Sadelik, incelik, nezaket ve zarafet gibi güzelliklerle bezeli manevi bir iklimin son demlerindeyiz. Gönüllere hoşgörü, ruhlara arınmışlık ve akıllara idrak bahşeden kutlu günler yaşıyoruz. Kimi İslam beldelerinde yaşananların hüznü doluyor içimize. Kursağımızda kalıyor çoğu zaman sevinç. Tebessümü utanç kabul ediyor inanmış çehreler. His ve tefekkür yoğunluğuyla geçiyor günler ve geceler…
Bu mübarek günler ve geceler boyunca Selimiye’nin minarelerinden sökün eden nurlu ırmaklarda yıkanıyor Edirne… Edirne, savaşı, işgali, kıtlığı acı tecrübelerle yaşamış mahzun bir şehir. Doksan iki yıl Osmanlı’ya başkentlik yapmasına rağmen yerleşik bir kültür sahibi değil bugün…
İçinde bulunduğu durumdan ve zamandan memnun olmayan ve geçmişi özlemle yâd eden insanların söylediği “Nerede o eski Ramazanlar” cümlesi, Edirne için de pekâlâ söylenebilir. Yerleşik bir kültür oluşturamamış ve insanları göçe mecbur kalmış bir şehrin “eski Ramazanlarını” konuşabiliriz ancak. Bugün temsilen düzenlenen programlar, iftar sofraları, Ramazan eğlenceleri insanın gönlünde ve zihninde buruk bir tat bırakıyor.
“Sultan Selim’de teravih”
Edirneliler Ramazan ayında genellikle Selimiye Camii’nde teravih namazı kılmayı tercih ederler. İftardan sonra “Sultan Selim’e gidelim” diyerek buluşanlar teravihi Mimar Sinan’ın ustalık eserinde eda ederler. Selimiye’ye Batı cephesinden bakan ihtiyarlar eskiden minareler arasında parlayan mahyaları özlemle hatırlar ve bugün olmayışına hayıflanırlar. Edirne için –hatta Selimiye için- mahyanın mühim bir yeri vardır. Sadece Ramazan'da değil, Kırkpınar zamanında ve Edirne’nin kurtuluş gününde de mahya yakıldığı söylenir. Fakat bugün maalesef bu gelenek devam ettirilmiyor.
Eskiden salı günleri hanımlara özgü vaaz verilen ve bu sebeple bir süre “Salı Camii” olarak da anılan Eski Camii de teravih namazının yoğun katılımla kılındığı mabetlerden… Ramazan ayında hatimle teravih namazı kılmak isteyenler ise o büyük hazzı Defterdâr Camii’nde tatmakta. Her akşam farklı bir camide teravih namazı kılmayı tercih edenler de var elbette. Böylece hem şehirdeki camilerin büyük bir kısmı ziyaret edilmiş oluyor, hem de nispeten uzakta olan dost-akraba ile görüşme fırsatı yakalanıyor. Her akşam farklı bir camiye gidenler için teravih, adeta bayramın bir provası diyebiliriz.
İftar ve sahur sofraları
Edirne’nin tava ciğeri meşhurdur. İftar ve sahur için ağır bir yemek olduğu için Edirneliler tarafından tercih edilmese de şehri gezmeye gelenler tadına bakmadan edemez. İftar ve sahur için Edirneli hanımlar daha ziyade kuskus, kesme erişte ve tatar kulağı diye bilinen hamur işleri hazırlarlar. Şimdilerde pek yaygın olmasa da Edirne mutfağının bir diğer Ramazan yemeği de kandilli mantıdır. Koruk suyu adı verilen ve henüz olgunlaşmamış üzümden yapılan bir içecek de iftar ve sahur sofralarında yerini alır.
Komşu kapısı
Bugünün apartman ve site hayatında mümkün olmayabilir; fakat eski Edirne evlerinde “komşu kapısı” olarak adlandırılan bir kapının varlığından söz eder büyükler. Sokağa çıkmaya gerek duymadan evden eve geçişi sağlayan bu kapılardan Ramazan'da yiyecek-içecek paylaşımı yapılırmış. İhtiyacı olan kişilerin –özellikle de yaşlı kimselerin- evlerine bu kapıdan her gün komşuları tarafından yemek getirilirmiş. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifini hayata tatbik edişin en güzel örneklerindendir “komşu kapısı.” Bugün böyle bir imkân olmasa da “askıda ekmek/ pide” uygulamasını ona muadil güzel bir misal olarak anmak gerekir.
Göz nuru çocuklar
Hayatın her anında olduğu gibi Ramazan'da da çocuklar neşe kaynağıdır. Çocukların küçük yaştan itibaren oruç tutmaya alıştırılmaları gerektiği düşünülür. Böylece onun temiz zihninde bir kavram olarak özelde orucun, genelde ibadet fikrinin oluşması sağlanır. Çocukların oruçları ödüllendirilmelidir elbette… O sıkça andığımız eski Ramazan'larda kahvehanelerini kapatan Edirneli esnaflar dükkânlarının önünde şeker satarak bir aylık geçimini sağlarmış. Edirneli çocukların “ağababa” diye hitap ettiği dedeleri de onlara bu şekerlerden hediye edermiş.
Fakat çocuklar için asıl ödül, aile büyükleriyle veya arkadaşlarıyla gittiği teravih namazları… Camide kalabalık cemaatin arasında namaz kılarken koşuşturmak ve hatta oyuna dalmak onların belki de hiç vazgeçemeyeceği şeylerdendir. Kendilerine kızan huysuz ihtiyarlara aldırmayışları da en az camideki cıvıltıları kadar güzel… Göz nuru dediğimiz çocuklarımız için asıl neşe, hiç şüphesiz sabırsızlıkla bekledikleri bayram sabahı…
İsmail Alperen Biçer haber verdi