Enkazdan önce temelde birleşmeyi başarabilmek

Yüzyılın felaketini denilen bir depremle, 10 ili ve milyonlarca insanı etkileyen büyük bir afetle karşı karşıyayız. Ülke genelinde tam bir seferberlik hali var. Türkiye’nin dört bir yanında milyonlar elinden ne geliyorsa yapmaya çabalıyor. Elinden gelenler ve imkânı olanlar deprem bölgesine gidip oradaki kardeşlerimizin yaralarını sarmaya çalışıyor, gidemeyenler ayni ve nakdi yardımlarıyla destek sağlıyor, il ve ilçe merkezlerindeki yardım toplama merkezlerinde büyük bir özveri ile gece gündüz çabalıyorlar. Gündemimiz tamamen deprem ve derem bölgesi. Her gün koştura koştura yetiştirmeye çalıştığımız işlerin birçoğu önemini ve anlamını yitiriverdi. Yaşadığımız bu travmatik olay toplumun mayasında bulunan birlik ve beraberlik ruhunu ayağa kaldırdı adeta. Bu şunu gösterdi ki bu toplumun mayası hala temiz; onu işlemek ve sağlıklı kanallardan beslemek gerekiyor.

Bu vesileyle şunu da gördük ki bilinçli saptırmalar ve sunî gündemlerle birbirine hasım haline gelen yapılar ya da gruplar -bazı istisnalar olsa da- aynı dili konuşabiliyor, aynı duyguları paylaşabiliyormuş. İdeolojileri, jenerasyonları, toplumsal statüleri birbirinden farklı milyonlar tek yumruk olabiliyormuş. Ancak şu can yakıcı soruyu da sormadan geçemeyeceğim: Bir araya gelebilmek, birlik ve beraberlik görüntüsü vermek için bir felaket mi yaşamamız gerekiyor? Halihazırdaki dayanışma ruhu hepimizi mutlu ediyor; ama bundan daha önemli olanı bu ruhun devam ettirilmesi. Biz, ortak bir coğrafyada aynı değerleri, aynı duyguları, aynı kaderi paylaşan, yüzyıllara sârî tarihi otak bağlarla birbirine bağlı kadim bir medeniyetin mensuplarıyız. Düştükten, yıkıldıktan sonra birlikte olmayı, tutup kaldırmayı çok iyi beceriyoruz. Peki yaparken, inşa ederken de birlik ve beraberlik içinde iş tutmamız, birbirimizi, birbirimizin hakkını hukukunu gözetmemiz gerekmiyor mu? Şayet bu ikinci kısmı da başarabilirsek bizi düşürmek de yıkamak da daha zor olacak. Ortak insanî ve ahlakî ilkeler üzerinde de asgari müştereklerimiz olsa, orada da birlik ve dirlik sağlayabilsek, bu hâl toplumun tüm katmanlarına yayılsa afetler bizi bu denli sarsabilir mi? Mühendisimiz, mimarımız, müteahhitimiz, denetimcimiz, ustamız, işverenimiz, iş görenimiz yaptığı işi hakkıyla yapmak, başkalarının iyiliğini gözetmek konusunda tek yürek olabilse afetler yüreklerimizi bu denli kanatabilir mi?

Ben, birlik deyince daha temelde toplumu var etmeye, ayakta tutmaya, ona ruh ve can vermeye dönük ortak bir çaba ve ideali anlıyorum. Enkazın üzerinde değil binanın temelinde birleşmek bana göre çok daha anlamlı ve önemli. Bu; afetlerde, zor zamanlarda birlik olmanın değerini görmezden gelmek olarak anlaşılmamalı. Baştan beri ifade ettiğim üzere işin bu kısmı çok değerli ve takdire şayan. Ama depremde göçen binaların temelinin atılmasından çatısının bağlanmasına kadar tüm yapı süreçlerinde payı bulunanlar bugün topluma hakim olan başkasını kurtarma, ona nefes ve umut olma bilinç ve duygusunu yaptıkları işe yansıtmayı başarabilselerdi bugünkü tablo bu kadar ağır olur muydu?

Toplumsal karakterimizi güçlendirmek ve ona istikrar kazandırmak durumundayız. Şurası çok acıdır ki bugün yardım için koşanların içinde yıkılan binaların yapım sürecinde sorumluluğu bulunan ya da işini düzgün yapmak konusunda yeterli hassasiyeti göstermediği için başkalarına bir şekilde zararı dokunanlarımız da var. Bugün birbirimize yardım edip yarın birbirimizin kuyusunu kazmaya başlarsak, ki mevcut tecrübeler bunun çok uzak bir ihtimal olmadığını gösteriyor maalesef, bugün sergilediğimiz tablo tüm anlamını yitirecektir.

Gelin yaraları birlikte saralım; fakat unutmayalım ki kanayan yerimiz sadece deprem ve onun doğurduğu tahribat kaynaklı değil; esasında iş ahlakımız yaralı, insanlığımız sakat, inanç ve değerlerimiz ağır hasarlı. Deprem sonrasında bu yaraları da sarmak; yıkılan binalarla birlikte bunları da ayağa kaldırmak durumundayız. Binalardan önce bunları deprem ve sarsıntılara karşı dayanaklı ve dirençli hale getirmeliyiz. Mayamızın, inancımızın, tarihi tecrübe ve birikimimizin sağlamlığından yana şüphem yok; mesele bunları sahiplenmek ve hayata yansıtmakla ilişkili. Kişiliğimiz, kimliğimiz, inanç ve değerlerimiz ne kadar sağlamsa yapacaklarımız binalar da o kadar sağlam ve güvenli olacaktır.

YORUM EKLE
YORUMLAR
H. M. Çamdibi
H. M. Çamdibi - 1 ay Önce

Sa. Ailede okulda ve hayatın her safhasında şahsiyet terbiyesi çok önemli

Ayhan Öz
Ayhan Öz @H. M. Çamdibi - 1 ay Önce

A.s. Çok haklısınız değerli Hocam. Saygılarımla.

Hasan özdem
Hasan özdem - 1 ay Önce

Allah birlik beraberliğimizi daim ve hakkıyla eylesin

banner36