaştı. Eşrefoğlu Hazretleri müderris olduğu zamanlarda bir sabah dolaşırken, Abdal Mehmed isminde bir zata rastlamış. Abdal Mehmed ile Eşrefoğlu Rûmi'nin arasında geçen hadiseyi şu şekilde anlattı Ali Toker:

"Abdal Mehmed, Eşrefoğlu Hazretleri'ne seslenmiş, 'Molla bize bir çorba söyle şuradan, ama köfteli olsun.' demiş. Oradan herhangi bir çorba getirmiş Eşrefoğlu. Abdal Mehmed 'Hani köfteli olacaktı bu çorba?' demiş. 'Köfteli yokmuş, böyle iç bu sefer. Yarın köfteli içersin' demiş Eşrefoğlu. Abdal Mehmed de yerden bir parça çamur alıp atmış çorbanın içine. Karıştırmış. 'Al bir kaşık da sen ye' demiş. Eşrefoğlu da çorbayı yudumlamış. Çok lezzetli bir çorba. Oradan bir aşk ateşi düşmüş Eşrefoğlu Hazretleri'nin gönlüne. Bu çorbayla başlamış manevi yolculuğu. Sonra Kadiriye tarikatının ikinci büyük piri olarak manevi âlemde ismi anılan bir zat olmuş."

Aylarca hela temizler Eşrefoğlu yüksünmeden

Eşrefoğlu Rûmî gönlünde ilahi aşk uyanıp da Emir Sultan Hazretleri'ne gidip intisap etmek istediğini söyleyince, Emir Sultan'ın kendisini Ankara'ya Hacı Bayram-ı Veli'ye gönderdiğini söyleyen Ali Toker, Eşrefoğlu Rûmi'nin Ankara günlerini şu ifadelerle anlattı: "Eşrefoğlu da Hacı Bayram da aynı yaştalar. 41 yaşındalar. Daha sonraki yıllarda Eşrefoğlu Hazretleri, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin damadı da olur.

Eşrefoğlu, Hacı Bayram-ı Veli'ye gittiğinde hürmetle karşılanır. Neden geldiğini sorarlar. O da hizmet etmeye geldiğini söyler. 'Bu iş zordur, sen bunu yapamazsın. Mesleğin var. İşine devam et' derler. Eşrefoğlu da 'Size teslimim' deyince 'Bizde hizmetler dolu' der Hacı Bayram. 'Ama umumi bir helamız var. Orada hizmet edebilirsen buyur' der. Eşrefoğlu da hiç yüksünmeden 'semi'na ve ata'nâ' - işittik itaat ettik- der. Koskoca müderris tuvalet temizliğine verilir mi? Nefsini ezmek için kasıtlı yapıyorlar. Eşrefoğlu aylarca o helayı temizler. Hem de umumi hela, derviş helası da değil. Daha sonra bu görevden alınıp dergah imamlığına getirilir. 11 yıl dergah imamlığı yapar. Ondan sonra Hacı Bayram Veli, 'Bu adamın nefsiyle bir işi kalmamış. Olsa gene ezerdik.' demiş."

Kadiriyye'yi Anadolu'da yayan ikinci zat

Eşrefoğlu Rûmî'nin Ankara'dan sonra Hama'ya Hüseyin Hamavî Hazretleri'ne gittiğini söyleyen Ali Toker, Hamavi Hazretleri'nin o gün Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin postunda oturan zat olduğunu, Eşrefoğlu Hazretleri'nin o zat-ı şeriften tarikat-ı Kadiriyye'yi alıp Anadolu'ya yayan ikinci zat olarak tarihe geçtiğini ifade etti.

Eşrefoğlu Rûmi Hazretleri'nin Fatih Sultan Mehmed'le arasında geçen bir olayı da aktardı Ali Toker. Fatih Sultan Mehmed, validesi rahatsız olduğunda Eşrefoğlu Hazretleri'ni annesine nefes etsin diye saraya davet etmiş. Ali Toker o hadiseyi şu ifadelerle aktardı: "Fatih'in her şeyhle bir hayal kırıklığı var. Akşemseddin kendisinden kaçmış. Ebü'l Vefa kapıdan içeri sokmamış. Padişahın herkese sözü geçer ama dişli adamlara denk gelmiş Hazreti Fatih. Davete icabet etmez Eşrefoğlu. Neden gelmediğini sordurur. Validesine bir nefes etmesini ister. Devrinde meşhur zattır Eşrefoğlu. Gelmeyişine bir bahane söylemez, yalnızca 'gelmiyorum' der.

Fatih Sultan Mehmed hiddetlenmiş olsa gerek 'boğun getirin onu' demiş. 17 tane şarap küpüyle Eşrefoğlu'na gider Fatih'in askerleri. 'Şarap küpünde boğun. Kellesini küpe koyun getirin' demiş Fatih. Askerler Eşrefoğlu'nu çağırır. O sırada küpleri açtıklarında görürler ki şaraplar bal olmuş. Bütün askerler orada kalır ve dervişi olurlar. Sonra Fatih bir daha rica etmiş. Eşrefoğlu da 'gelirim ama hiç durmam' demiş. Kendisi Üsküdar'a gelmiş. Orada saltanat kayığına almışlar, saraya gelmiş. Valide Sultan'ın odasına çıkmışlar. Cebinden bir tane şeker çıkarmış Eşrefoğlu, Valide Sultan'a vermiş. Valide Sultan onunla iyileşmiş. Çıkarken bir tepsi altın sunmuşlar Eşrefoğlu'na. Sarayburnu'na gidene kadar o altınları dağıtmış Eşrefoğlu Hazretleri. Sonra da kayığa binip gitmiş.”

 

Ahmed Sadreddin haber verdi

YORUM EKLE