'120 dergide yazmışım!'

Şair yazar, kitapkurdu Mehmet Aycı'ya "Neden birçok dergidesiniz?!" diye sorduk.

'120 dergide yazmışım!'

ÇOK DERGİDE YAZANIN YERİ YURDU BELLİ OLMAZ

Günümüzde kimi şair ve yazarlar için “Çok dergide yazıyorlar” eleştirisi yapılmakta. Mustafa Oğuz şimdiye kadar 120 dergide ürünü yayınlanmış olan Mehmet Aycı'ya “Sayıca çok denebilecek kadar dergide yazdığınızı  düşünüyor musunuz? Çok sayıda dergide ürün yayınlamak size neler kazandırdı, neler kaybettirdi? Bu gün geçmişe dönüp baktığınızda durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sordu. İlginç cevaplar aldı. 

 

Mehmet AycıNe Çok Dergide Yazdım…

Sene galiba 94’tü, Yedi İklim dergisinde şiirlerim yayınlandı. Ben de nasıl olsa yayınlanıyor diye her sayı gönderdim. Birkaç sayı sonra mazeretsiz bir inkıta… Neden sonra kulağımıza geldi ki, Ali Haydar Bey, biz onun şiirlerini yayınladık; o taşra dergilerinde/başka dergilerde yazmaya başladı, bundan sonra yayınlamıyoruz diyesi imiş. Kulağımıza geldi gelmesine de 94’te gönderdiğimiz öykü iki yıl sonra aynı dergide görününce e, dedik, galiba durumun farkına vardı. Tabii, daha sonra aynı dergide şiirlerimiz göründü. Ali Haydar Beyle de görüştük. İşin tuhaf kısmı şuydu, ben o dergiye şiir verene kadar onlarca dergide imzam görünmüştü. Derginin şairi değildim yani. Hatta bazı dergilerin çıkış sürecine tanıklık etmiş, doğumunu sancılandıranlardan olmuştum. 

Evet, çok dergide yazdım. Geriye dönüp baktığımda, irili ufaklı, renkli renksiz, üç sayılık 33 sayılık, taşralı merkezli yüz yirmiden fazla dergide “ürün”üm çıkmış. Bunun nedenleri var. Birincisi  “fanzin” düzeyinde olsa bile, ne kadar taşralı libası taşısa bile her dergiyi önemsemeden edemiyorum. Hatta bu dergileri topladım da. Koleksiyon çapındaydı; elden çıkardım. Sonra rahmetli oldu, Şükrü Ünalan çuvallarla bizim bekârhaneden taşımıştı. İkicisi, yüzümün yumuşaklığı… Benden yazı veya şiir isteyen dergileri elimin erdiğince, gücümün yettiğince, kalemimin yazdığınca eli boş çevirmedim. İyi de ettim. Öyle takıntılarım yok. Elbette bile isteye, şiirim bu dergide olmalı diyerek “ürün” gönderdiğim dergiler oldu. Ancak bu dergiler 120 içerisinde 10’u bile bulmaz. Gerisi istedi, ben gönderdim, istedi gönderdim. Türkiye Dergiler Mezarlığı’nda bir biten servilerin, açan çiçeklerin dallarında, yapraklarında bizim kalemin mürekkebi de var hamdolsun. 

 

Mehmet AycıÇok Yazmak Çok Yerde Yazmak Lakin Tekrara Düşmeden…

Bana, dost tavsiyesinde bulunan arkadaşlar oldu. Diyorlar ki, yahu, bunca dergide adın var, hatta bir ay saydık, yedi dergide birden şiirin/yazın yayınlanmış. Yazarsan yazacaksın. Bunun başka izahı yok. Yazı yazıldıkça açılan bir alan… Şiir şiiri çağırır. Yok ben yazarım ama bir yere göndermem, kendim için yazarım filan, bu işin ciddiye alınmayan tarafı. Okumayla ve düşünmeyle eş zamanlı yazmalı şair/yazar. Aynı ürünü iki ayrı dergiye gönderdiğim nadirdir. O da olmuşsa yanlışlıkla olmuş. Çok dergide yazmanın kazançla veya kayıpla tavsif edilecek, tarif edilecek bir tarafı bulunmuyor. Günahsa benim günahım kardeşim, ben işledim, size ne… Kaldı ki, günah da değil. Birkaç dergide istikrarlı yazmak, sürekli yazmak iyi olurdu belki ama, beni hiçbir derginin şairi/yazarı değilim ki… Türkiye’de bir zamanlar olduğu gibi beş edebiyat dergisi olur, üç edebiyat dergisi olur, bunlardan birinde yazarsın, o derginin adıyla anılırsın, sana o derginin şairi/yazarı derler; öyle bir şey de yok. Böyle söyleyenler Meşrutiyet Dönemi’nde, hadi yakınlaştıralım Cumhuriyet’in ilk yıllarında mı yaşıyorlar. Ben 90’dan sonra dergilerde yazmaya başladım. Bilirim eskileri, dilimi de arkaik bulanlar olur lakin bugünde yaşıyorum. Gidin kitapçılara, küçüklü büyüklü en az 30 edebiyat dergisi bulursunuz bir ay içinde. Bu ülkenin çocuklarının sevilesi hevesleri işte… Belki bir kişi kalacak o dergiden, kalmayacak belki. Çıkmasalar o bir kişi de çıkmayacak. Ben dergilerde yazmadan yazar oldum diyenler hâlâ istisna… Sözü uzattım uzatmasına, farkındayım, dergi bahsinde kayıp kazanç olmaz, ne kadar taşralı olursa olsun iyi ki o dergiler çıktı ve iyi ki yazdım.  

 

Mehmet AycıGeriye Dönüp Baktığımda…

38 yaşındayım, 9 yaşından bu yana okuyucu olarak; 19 yaşından bu yana “yazar/okuyucu”  olarak dergiler arasındayım. Dergi çıkarmaya, dergi kapatmaya, dergi biriktirmeye dair yazılar da yazdım. Yeni Türk Edebiyatı varlığını dergilere borçlu. Yargı bu kadar kesin yani. Her dergi bir okul diyorlar ya, şöyle tasnif etmek lazım. Anaokulu var, ilkokul var, ortası var, lisesi var, üniversitesi var, lisansüstü eğitim vereni var. Cümlesinde bulunduk hamdolsun. Bizde, taşralı çocuklar, “üniversite dergi”nin duvar gazetesinde görününce havaya giriyorlar. Anaokulu düzeyinde, bilemedin ilk mektep düzeyindeler hâlbuki… Eğlencelik işte. Sonra da burun kıvırıyorlar. Kıvrık burunlular korosu. Aman Allah’ım. Bir de, hocaların mektep ziyaretine içerleyenler var. Nedense? Nedeni de yok hâlbuki. Tek izahı görgüsüzlük olsa gerek. Oysa ahde vefa diye, ünsiyet diye, yol arkadaşlığı hukuku diye bir şeyler var. Çok mu? Bu çokluk “kesret içinde vahdet”i sağlayan bir çokluk... Dağılmadan toplanmak ne kadar anlamsız… Bizim hikâye bu. 

 

Mustafa Oğuz sordu

mustafaoguz33 at gmail.com

YORUM EKLE
YORUMLAR
mühlet yeter
mühlet yeter - 13 yıl Önce

elit kaygılar gütmemesi ayıplanacak bir şey değil takdire şayan bence fanzini bile önemserim diyor ya bazı büyüklerimiz sağolsunlar ne gençleri aralarına alıyorlar ne gençlerin yaptıkları oluşumda varlar.toplaşmışlar bir araya dışardakiler ya taşradır ya öteki ya çolukçocuk...neyse bu mesele çok su götürür.

banner36