Gürsel Dönmez, sahip olduğu birikimi devletin bürokratik kademelerinde değerlendiren bir entelektüelimiz. Kabul etmeli ki devletin bürokratik kademelerinde görev yapması onu, örneğini sıkça gördüğümüz ‘Maaşımı alır, keyfime bakarım.’ cümlesinde ifadesini bulan tipik bir memur yapamamış. O hala düşünmeye, sorgulamaya, kışkırtıcı sorular sormaya devam ediyor.
Gürsel Dönmez, 18 Ocak Cuma gecesi Birlik Vakfı Bursa Şubesine konuk oldu ve kafasını kurcalayan şeyleri, bizlere anlattı. İyi de yaptı. Bu sayede, en azından bazı olaylara farklı bir bakış açısıyla bakabildik. Bazı şeyler için “Tabii ki ya!” derken bazı şeyleri ise işitip dehşete düştük.
Gürsel Dönmez, düşüncelerini anlatırken biraz da çağrışımların peşine düştü. Bu durum not tutmayı da tutulan notları yazıya aktarmayı da zorlaştırdı, bunu kayda geçirmem gerek.
Sohbetine, son zamanlarda tarih okumaları yaptığını ve bu okumalarda tarihe biraz daha farklı pencerelerden bakmayı denediğini söyleyerek başlayan Gürsel Dönmez, bu durumu “Yaşanılan dönemin anlamını, içinde yaşayanlar hiçbir zaman tam olarak anlayamaz. Bizler de içinde yaşadığımız dönemi tam olarak anlamaktan mahrumuz. Sadece anlamaya çabalıyoruz ama bizim anladıklarımızla, süreç sona erdikten sonra bu yılları yazanın yazdıkları aynı olmayacaktır muhtemelen. Geçmişte yaşayanlar da içinde bulundukları süreci tam anlayamıyorlar, o sürecin neye gebe olduğunu tam kestiremiyorlardı.” cümleleriyle aktardıktan sonra sözü Osmanlı’ya getirdi.
Osmanlı’nın kurucu unsurları nelerdi?
Tarihi biraz farklı gözle yeniden okumaya başladığını söyleyen Gürsel Dönmez, bu okuma serüveni ve bu serüvenin uğraklarını anlatmaya başladı sonra. Gürsel Dönmez, Osmanlı’da adlarını hemen herkesin bildiği Fatih, Kanuni gibi isimlerin gerçekten de çığır açıcı kişiler olduğunu not düştükten sonra “Mesela ben şimdi Osmanlıya dönüp baktığımda I. Murad Hüdavendigar’ın çok ama çok önemli bir şahsiyet olduğunu görüyorum. I. Murad Hüdavendigar, Osmanlının istikametini belirleyen isimdir. Ondan sonra gelenler o istikametin uygulayıcılarıdır ya da o istikametin kazandırdıklarından sonra yapılması gerekenleri yapanlardır. Ama o ilk istikamet, Osmanlı’yı Bursa merkezli bir devlet olmaktan çıkarıp Balkanlara doğru ufuk veren istikamettir. Daha sonra her şey, bu istikametin üzerine inşa edilmiştir.” cümleleriyle I. Murad Hüdavendigar isminin bizim bildiğimizden daha önemli olduğunu aktardı.
Gürsel Dönmez, önderlerin elbette önemli olduğunu ama önderlerin ardından gidecek kişilerin ve bu ideali yaşatacak kurumların da ayrıca önemli olduğunu belirtti. Bu aşamada sözü Osmanlı’nın ilk dönemlerinde adı sıkça geçen ‘Akıncılar’ ve ‘Gazi Dervişan’a getirdi. Gürsel Dönmez, bu iki önemli yapılanmayla ilgili “Devleti devlet yapan, devletin diğer ülkelere ulaşmasını mümkün kılan şeyin ne olduğunu araştırırken karşıma Akıncılar ve Gazi Dervişan çıktı. Bu iki yapılanma, savaş zamanı hariç çiftliğinde, tekkesinde, dergâhında zaman geçiren; gerektiğinde devletin amacı için diğer memleketlere yerleşen kişilerden oluşuyordu. Onlar, devletin belirlediği hedef için hem maddi hem de manevi desteklerdi. Bunlar hem inançlı hem cesur hem de maneviyat sahibi insanlardı. Savaş zamanı ise bu insanlar, at binip kılıç kuşanarak devletin fütuhatına katılıyorlardı. Onları kısmen günümüzün ‘Özel Harekat’çılarına benzetebiliriz.” diyerek bu gibi yapılanmaların devletin mefkuresinin taşıyıcı unsurları olduğunu vurguladı.
Sözlerine Osmanlı üzerinden devam eden Gürsel Dönmez, hareketli ve yayılmacı bir siyaset izleyen Osmanlı’da Akıncılar ve Gazi Dervişan kurumlarının da hareketli olup devletle tam uyum içinde olduklarını söyledi. Devletin hareketli bir halden yerleşik hayata geçmesiyle de bu kurumların yapısının değiştiğini, o kurumların kalıcı ve sistematik bir yapılanmaya evrildiğini söyleyen Gürsel Dönmez, ilk önceleri önemli işleve sahip olan bu kurumların zamanla devlet için sıkıntılara yol açan isyankâr yapılara dönüştüğünü ifade etti. Bu aşamada da bir başka padişahın, II. Mahmud’un devreye girdiğini söyledi.
II. Mahmud dönemi önemlidir
II. Mahmud’un devlet içinde çürüyen yapıları ortadan kaldırma yönünde cesur ve kararlı adımlar attığını kayda geçiren Gürsel Dönmez, sözlerini “Devleti yeniden yapılandırmak isteyen II. Mahmud da üzerinde yeniden araştırma yapılması, kendine farklı gözle bakılması gereken bir Padişahtır. Çünkü o, mevcudu korumak isteyen değil, dönüştürerek yeniden bir şeyler yapmak isteyen biriydi. Ondan sonra gelen II. Abdulhamid de çok ama çok önemli bir padişahtır. Ama şunu kabul etmeliyiz ki II. Abdulhamid, I. Murad Hüdavendigar gibi kurucu bir role sahip değildir. O, koruyucudur. Mevcudu yıkılmaktan korumak istemiş ve bunda ciddi anlamda başarılı olmuştur.” tespitleriyle sürdürdü.
Cumhuriyet dönemini ise daha yeni konuşup tartıştığımızı söyleyen Gürsel Dönmez, daha sonra sohbeti bilgiye ve bilgi kuramına getirdi. Gürsel Dönmez, bilgi bakımından çok ilginç bir çağda yaşadığımızı söyledi. Bazen sahip olduğumuz bilgilerin esiri olduğumuza dikkat çekti. Sahip olduğumuz bilginin inancımıza hizmet etmesi gerektiğine değinen Gürsel Dönmez, her ne sebeple olursa olsun edindiğimiz bilginin çağa göre var olan bir bilgi olduğunu söyleyerek bu bilginin hakikatin yerine geçmesine izin vermememiz gerektiğini “Mesela bir adama bakıyorsun, gayet güzel bir Müslüman. Namazsa namaz, zikirse zikir var. Sünnetleri bırak, nafile ibadetleri bile yapıyor. Konuştuğu zaman Müslümanca konuşuyor. Ama diyelim ki bu adam ekonomist, iş eğitim gördüğü alana gelince bu adam “Keynes”in fikirlerini bire bir aktarıyor ve bunlara itirazı bile kabul etmiyor. Bu, yanlıştır. Hakikat dediğimiz şey birdir ve o değişmez. Bilgi ise zamana göre değişir. Müslüman, değişen bilgiyi hakikatin yerine koyamaz, koymamalı. İşte yaşadığımız çağ bize böyle tuzaklar da kuruyor. O yüzden, özellikle bilgi söz konusu olduğunda çok dikkat etmeli, zamana göre değer kazanan bilgiyi kalıcı hakikatin önüne geçirmemeliyiz.” sözleriyle kayda geçirdi.
Daha sonra kendine ait bir şiiri okuyan Gürsel Dönmez, sohbetine son verdi.
Ahmet Serin