19. Yüzyılda Osmanlı Biyografi Yazıcılığı ve Problemleri

Prof. Dr. Ali Akyıldız geçtiğimiz günlerde ''İnsanı Yazmak: 19. Yüzyılda Osmanlı Biyografi Yazıcılığı Ve Problemleri Üzerine Bir Değerlendirme'' konulu bir söyleşi gerçekleştirdi. Mehmet Erken etkinlikten notlarını aktarıyor.

19. Yüzyılda Osmanlı Biyografi Yazıcılığı ve Problemleri

24 Mart Cumartesi günü Bilim ve Sanat Vakfı’nda, “Türkiye’de Biyografi” başlıklı konuşma serisinin ikincisi gerçekleştirildi. Geçtiğimiz ay Ali Birinci, Abdülhamid Kırmızı, Beşir Ayvazoğlu ve Abdurrahman Atçıl’ın katılımı ile düzenlenen bir panel ile başlayan serinin bu oturumunda konuk, 29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Akyıldız’dı. Konuşmanın başlığı ise, Akyıldız’ın Osmanlı Araştırmaları dergisinin 50. sayısında yer alan makalesinden mülhem “İnsanı Yazmak: 19. Yüzyılda Osmanlı Biyografi Yazıcılığı Ve Problemleri Üzerine Bir Değerlendirme” idi. Aşağıda konuşmanın ana başlıklarını aktarmaya çalışacağım.

Sadullah Paşa, Refia Sultan, Valide Sultanlar, Namık Kemal gibi özellikle Abdülhamid döneminde yaşamış isimler hakkında yaptığı biyografik çalışmalar ile biyografi yazıcılığına önemli katkılar sunan Akyıldız, konuşmaya zemin teşkil eden makalesini, alanda kazandığı tecrübenin kendisi ile beraber gitmemesi için kaleme aldığını söyleyerek söze başladı. Sonrasında ise alanın bazı genel problemlerine değindi.

Osmanlı döneminde yaşamış sıradan insanın biyografisini yazmak neredeyse imkansız

Evvela, belgelerin sınırlılığı.

Konuşmasında Ali Akyıldız bu problemi ana hatları ile şu şekilde özetledi: Osmanlı saltanatı, kendileri dışında hiçbir gücün, ailenin büyümesine izin vermedikleri için, belge namına aile belgelerinden, özel arşivlerden mahrum olduğumuzu ve bu nedenle arşiv olarak en önemli, hatta yegane arşivin devlet arşivleri olduğunu söylememiz gerekir. Bu arşivlerin ise biyografi yazarı için en önemli handikabı, kişilerin özel hayatlarına dair verdikleri bilgilerin sınırlı olmasıdır. 2. Mahmud öncesinde belgelerin dilinin daha da standartlaşması nedeniyle, özellikle 2. Mahmut dönemi belgelerinden, belgeleri yazan kişilere dair bir fikir edinmemiz oldukça zordur. Bulabildiğimiz bilgiler de çoğunlukla kişilerin memuriyetleri ile ilgilidir ve çocukluklarına, ailelerine, çevrelerine dair bilgi vermezler. Bu nedenle biyografilerin belki en önemli kısmı eksik kalır.

Yine belgelere büyük oranda bağımlı olmanın getirdiği bir diğer problem, ancak belgelere yansıyabilen kişileri ele alabileceğimiz gerçeğidir. Bu kişiler de çoğunlukla yüksek bürokratlardır. Diğer insanlar ancak, devlet ile (genellikle işledikleri suçlar nedeniyle) karşı karşıya geldiklerinde belgelere geçebilmektelerdir. Bu durum bizi, Osmanlı döneminde yaşamış sıradan insanın biyografisini yazmanın neredeyse imkansız olduğu gerçeğine getirmektedir.

Hatıratların yanıltıcılığı, gazetelerin katkısının sınırlılığı

Kişilere dair devlet belgelerinden edinilen bilgilerin test edilebileceği, ya da ele alınan kişinin hayatının farklı boyutlarına dair bilgi edinilebilecek bir diğer kaynak hatıratlardır. Fakat bu dönem için hem hatıratların sayısı çok azdır, hem de hatıratların büyük çoğunluğu oldukça yanıltıcıdır. Ali Akyıldız bu bahsi, Cevdet Paşa’nın Ma’ruzat ve Tezakir kitaplarının, dönemi çalışan herkes tarafından çoklukla kullanıldığını ve makbul sayıldığını fakat yine aynı dönemi çalışanlar için bu kitapların büyük bir perde teşkil ettiğini söyleyerek örneklendirdi.

Hatıratlar dışında döneme dair bir diğer kaynak da gazete ve dergilerdir. Fakat bu kaynaklar da, olaylara dair bilgiler vermekle beraber, kişilerin biyografilerine katkı sağlayacak bilgiler noktasında oldukça zayıftır.

Belgeler hiç eleştirilmeden, süzgeçten geçirilmeden aynen kullanılıyor

Ali Akyıldız bu problemlerin ve kaynakların arasında, her türlü eksiğine rağmen devlet belgelerinin en güvenilir kaynak olduğuna değinerek, konuyu, bu belgelerin kullanımındaki hatalara getirdi. Belgelerin, kişilere dair bilgiler içerebildiğinin fakat Osmanlı tarihçiliğinde yapılan en büyük hatanın, bu belgelerin hepsinin hiç eleştirilmeden aynen kullanılması olduğunun altını çizdi. Örneğin kendi öğrencilerine, belgelerde gördükleri övgü ve yergi cümlelerini hiçbir şekilde dikkate almamaları gerektiğini söylediğini, bu cümlelerin tamamının dönemin şartları ile doğrudan bağlantılı olduğunu ve bu nedenle kıymeti olmadığını düşündüğünü dile getirdi. Büyük övgülerle göreve getirilen birinin çok rahatlıkla, büyük ithamlar ile beraber görevden alınabildiğini; bu ve benzeri nedenlerle belgelerin ele alınırken, muhakkak bir süzgeçten geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Konuşmaya dinleyici olarak katılan Prof. Dr. Tufan Buzpınar da aynı noktada, Türkiye’deki belge fetişizminin büyük sıkıntılar doğurduğunu ve ellerinde belge olan herkesin, sorgulamadan bu belgeleri kullanmalarından ötürü büyük bir bilgi kirliliğine neden olduklarını vurguladı.

Akyıldız’ın kaynaklar noktasındaki son bahsi, kısaca mezar taşlarıydı. Mehmed Süreyya’nın muhalled eserini yazarken mezar taşlarını çok fazla kullandığını, dolayısıyla biyografi yazarlarının hem kendi yazdıkları biyografi hakkında hem de çevresi hakkında mezar taşlarından ciddi bilgiler elde edebileceklerini, bunları ihmal etmemeleri gerektiğini hatırlattı.

Biyografi yazılırken dikkat edilmesi gerekenler

Kaynaklara dair problemlerin sonrasında Akyıldız, biyografi yazılırken dikkat edilmesi gereken diğer bazı noktalara temas etti.

Bunların başında, bir kişinin biyografisini yazarken esas amacın o kişiyi, yaşadığı dönem ve kişiler arasında bir yere oturtmak olduğunu, dolayısıyla başından sonuna bir kişinin hayatını yazmanın ama bu hayatı, dönemin olayları ve insanları ile ilişkilendirmemenin hiçbir manası olmadığını söyledi. Fakat bu noktada dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın, bir kişinin biyografisini anlatırken, başka olaylar ve kişileri çok fazla anlatarak konunun dağılması olduğuna dikkat çekti. Yani bir biyografi yazarken, biyografisi anlatılan kişinin çevresi ile, arkadaşları ile, yaşadığı dönem ile ilişkisi kurulmasının gerektiğinin fakat bu ilişkiler kurularken, çalışma içinde farklı olaylara ve kişilere dair çok fazla bilgi vererek konunun merkezinin de dağılmaması gerektiğinin altını çizdi. Okuyana, “ya ben kiminle alakalı bir şey okuyordum” sorusunu sorduran biyografilerin başarısız biyografiler olarak değerlendirileceğini söyledi.

Akyıldız’ın biyografilere dair son değindiği , biyografi yazan kişinin biyografisini yazdığı kişiye karşı ahlaki sorumluluğunu asla ihmal etmemesinin gerekliliği üzerine idi. Birisinin hayatını çarpıtmamamız gerektiği, ona karşı ahlaklı olmamız gerektiği, mahremine saygı duymamız gerektiği, Akyıldız’ın altını çizdiği noktalardı.

 

Mehmet Erken

YORUM EKLE

banner36