Batılılar, Osmanlı diye kendi 'harem'lerini anlattı

Fahrettin Gün Bursa'da 'Osmanlı'nın Son Dönemlerinde Harem ve Cariyelik' konusunu anlattı. Ahmet Serin etkinlikten notlarını aktarıyor..

Batılılar, Osmanlı diye kendi 'harem'lerini anlattı

Durdurulan bir medeniyet olan Osmanlı, aynı zamanda aleyhinde yığınla yalan üretilen bir medeniyettir de. Bu yalanların birçok amacı var kuşkusuz. Ama bunların en önemlilerinden biri, gökkubbede ışıltılı bir madalyon gibi parlayan Osmanlıyı sefih bir zihniyete esir olmuş bir ülkeymiş gibi göstermektir. Bunu da elbette devleti simgeleyen devlet başkanını sefih biri gibi göstererek yapma yoluna başvurmuştur Batılılar. Bunun için de, kelime anlamı “Haram”dan gelen harem algısıyla oynamışlardır yüz yıllar boyunca.

Bu konuda toplum olarak bizler de hatalıyız aslında. Kendimizi tanımak konusunda ciddi bir çabamız olmadı pek. Batı’yı kutsadık yıllarca ve Batı ne dediyse kabullendik. Bu da zamanla bizi hem gerçeklerden uzaklaştırdı, hem de kendimize düşman yaptı.

Fahrettin Gün, İslami camianın yakından tanıdığı bir isim. Osmanlı ve harem konusuna kafa yorup konuyu araştıranlardan.

Fahrettin Gün, Birlik Vakfı Bursa Şubesi'nin konuğuydu 9 Ocak Cuma gecesi. Cuma Meclisi’nde, “Osmanlı'nın Son Dönemlerinde Harem ve Cariyelik” konusunu anlattı biz dinleyenlere. İyi de oldu çünkü bizlerin bile kirli bilgilerle tahrip olmuş zihinlerimizde harem konusunda sisli bir alan vardı. Fahrettin Gün, bu sisi büyük bir ölçüde araladı anlattıklarıyla.

Osmanlı'nın son dönemlerinde yapılan Dolmabahçe Sarayı üzerinden haremi ve harem hayatını anlatan Gün, önce Saray’ın niçin yapıldığına değindi. Bu konu önemliydi çünkü Osmanlı düşmanları, bu Saray’ın yapımı için harcanan para üzerinden Osmanlıya vuruyorlardı. Fahrettin Gün, Saray’ın Osmanlı'nın güçlü devlet imajını vermesi için yapıldığını ve o günün şartlarında bunun bir gereklilik olduğunu söyledi. Fahrettin Gün, ayrıca, Osmanlı saraylarının Batılıların saraylarının yanında bir kulübe sayılması gerektiğini de sözlerine ekledi. İki yüz seksen beş odası bulunan Dolmabahçe Sarayı’nın, en küçüğü yedi yüz odası bulunan Avrupa saraylarının yanında çok küçük kaldığını söyleyen Gün, daha sonra sözü cariyelik ve harem konusuna getirdi.

Kölelik bilinmeden cariyelik anlaşılmaz

Köleliğin insanlık tarihiyle yaşıt bir uygulama olduğu söylenir. “Osmanlı’da da, ilk dönemleri hariç tutulmak kaydıyla, kölelik uygulaması vardır” dedi Fahrettin Gün önce. Sonra da, Osmanlı'da köleliğin tarihi ve kölelik uygulaması hakkında şunları anlattı: “Osmanlı'da kölelik Rumeli'nin fethiyle başlamış ve daha sonra da özellikle ordunun asker ihtiyacını karşılamak için devam ettirilmiştir. Osmanlı zamanlarında çeşitli yerlerde köle çarşıları vardı. Bu çarşılarda köleler, taşıdıkları özelliklere göre satılırdı. İstanbul’da, köle ticareti için kurulmuş Kölehan adlı bir han vardı. Üç yüz odası bulunan bu handa, her tüccarın iki odası bulunurdu.”

Lamartin’in gözünden Osmanlı'da kölelik

Batıda ve diğer coğrafyalarda kölelere yapılan uygulamalar ile Osmanlı'daki uygulamanın aynı olmadığını söyleyen Fahrettin Gün, Osmanlıların da kölelerine kendilerinin kölelerine davrandıkları gibi davrandıkları yalanına başvurduklarını söyledikten sonra konu hakkında Lamartine’nin şahitliğini kaynak gösterir. Lamartine, seyahat notlarında Osmanlı'da kölelik kurumunu da anlatır. Bu notlarda kölelik, eziyet ve şiddet görme kurumu değil, şefkat görme ve rahat yaşama kurumudur Lamartin’in notlarında.

Hiçbir Batılı hareme girmemiştir

Cariyelik haremsiz düşünülemez.” diyen Fahrettin Gün, sözlerine şöyle devam etti sonra: “Batılıların gözünden tanıdığımız haremle gerçek harem çok farklıdır. Batılıların haremi bilmeleri de zaten mümkün değildir çünkü hiçbir canlı Batılı hareme girmemiştir, girmeleri de mümkün değildir. Batılıların resmettikleri, anlattıkları harem Osmanlı haremi değil, Batı saraylarında yaşananlardır. Batılılar, 'kişi herkesi kendi gibi bilir', özdeyişi gereğince her sarayı kendi sarayları gibi zannedip öyle anlatmışlardır. Oysa Batı saraylarında yaşanan hayat ile Osmanlı saraylarında yaşanan hayat çok farklıdır. Bu yüzden, Batılıların anlattıkları harem aslında kendi saraylarında yaşananlardır. “

Fahrettin Gün, sarayda bugün harem diye bildiğimiz yerin eski adının Darü’s-saade (Saadet yeri) olduğunu söyledikten sonra, o mekana bu adın verilmesinin bile, haremin Osmanlı için ne kadar önemli bir yer olduğunu açıklamaya yettiğinin altını çizdi. Fahrettin Gün’ün en önemli tespitlerinden biri de, haremin her türlü yabancı göze kapalı olduğuydu.

Saraydaki cariyelerin hayatları

Fahrettin Gün, saraydaki cariyelerle ilgili şunları da anlattı: “Sarayda beş yüz-altı yüz arası cariye bulunurdu. Dışarıdan alınan cariyelerin Türkçe bilmemesine özen gösterilirdi. Cariyeler Osmanlı'yı ve Osmanlı hayatını ne kadar az bilirlerse, o kadar makbul olurlardı. Burada amaç, onları hiçbir şey bilmez halde alarak saray adabına göre eğitmekti. Cariyeler arasında da ciddi bir hiyerarşi vardı. Zaten sarayda, inanılmaz derecede ayrıntılı protokol kuralları hakimdi. Mesela padişah gümüş takılı nalın giyerdi haremde dolaşırken. Bu nalının sesi duyulurdu ve hiçbir cariye padişahın karşısına çıkmazdı bu sebepten. Zaten haremde bir cariyenin padişahın karşısına çıkması, edep dışı bir hareketti. Yani haremdeki cariyelik, Batılı gözle anlatılanlardan tamamıyla farklı bir cariyeliktir. Haremden sorumlu kişi de padişah değil, Valide Sultan’dı. Valide Sultan, haremdeki cariyelerin kime hizmet edeceğini ayarlar ve onları bu işe uygun eğitirdi. Padişahların haremdeki cariyelerle evlenmesinin önemli bir sebebi vardır aslında. Bu da, evlenilen kişinin ailesinin iktidarda hak iddia etmesini önlemeye yönelik olmakla açıklanır. Kimi kimsesi olmayan iyi yetişmiş bir cariye, iyi bir eş, iyi bir anne olmaya adaydır. Ayrıca da iktidarda hak iddia edecek bir ailesi de yoktur. Yine devlet erkanı da genellikle cariyelerle evlendirilirdi. Bundaki amaç da, devlette görev alan paşalar üzerinde cariyeler aracılığıyla sarayının etkisini sürdürme isteğidir.”

Haremi ondan okumalı

Osmanlı sarayları, harem ve cariyeler hakkındaki anlattıklarını çeşitli görsellerle de detaylandıran Fahrettin Gün, sarayı ve haremi en doğru şekilde anlatan tarihçimizin İsmail Hakkı Uzunçarşılı olduğunu söyleyerek harem hakkında bilgilerin Uzunçarşılı aracılığıyla edinilebileceğini söyleyerek sözlerini tamamladı. Daha sonra Vakıf yönetimi tarafından Fahrettin Gün’e bir plaket takdim edildi.

 

Ahmet Serin bildirdi

YORUM EKLE