Okulda arkadaşımın ansızın önüme bıraktığı broşür sayesinde haberim oldu Genç Öncüler tarafından düzenlenen ‘Bir Gençlik Aranıyor! Geç olmadan…’ konulu programdan. Genç Öncüleri daha önce duymuştum fakat yakından takip/faaliyetlere katılma söz konusu olmamıştı. Bu program Genç Öncüleri yakından tanımama vesile oldu. Programın içeriğine göz gezdirirken faydalı, dolu geçeceğini düşünmüştüm, gerek konuşmacılar açısından gerek konu açısından. Nitekim öyle oldu.
Salona ilk vardığımızda kayıt alınması hoşumuza gitmişti çünkü artık her faaliyetten haberdar olacaktık. Programa Kur’an-ı Kerim tilaveti (Ahzab/41-48) ile yani kulaklarımızı ve kalplerimizi temizleyerek başladık. Genç Öncüleri tanımamıza vesile olan, Genç Öncüler başlığı altında bütün gençlerin amaçlarını çok güzel/hoş bir şekilde yansıtan sinevizyon gösterimiyle devam etti program. Böylece 1. oturum başlamış oldu.
İdeallerimizden ne haber?
Birinci oturum Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın Postmodern Hayatın Gence Sunduğu Senaryolar konulu oturumu idi
Hocamız idealler konusunu ele alarak başladı sözlerine. Modernizmin sunduklarından kurtulmak isteyen gençlerin yemek, içmek gibi somut idealler yerine, ölümden sonraki gerçeklikle ilgili soyut ideallere kavuşmalarından ve idealleri doğru belirlemenin yanında ümidi korumalarından ve hedefleri belirlemek için işe kendilerini tanımakla başlamaları gerektiğinden bahsetti.
Gençlerin ideallerine ulaşmada en önemli etkenlerden birinin de ‘ zaman yönetimi ‘ olduğunu ve zaman yönetiminde de ‘ sabır ‘ kavramının ön plana çıktığını vurguladı.
Mantık ve duygunun ayrı düşünülemeyeceğini çok farklı ve etkileyici bir misalle anlattı hocamız; Bir otomobilin direksiyonu mantığı, motoru da duygusu olsun. Motor iyi gider ama mantık yani direksiyon ona nereye gideceğini söylemezse yanlış yola sapar. Duygu yani motor yoksa da bir tek direksiyon bir işe yaramaz.
Hocamız, ‘Gençler fırtınasız bir hayat hayal etmek yerine, fırtınalarla nasıl baş edeceğini düşünmelidir.’ diyerek gençlerin tembellikten ve amaçsızlıktan uzaklaşarak önlerine çıkan engellere azimle karşı koyarak yol almaları gerektiğinin üzerinde durdu.
Hocamız Kaliforniya sendromundan da bahsederek sözlerini tamamladı.
İslam kalıplara sığmaz!
Abdurrahman Arslan’ın konuşmasının konusu ise Bir Karadelik: ‘İzmler’ idi
‘İzm’lerle birlikte din adamlarının yerini entelektüeller aldı.’ sözleriyle konuşmasına başlayan hocamız ideolojiler üzerinde durdu.
‘Liberalizm, dinin karşısına özgürlükle çıktı ve sebep olduğu değişimi yavaşlatmaya çalışan başka bir ideolojiyi, muhafazakârlığı doğurdu. Kapitalizmle ortaya çıkan adaletsizliğe tepki olarak da sosyalizm ortaya çıktı. ‘’
Son olarak da tüm bu ideolojilerin karşısında, İslam’ın kalıplara sığdırılamayacağını dile getiren hocamız konuşmasını tamamladı.
Çay ve namaz molasından sonra 2. oturum başladı.
Hakikat çizgisi: Hz İbrahim
2. Oturumun ilk konuğu Prof. Dr. Yaşar Düzenli Hoca, Tevhidi Bir Teslimiyet: Hz. İbrahim konusunda konuştu.
Hocamız işin başında farkındalık yaşayan, sorduğu sorularla sürüden ayrılan böylece kendisine bir yol belirleyen teslimiyetin sembolü Hz. İbrahim’i ele aldı.
İbrahim, dışarıdan kötülüklere karşı koyan -buğz eden- sorumluluğunun bilincinde, kâfirlere karşı fitne sebebi kılınmak istemeyen biriydi. İçeriden ise sözünü tutan, kalbi selimin önemini bilip, Rabbinin huzuruna selim kalple gelen biriydi.
İbrahim hem duruşu hem de vuruşu itibariyle hakikat çizgisi üzerinde durmuştur, hakikate teslim olurken hakikatte kaybolmamıştır aksine hakikatten bir parça olmuştur. Hocamız teslimiyet ve kader kavramlarını açıklayarak sözlerine son vermiştir.
Edebi unutuyor muyuz?
Son konuşma Abdullah Yıldız tarafından Edep ve Haya Rehberleri: Hz. Yusuf ve Hz. Meryem konusu üzerine gerçekleştirildi.
Hocamız hayânın kelime kökünden yola çıkarak, Hayy olan Rabbi’nden hayâ etmeyen diri bir hayata sahip olamaz sözleriyle başladı konuşmasına.
Edep ve hayâ sembollerinden, Hz. Yusuf ve Hz. Meryem’den bahsetti. Yusuf’un azizinin karısının karşısında kurduğu cümlelerle, Meryem’in kendisine erkek olarak gösterilen Hz. Cebrail karşısındaki sözleri aynıdır; ‘Ben Allah’tan korkarım ve sadece O’na sığınırım.’ Zindanı zinaya tercih eden bir bilinç; Yusuf bilinci ve gençliğin sahip olması gereken bir bilinç.
Müslüman olmak önemli, Müslüman kalmak daha önemli, en önemlisi ise Müslüman ölebilmek diyen hocamız inşallah Müslüman ölebilenlerden olabilmek duasıyla sözlerine son verdi.
Bu müfid programın sonunda biz gençlere düşen ise muhasebemizi yapmaktır. Biz bu gençliğin neresindeyiz? İbrahim teslimiyetini ne kadar gösterebiliyoruz? Hangimiz Meryem’in ve Yusuf’un takipçisiyiz?
Programda emeği geçen bütün arkadaşlarımız ayrıca bir tebriği ve duayı hak ediyor.
Merve Toprak haber verdi
program çok güzel ve verimliydi gerçekten,özellikle de Abdullah Yıldız'ın konuşması çok etkileyiciydi..siz de çok güzel aktarmışsınız ellerinize sağlık..