Öncelikle şunu itiraf etmeliyim: Hâlâ bir başörtüsü yasağı sorunumuz olduğunu unutmuşum. Bunu bana hatırlatan ise, geçen gün görüşme imkânı bulduğum ABDli insan hakları savunucusu T. Kumar oldu. Malezyalı bir anne ve Sri Lankalı bir babanın çocuğu olarak Sri Lanka’da dünyaya gelen Kumar, ismi 16 harften oluştuğu için soyadıyla anılmak istiyor.
Kumar, Sri Lanka’da yaşanan iç savaş nedeniyle 19 yaşındayken hapse atılmış. Çıktıktan sonra hukuk eğitimi alarak ABD’ye yerleşmiş. Burada avukatlık yaparken aynı zamanda ‘diğer devletler üzerinde güçlü bir etkisi olan’ ABD’nin dış politikasında insan haklarını ön plana çıkarmaya çalışan Uluslar arası Af Örgütü (Amnesty International)’da çalışmaya başlamış. Washington merkezli bu kuruluşun başkanlığını yapan Kumar, Afganistan’da ABDli askerlerin yerel halka karşı sergilediği haksız ve vicdansız uygulamaları rapor etmek için Afganistan’da da bulunmuş.
Türkiye hakkında görüşlerini almak isteyen bir dizi kişiyle görüşme yapan Kumar ile genelde Kürt sorunu ve Kürtlerin bu ülkede gördükleri baskı üzerine konuşacağımızı tahmin ederek, bu konuyla ilgili hazırlıklar yapmıştım. Ama Kumar beni fena halde ters köşeye yatırdı.
“Bana neden hâlâ başörtüsü yasağının hukukî olarak sona ermediğini anlat genç dostum”
Kısa bir genel sohbetten sonra “Bana neden hâlâ başörtüsü yasağının hukukî olarak sona ermediğini anlat genç dostum.” deyince, kendimi yanlış köşeye atladıktan sonra kaleye giden topu çaresizce izleyen kaleciler gibi hissettim. Sorusunun çalışmadığım yerden gelmesi değildi tek sorun. Aynı zamanda böyle bir sorunun hâlâ devam ettiğini unutmuş olmanın verdiği mahcubiyet de kafamı toplamada zorladı beni.
Siyaset bilimi derslerinden hatırladığım bazı noktaları Türkiye’ye uyarladıktan sonra Türkiye’de bu konuyu çözmeye çalışan AK Parti’nin, bu konu sebebiyle 2007’de kapatma davası açılması nedeniyle taşıdığı ekstra hassasiyete değindim. Yapmam gereken şeyi ise sonunda yaptım. Türkiye’deki Müslüman muhafazakârların bu sorunu unuttuğunu, tamamlanmış/yerine getirilmiş bir misyon gibi gördüklerini açıklamak zorunda kaldım. Bu aslında bir itiraftı.
Türkiye Afganistan’da halen “başörtüsünü yasaklayan ülke” olarak biliniyor
Top artık karşı sahaya geçmişti. Hinduizm mensubu olan Kumar, başörtüsü sorununun kendisini ne kadar etkilediğini anlatadursun, ben mahcubiyetin şokunu atlatmaya çalışırken bir yandan da söylediklerine katıldığımı ifade etmeye çalışıyordum. Kendimi toparlayınca görevi gereği bulunduğu Afganistan’da Türkiye’nin nasıl algılandığı ile ilgili fikirlerini sordum.
Meğer kendisinin Türkiye’deki başörtüsü yasağına ilişkin merakı buradan kaynaklanıyormuş. Türk medyasında yansıtılanın aksine, Türkiye yerel Afgan halkı tarafından “yasal” (de jure) olarak devam eden başörtüsü yasağı ile anılıyormuş. Türk askerî birliğinin halkla kurduğu iletişimi yabana atmayan Kumar, Türkiye’nin Afganistan’ın yeniden yapılanmasında lider bir rol oynayamayacağını ve bunun nedeninin başörtüsü yasağını çözememesinden kaynaklandığını düşünüyor. “Kendi kadınının özgürlüğünü kısıtlayan bir ülke, Afgan kadınının özgürleşmesine nasıl yardımcı olabilir.” diyerek, Kumar aslında olayın uluslararası boyutu olduğuna da dikkatimi çekti. Aklıma Mısırlı bir diplomatın Türkiye’nin, Arapların gözünde de Müslüman bir toplum olarak görülmediğine dair bir değerlendirmesi geldi.
‘Tesettürü yasaklayan ülke’ Ortadoğu’daki değişimin lideri olabilir mi?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasına göre Ortadoğu’daki değişimin lideri olma iddiasındaki bir ülkenin Müslüman kitlelerle iletişiminde, bu kitlelerin kolektif hafızasında ‘tesettürü yasaklayan ülke’ olarak yer alması ne kadar yapıcı olabilir? Bu noktada altı çizilmesi gereken, bu utanç verici yasağın halen hukukî varlığını devam ettirmesinin ‘imaj’ açısından taşıdığı mesaj tabi ki değil. Türkiye’yi 90’ların karanlık günlerine geri döndürecek bir rüzgâr eserse; başörtülü gençlerin yeniden üniversiteye giremeyecek olması, muhafazakâr Müslüman camianın ‘keşke’ feryatlarıyla düzeltilebilecek bir durum olmayacak. Altı çizilmesi gereken, bir başörtüsü yasağı sorunumuzun hâlâ var olduğunu unutmamak. Herkesin karşısına bunu hatırlatacak birileri çıkmayabilir.
Bu mesele üstüne kafa yorduğu belli olan Kumar’ın, ABD’de sorunun çözümü ile ilgili olarak atmayı planladığı adımlar da var. ABD’li avukat, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Türkiyeli ve başörtülü hanımları kamuoyu önünde bir araya getirerek başörtüsü yasağı sorununa dikkat çekmeyi düşünüyor.
Kumar ile sohbetimizden faydalı bir not da Taliban ile ilgili oldu. Taliban’ın İslamî bir hareketten ziyade etnik temelli bir Peştun hareketi olduğunu savunuyor. Tüm dünyaya farklı şekilde lanse edilse de gerçeğin bu olduğunu söyleyen Kumar, örgütte bir Tacik elemanın dahi bulunmadığına şahit olduğunu anlattı.
Minhac Çelik haber verdi