5 Nisan Cuma gecesi Birlik Vakfı Bursa Şubesine konuk olan Ayşe Böhürler, üniversite öğrencilerinin ağırlıkta olduğu genç bir dinleyici kitlesine gündeme dair düşüncelerini aktardı. Dünyamızda, özellikle son zamanlarda üst üste gelen tuhaf olayları anlama ve yorumlama açısından bilgilendirici bir sohbet oldu bu. Hem medya mensubu olduğu ve hem ilgisi hem de mesleği gereği muhatap olduğu insanlar dolayısıyla birçok olaydan etraflıca haberdar olan Ayşe Böhürler, dünyanın gidişatı ve Türkiye’nin bu gidişteki yerine dair genel bir çerçeve çizdi. İşin aslı, iç açıcı bir çerçeve olmadı bu. Ama gerçek olduğu da biliniyordu anlatılanların.
Kısacası, ufuk açıcı ve verimli bir sohbet oldu bu.
Daha önceden belirlenen gündeme bağlı kalmadan konuşan Ayşe Böhürler, genç bir dinleyici kitlesini görünce dünyanın gidişatına dair bildiklerini ve düşündüklerini konuşmayı yeğlediğini ifade ederek başladı sohbetine. Konuşmasına, sıcaklığını ve gizemini henüz koruyan Yeni Zelanda saldırısıyla başlayan Ayşe Böhürler, konuyla ilgili olarak “Yeni Zelanda katliamcısının silahında verdiği mesajlar önemlidir ve özellikle incelenmelidir. O mesajlarda hedef alınanlara bakıldığında, İslam’ın ve İslam’ın temsilcisi olarak Türkiye’nin hedef alındığı apaçık bellidir. Mesela Araplar ve İranlılarla ilgili bir ifade yoktur. Oryantalizmim ortaya çıkışından beri böyledir bu. Oryantalistlere baktığımız zaman, Oryantalistlerin de çalışmalarını Osmanlı coğrafyasında yoğunlaştırdıklarını görüyoruz. İran’a karşı bir araştırmaya girmemişlerdir. Hatta İran’a karşı sempati duyduklarını da söylemek mümkün. Bu konu, dikkate değer bir konudur ve üzerinde kafa yorulmalıdır.” dedi.
Batı’da büyüyen öfke nedir?
Yeni Zelanda olayının görünenden daha büyük ve daha derin bir olay olduğunu düşündüğünü söyleyen Ayşe Böhürler, bu olayın arka planı ve olayı hazırlayan sebepleri de “Yine silahtaki mesajlara bakarsak hepsinin dikkatlice seçildiğini görürüz. Örneğin Charles Martel ismine vurgu vardır. Charles Martel’in İspanya’da Müslümanların ilerleyişini durduran kişi olduğunu bilmemiz, bizim mesajı doğru anlamamıza yardım edecektir. Avrupa’da, özellikle son zamanlarda Charles Martel adını taşıyan bir sürü dernek, örgüt vb. olduğunu öğreniyoruz. Bunların çoğu genellikle ırkçı ve faşist anlayıştalar. Yani hem İslam düşmanı bunlar hem de yabancı düşmanı. Bu durumun son zamanlarda artması dikkat çekicidir. Katliamcının silahındaki sembollerin hepsinin ortak noktası, İslam Batı çatışmasına gönderme yapmasıdır. Buradan yola çıkarak biz, Batı’nın zihninde İslam ile çatışmanın devam ettiğini ve kendilerine hedef olarak Müslümanları gördüklerini söyleyebiliriz. Her ne kadar seküler anlayışa sahip olsalar da Batılıların kafalarındaki kodlar Hristiyanlığın biçimlendirdiği kodlardır ve bu kodlarla biçimlenen kafalar da İslam’ı ve İslam’ı temsil ettiğini gördükleri Türkiye’ye düşmandırlar. Son zamanlarda bu düşmanlığın ipuçlarını çok yakından görüyoruz. Bu ipuçlarının somutlaşmış halini, özellikle Avrupa’daki siyasi partilerde görüyoruz. Daha yakın zamana kadar ırkçı anlayışa sahip oldukları için esamesi okunmayan bazı Batılı siyasi partilerin, günümüzde iktidara ortak olduklarını ve merkez partileri de ırkçılık/yabancı düşmanlığı üzerinden dönüştürmeye başladıklarını görüyoruz.” sözleriyle kayıtlara geçirdi.
Batılıların, düşman gördükleri bizleri tanımak için yıllardan beri bıkmadan araştırma yaptığını söyleyen Ayşe Böhürler, bu noktada “Batılıların Müslümanları ve Türkleri önyargılarla tanıdıklarını ve bu önyargıların olumsuz yargılar olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ama yine de bu alanda çalışmıyoruz. Mesela Trump konuşurken kullandığı dil nasıl bir dil, sözcükleri neye atıfta bulunuyor, bunları bilmiyoruz. Ama bilmemiz gerekir. Bunu bilmek için de Batıyı tanımalı, tanımak için de araştırmalıyız. Kabul etmeliyiz ki bu konuda çok eksiğimiz var. Batı, bizi tanıyarak bizi yendi. Bizim de Batıyı tanımamız gerekir, zihin kodlarını, kutsallarını, değer yargılarını, dostluklarını ve düşmanlıklarını bilmemiz gerekir.” sözleriyle de hepimiz adına bir özeleştiri yaptı aslında.
Kaotik bir çağın çocuklarıyız
Batı’da Müslümanlara karşı bir öfkenin artık gözle görülür hale geldiğini söyleyen Ayşe Böhürler, bu öfkenin aşamalarını da “İçinde yaşadığımız dünya, her şeyin birbirine karıştığı, her şeyin iç içe geçtiği bir dünya. Anti İslami düşünce yayılıyor, bunu görüyoruz. Bu durum daha sonra düşmanca bir şiddeti besleme potansiyeli taşıyor. Son dönemde Avrupa, dört büyük göçe maruz kaldı. İlk üç göç dalgasını sakinlikle karşılayan Avrupa, Arap ülkelerinden kaynaklanan bu son göç dalgasını soğukkanlılıkla karşılamadı, çok ciddi tepki gösterdi. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde “Müslümanlar geliyor!” denerek teyakkuza geçildi, kapılar kapandı. Bu zemin üzerine yeşeren ve gücünü günden güne artıran bir Avrupa sağı var. Bu sağ, ülke yönetimlerinde söz sahibi olma noktasına hızla ilerliyor. İşin bizi özellikle ilgilendiren tarafı da Avrupalıların Müslüman algısının Türklerle özdeşleşmiş olmalarıdır. Dolayısıyla da Müslümanlara yönelen öfke, Türkleri ve Türkiye’yi kendine hedef almaktadır. 11 Eylül olaylarından sonra bu düşmanlık gözle görülür bir şekilde artmaktadır. Daha yakın zamanda Hollanda’nın bize karşı aldığı düşmanca tutumu göz önüne alırsak Batı’nın ve özellikle de Avrupa’nın bize bakışının ne olduğunu anlamakta zorlanmayız. Gözümüzü gerçeklere kapamayalım, yakın zamanda bir Hristiyan Müslüman çatışmasını öngörenler var. Bu öngörünün gerçekleşme ihtimaline karşı biz de kendimizi önce bilgiyle donatmalı ve öyle bir muhtemel duruma karşı kendimizi hazırlamalıyız.” sözleriyle anlattı.
Bir sarsıntı dönemi yaşadığımızı söyleyen Ayşe Böhürler, yapmamız gerekenleri de “Türkiye, tarihin ve coğrafyanın kendine yüklediği kaderi yaşıyor. Biz istesek de istemesek de olaylar gelip bizi bulacak. Biz de ülke olarak bu sorumluluğun farkında olmalı, bir an önce kendimizi toparlamalıyız. Ama bu toparlanma kolay olmayacak. Biz kendimizi güçlendirmeye çalışırken içimizde tuhaf ve çeşitli sorunlarla didişiyoruz. Her kuşak kendi sorunlarıyla yüzleşiyor. Bizden sonra gelecek kuşağın daha zor sorunlarla yüzleşeceğini düşünebiliriz. Genç kuşağın da bunun farkında olarak kendini yetiştirmesi ve özellikle Batı’yı, Batılı insanın zihin kodlarını iyi bilmesi gerekiyor. Ancak böyle yaparsak karşılaşacağımız sorunlarla baş etme ihtimalimiz var.” sözleriyle özetleyerek sohbetini bitirdi.
Ahmet Serin