Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği bir silsile program olan “İslam Şairleri”, bu hafta Şeyh Galib’i ve onun eseri olan Hüsn ü Aşk’ı Mehmet Çelik’in anlatımıyla edebiyatseverlerle buluşturdu.
Herkes kazandığına karşılık rehindir
Mehmet Çelik, konuşmasına Fuzuli’den ve Leyla ile Mecnun’dan bahsederek başladı. Leyla ile Mecnun klasik edebiyatımızın en temel taşlarından birisidir. Aşk meselleri ve hikâyeleri hep onun etrafında cereyan eder. “Leyla ile Mecnun, klasik aşk şuurunun toplamıdır” diyen Çelik, klasik şiirin aşkı nasıl tarif ettiği üzerinde de durdu. Çelik’e göre aşk, “bezm-i elestte tanışan ruhların dünyada birbirlerini bulma, arama süreci”nin adıdır.
Çelik, daha sonra, klasik edebiyatta âşık’ın aşkı kazanırken aklından oluşunu da “Herkes kazandığına karşılık rehindir.” (Tûr 21) ayetiyle ilişkilendirerek klasik şiirin ne derece Kur’an-ı Kerim’den beslendiğini beyan etti. Gerçekten de klasik şiirdeki bütün âşıklar aşk makamını elde edebilmek için varını yoğunu feda etmişler, sevgiliden gelecek olan her türlü cefa onlara güzel gelmiştir. Klasik şair fani aşk ile ebedî aşka ulaşmaya çalışır. Konuşmasında “leylâ, leylî” kelimesi üzerinde duran Çelik “Leyl gecedir, gece sevgilinin saçıdır, saç karanlıktır, siyahtır, karanlık ise küfürdür” diye ilginç bir noktaya temas etti. Hakikaten de klasik edebiyatımızın şairleri sevgilinin saçlarını yılana, geceye benzetmişlerdir ve sevgili çoğu zaman kâfir olarak isimlendirilir. Ayrıca şu beyit de Mecnûn’un Leylâ’ya ve aşka olan “rehin” olma durumunu da gözler önüne seriyor:
Mecnûn ile bir mekteb-i aşk içre okurduk
Ben mushafı hatm ettim o ve’l-Leyli’de kaldı
Güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir
Çelik, Hüsn ü Aşk’ın kaynağının Mesnevi olduğunu ifade etti. Çelik’e göre Şeyh Galib kendi ifadesiyle “çaldımsa mirî malı çaldım” demektedir. Hüsn ü Aşk elbette kendinden önce gelen gelenekten beslenmiştir fakat kendinden önce gelen bütün ekollerden, kitaplardan sanatçıya süzülmüş bir anlayış ve idrakin ürünüdür. Mehmet Çelik, bu hususu değerlendirirken Hüsn ü Aşk’ın biricikliğinden ve yegâneliğinden de bahsetti.
Konuşmasında Şeyh Galip’in de poetikasına değinen Çelik, “Şeyh Galip şiirin ilahî bir şey olduğuna inanır” dedi. Kelimelerin kalplerine manaları, şairin kalbine ise de ilhamı inzal eden Allah, kelimeleri ve şairi aynı noktada buluşturduğu zaman ortaya şiir çıkıyordu. Çelik, konuşmasına “Hüsn ü Aşk’a göre sevilen güzeldir, güzel olan sevilmez” diye devam etti. Çelik, bunun Leyla ile Mecnun hikâyesinde de böyle olduğunu ifade etti. Leyla’yı görenler Mecnun’u kınayıp “senin sevdiğin kara kuru bir şeymiş, nasıl onu sevip tecennün ettin” dediklerinde Mecnun onlara “siz Leyla’ya bir de benim gözümden bakın” demiştir. Bu da insanın aklına meşhur büyük ozanımızın “Güzelliğin on par'etmez” dizelerini getirdi.
Ayrıca konuşmacı, hikâyedeki kahramanların isimlerinin de şairin vermek istediği mesajla örtüştüğünü dile getirdi. Konu ile kişilerin uyumu için şahıslara isimler verilir. Nitekim farklı anlatılarda da bu böyledir. (Raskolnikov “karışık akıllı” olan kimsedir, arkadaşı Razumihin ise ona “yol gösterici” olur, Çalıkuşu’ndaki “Feride” ise ferdiyetini elde etmiş bir kadındır vs.)
Hüsn ü aşk birdir; hüsn aşk, aşk da hüsndür
Muhabbet oğulları kabilesinden iki çocuk dünyaya gelir. Birisinin adı Hüsn yani güzellik, birisinin adı ise Aşk’tır. Bunların lalası Gayret, ders verenleri Molla-i Cünûn, arkadaşları İsmet, üstatları Sühan’dır. Şeyh Galib, görüldüğü üzere hikâye ve kahramanlarını birbiriyle ilişkilendirmiştir. Çelik’e göre aslında Şeyh Galib’in anlattığı hüsn ve aşk birbirleridir ve tektirler. Hüsn aşktır, aşk da hüsndür. Çünkü klasik anlatılarda ilahî perspektiften bakıldığı için seven ve sevilen aynı şeylerdir. Zaten “ene’l-hakk” denilmesinin sebebi de bu “bir” olma durumu değil midir? “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” de yine seven ile sevilenin, âşık ile maşuk’un, hüsn ile aşk’ın “aynı, bir olduğunu” bize göstermektedir. Yine Fuzuli ve diğer klasik şairlerin şiirlerine baktığımız zaman âşık ile maşuk’un bir olduklarını görebiliriz.
Çelik, ayrıca Şeyh Galib’in ne kadar önemli bir şair olduğu hususu üzerinde de durdu. Üstad Sezai Karakoç, Şeyh Galip için “yeni şiirimiz ondan başlar” der. Ayrıca Cemal Süreya da Şeyh Galip için “İkinci Yeni’nin ilk şairidir” demektedir. Çelik daha sonra ise Şeyh Galip’in şu dizelerini okuyarak konuşmasını nihayete erdirdi:
Ey dil ey dil niye bu rütbede pür-gamsın sen
Gerçi virane isen genc-i mutalsamsın sen
Secde- ferma-yi melek zat-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvamsın sen
Ruhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryemsin sen
Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen
Yunus Sürücü etkinlikten notlarını paylaştı