Okumanın İlk Mahrem Odaları
Çizgi roman denilice aklımıza Teksas, Tommiks, Conan, Zagor gibi eserler gelir çoğunlukla. Bu eserlerde yoğun bir tutku vardır. Hatta Mustafa Kutlu hikayesinin temelinde bu çizgi romanlar vardır ,desek üstada iftira atmış olmayız. Zira, gençliğinde futbolu taca çıkarmadan oynamış, çizgi romaları ise harita metod defterlerinin arasında okumuştur.
Birçoğumuz, derin bir mahremiyet hissiyle, saklayarak okuduk çizgi kahramanları. Hatta zaman zamn “fan kulüplerin atası olan” hayranlar bölümüne yazmakla yazmamak arasında gidip geldik. ‘Yeni fasikül gazete bayiine geldi mi ?’ diye az arşınlamadık yolları. Bir sayıyı beş kere hatmettiğimiz oldu bir hafta içerisinde. Elimizde, arkadaşımızın okumadığı Conan’ın Turan ülkesini terk edişini konu alan sayısı varsa, keyfimize diyecek yoktu… Kimbilir ne ikram karşılığında arkadaşımıza o sayıyı kıymetli eserimizi emanet eder gibi bir defterin içine saklayıp verdik. Göz ucuyla da derginin bitişini seyretmek için pusuya yattık. Her sayfaya bir kere bakmalıydı! Yoksa gözü derginin-fgasikülün içinde kalırdı alimallah! Hem o dergiler yarin gül yanağı gibiydi; çoğunlukla kimselere verilmezdi…
Şimdilerde bu dergiler tekrar basılıyor ama okuyucu kitlesi gençlerden çok eski muhibleri. Eski aşklarına ihanet etmemek namına ölmekte olan çizgi romanın dudaklarına can suyu vermek namına alıyorlar bu dergilerden. Gazete bayilerinde bulmak eskisi kadar kolay olmuyor. Nerede eski bir emektar çizgi romancı varsa, işte o, bu dergi-fasikülleri yaşatmak namına küçük bir dükkan açıp bekliyor kendi gibi Mehlika Sultan’a aşık diğer ihtiyar delikanlıları.
Marks Çizgi Roman Kahramanı
Hasılı, nerede bir Conan fasikülü görsem, şöyle yekinip kalkmış, eline taştan baltasını almış bir Zagor kapaktan fırlayıp üzerime fırlasa; içim cız eder, etüd saatlerinde matematik defterinin arasına kıstırıp okuduğum çizgi romanların masumiyeti gelir gözlerimin önüne…
Şimdilerde dünyayı kasıp kavuran(!) bir “çizgi roman” furyası var. Japonyada Das Kapital çizgi roman olarak basılıyor ve beş milyon civarında satılıyor… Oysa Das Kalpial ki iki tuğla kalınlığında olup, Türkiyede tam metni bitiren marksist sayısı bir elin parmakları adedine ulaşmazken… Tabi, basılan Das Kapital’in aslı değil; Japon gençliği de külliyen marksist olmuş değil. Eser, güncellenmiş (!) ve bir işçinin işverene karşı hakları için savaşımını konu almıştır. Yoksa, sermayeye karşı bilinçlenme ve emek haklarının savunması hakkında teorilerin öğrenilmesi diye bir vakıa yok ortada. Sanırım, çizgi romanın kolaycılığını ve insanların derin okumalara vakti olmadığını(!) gören kurnaz kapitalistlerin piyasa yapmasından öte değil hadise.
Conan Gibi Mübarek Macbeth
Gelelim ülkemizde çizgi romanla romanın çizilen façasına... NTV Yayınları bu yıl ünlü romanları “çizgi roman” halinde piyasaya sürdü. Macbeth ilk kez bir çizgi roman kapağında Barbar Conan gibi dikildi karşımıza. Ve birden Conan’ın gelip ülkemizi elimizden alacağını düşünmeye başladık kara kara… Macbeth ülkemizi alamayacaktı ama birileri cebimizdeki paraları “yüzeysel okumalara yatkın kolaycılığımızdan” dolayı almak için and içmişti. –Burada sihirli cümle, Conan Hırsız Kraldır!- Hani, ticarette iki bakış vardır: İki ayakkabı firmasının temsilcisi Afrika’da pazar incelemesi yapar ve rapor tutarlar. Birinci temsilci, ‘burada kimse ayakkabı giymiyor, Afrikaya satış yapamayız,’ derken; ikinci temsilci, ‘ burada yoğun bir satış potansiyeli var,’ der. “İnsanlar Macbeth, Dava, Büyük Umutlar, Savaş ve Barış gibi derin ve cesameli eserleri okumuyorlar, “ diye yakınmaların yanında; “allayıp pullar, vasat seviyede tutar, sıkı bir reklam yaparsak bu kitapları okuturuz” görüşü okunmayan başyapıtları bu “proje” ile “okutmuş” görünüyor. Ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun!
Bir kitabın mahremiyetiile çizgi romanın mahremiyeti, okuma tecrübesi birbirinden farklıdır. Bu, güzel bir yemeğe kullanılan et’in aperatif bir yiyecekle ziyan edilmesi gibidir ahçı nazarında. Dingin, derin, mahrem, içe dönük okumayı seven okuyucuya; daha sert, daha basit, düşünmekten ziyade aksiyona bel bağlatan bir yanı var yeni Dava, Macbeth vb çalışmaların. ‘Kitapların ruhuna ters!’ tarzı bir yaklaşımdan ziyede, roman formatından ziyade piyasaya uyma, okuyucu beklentisine göre eser hazırlama mantığını eleştiriyorum.
Yine De Okumak İyi, Seyretmek Pekiyi!
Ama şunu da belirtmeliyim ki Macbeth’in yeni halini bir sebepten dolayı sevdim: Dersimde kitap okumayan, haylazlığı bir zenaat zaneden öğrencim, çizgi roman Macbeth’i uzatıp, ”okuma satinde bunu okuyabilir miyim hocam?” dediğinde sevindim. En azından okuma denemesi yapmak isteyen öğrencilerime iyice yıpranmış olan çizgi romanlarımı vermeyeceğim artık!
…
Manga (çizgi film) felsefesine sözüm yok. Ancak, çizgilerimiz kalınlığını kaybediyor; silikleşiyor eserler. Hayatı manga basitliğiyle, az kelimeyle yorumlayan, izleyen, algılayan zihinlerin işi o kadar kolay olmasa gerek. Zira, esere verilen emek (roman-film-öykü) , işin derinliğini de ele verir. İnternet ortamında 10 adımda şu olun, üç sözle hayatınızı değiştirin kolaycılığı “roman sektörüne” de el attığına göre yüzeye çıkmaya az kaldı demektir! Hayatı şekillendirmek reçete yazılarla olmasa gerek…
Gözlerini okumaktan çok izlemek için kullanan insanlar, çıplak ayaklı kabileler gibi duruyor yayıncıların karşısında! Bu durumu görebilene aşk; okuyabilene helal olsun!
Zeki Bulduk haber verdi