Tarih felsefecilerinin ifadelerine göre, dünya tarihinde devletlerarası ilişkilerde çatışma esas, barış ve durgunluk geçici bir durumdur. Dünya tarihine, devletler tarihine baktığımızda bunu açık seçik görüyoruz zaten. Hatta bazı devletlerin tarihi ders kitaplarında düşmanlıklar üzerinden verilir sadece.
Tarih böyle bir şeydir. Her ülkenin bir yükselişi, bir çöküşü vardır. Bazen bu çöküşler bazı devletlerin tarih sahnesinden tümüyle silinmelerine yol açarken bazen de bazı devletlerin Zümrüdü Anka kuşu gibi küllerinden yeniden ve yeniden doğduğuna şahit oluruz.
Biz, küllerinden doğanlardanız.
Bunu, bir kez de halen Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yürüten Prof. Dr. Refik Turan’ın ağzından dinledik Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nde 7 Aralık Cuma gecesi.
“İslam Medeniyeti-Tarihi Seyri, Buhranlar ve İnkişaflar” başlıklı sunumunda Prof. Dr. Refik Turan, medeniyetin ne olduğunu tarif ile başladığı sohbetini, kurduğumuz medeniyetleri anlatarak sürdürdü.
Devlet olmadan medeniyet olmaz
Prof. Dr. Refik Turan, konuyu kavram düzeyinde açıkladı önce. Refik Turan, medeniyeti “Çok yönlü gelişmeye kodlanmış tek varlık insandır. Bu yüzdendir ki insan yeryüzünün halifesi kılınmıştır. Ama insan tekinin tek başına gelişmesi de tek başına yeterli değildir. Asıl önemli olan toplumun gelişmesidir. Çünkü insanlığı etkileyen tüm olaylar, ortak birikimin sonucudur. Ama bir yerde toplum da yetmez. Toplumun kendi içinde örgütlenip devlet olabilmesi gerekir. Devlet olabilen topluluğu bir arada tutan en önemli bağ ise inançtır. İşte bu niteliklere sahip olan bir topluluk dünyayı etkileyebilecek kadar güzel bir yönetim gerçekleştirirse buna da biz medeniyet diyoruz.” sözleriyle tarif etti.
Medeniyetlerin sayısına dair bilgi veren Prof. Dr. Refik Turan, Batının tarih anlayışını da “Medeniyet tarihçilerinin ifadesine göre, dünyada yirmi civarında medeniyet olmuştur. Bu ifade tartışmalı da olsa, yaklaşık bu kadardır denebilir. Bunun sebebi, Batılıların bu konuda tarafsız olamamalarıdır. Batılılar, kendilerini üstün göstermek için her şeyi yapıyor. Mesela, gerçekten de önemli bir şahsiyet olan Büyük İskender’i medeniyet kurucusu olarak göstermeye eğilimliler. Büyük İskender önemlidir, evet ama bir medeniyet de kurmamıştır. O yüzden bu konu tartışmaya açıktır.” sözleriyle eleştirdi.
İslam medeniyeti tek devletin eseri midir?
Prof. Dr. Refik Turan, tarihe iz bırakan medeniyetlerle ilgili olarak da “Tarihe bakıldığında Roma, Çin, Sasani, İslam medeniyetleri gibi medeniyetlerin yanında bir Batı medeniyetinden de söz edilebilir. İslam medeniyeti dediğimiz zaman aslında çok geniş bir coğrafyadan, çok farklı milletlerden söz ediyoruz. İslam medeniyetinin içinde Türkler olduğu kadar Araplar, İranlılar, Afrikalılar da vardır. Batı medeniyeti içinde de İngilizler, Almanlar, Fransızlar vb. vardır.” bilgilerini aktardı.
Dünyada en kısa sürede iz bırakan medeniyetin İslam medeniyeti olduğunu da “İslam medeniyeti, Peygamberimize 610 yılında ilk vahyin gelmesiyle tohumları atılmış bir medeniyettir. Bu medeniyetin Mekke kısmına ahlak hareketi, Medine kısmına ise devlet olarak bakabiliriz. İslam medeniyetinin çarpıcı özelliklerinden birisi, çok kısa bir zamanda ortaya çıkmasıdır. Yeni bir din olan İslamiyetin yayılıp çoğalmasının hızını, Veda Haccında toplanan yaklaşık yüz yirmi bin kişilik kalabalığa bakarak anlayabiliriz.” sözleriyle anlattı Refik Turan.
İslam medeniyetini zirveye taşıyan devletlere de değinen Prof. Dr. Refik Turan, bu devletlere dair şu sözleri söyledi: “İslam medeniyetinin çeşitli zirveleri vardır. Bu zirvelerin en önemlilerinden biri, Abbasiler dönemidir. Bu dönemin zirve şahsiyeti de Harun Reşit’tir. Abbasilerin şahsında dünyayı imrendiren bir medeniyet kuran İslam’ın geçmişi henüz yüz altmış yıldı. Abbasilerin kurduğu medeniyet o kadar etkileyiciydi ki “Bin Bir Gece Masalları” gibi tüm dünyayı etkileyen masalların mekânı Bağdat olmuştur.”
Parçalanma ve mezheplerin ortaya çıkışı
Devletlerin ve medeniyetlerin de bir ömrü olduğunu söyleyen İbn Haldun’u haklı çıkarırcasına, o zirve medeniyetin gün gelip çöktüğünü “Fakat bu medeniyet yaklaşık yetmiş sene sonra parçalandı. Bu parçalanmadan da birçok devlet ortaya çıktı. Ama en kötü parçalanma, bu medeniyeti bir arada tutan inançta oldu. Çeşitli mezhepler yanında Şia mezhebi, Batınîlik ortaya çıktı. Bu iki mezhep, İslam dünyasını bölmeye, zehirlemeye devam ediyor. Ama her şeye rağmen İslam medeniyeti devam etti. Uzunca süren bir buhran döneminden sonra medeniyeti temsil etme görevi Selçukluların oldu. İslam medeniyeti, Selçuklular döneminde de gözleri kamaştıran parlak bir seyir izledi. Bu dönemi önemli kılan bir başka husus da İznik merkezli bir devlet olan Anadolu Selçuklularının kurulmasıdır. Anadolu Selçukluları, benim de katıldığım bir görüşe göre, Türkiye’nin temellerinin atıldığı devlettir aslında.” sözleriyle açıkladı Prof. Dr. Refik Turan.
Anadolu toprakları üzerinde kurduğumuz medeniyetin kuruluş aşamalarını ve bu medeniyetin yaşadığı süreçleri “Bazen medeniyet kuran bazen de hayatta kalma mücadelesi veren devletimizin önemli kırılma noktaları da vardır. Özellikle üç zafer, en önemli kırılma noktasıdır. 1176 yılında II. Kılıçaslan’ın kazandığı zafer, Malazgirt zaferi ve Sakarya zaferleri bizim tarihimiz için hayati önemdedir. Unutmayalım ki biz Haçlı saldırılarına maruz kalan bir medeniyetiz. Selçuklular mesela, tam iki yüz sene Haçlılarla savaştı. Selçuklulardan sonra, tarihin gördüğü en büyük imparatorluklardan biri olan Osmanlı devleti bu medeniyetin taşıyıcısı oldu. Osmanlı, üç kıtayı yönetmek gibi zor bir işi başardı. Onun elinin ulaşmadığı hiçbir yer yoktu.” cümleleriyle kayda geçirdi Prof. Dr. Refik Turan.
Medeniyet savaşları bitti mi?
Medeniyetleri harekete geçiren dinamiklerin kuşaktan kuşağa aktarıldığını da “Ama gün geldi, Osmanlı da yıkıldı. Osmanlıdan sonra büyük bir buhran ortaya çıktı. Kurtuluş Savaşı ile yeni bir devlet kurup küllerimizden yeniden doğuyoruz. Her buhranın ardından bir yükseliş dönemi gelir. Biz de şimdi o yükseliş dönemini yaşamayı ümit ediyoruz. Ama bunun zor olduğunu, Haçlı seferlerinin de devam ettiğini unutmamalıyız. Bugün Suriye’de, Irak’ta, Libya’da yaşananlar, Haçlı seferlerinin devamıdır aslında.” sözleriyle açıklayarak sohbetini sonlandırdı Refik Turan.
Ahmet Serin