Biyografisi çok az
Füsusü’l Hikem ve Fütuhat-ı Mekkiyye gibi eserlerinde dile getirdiği fikirlerden ötürü hem Şeyh-i ekber (en büyük şeyh) hem de Şeyh-i ekfer (en kafir şeyh) olarak anılan İbn Arabi hakkında, ne kadar çok konuşulsa da yetkin bir biyografi kitabı bulmak gerçekten zor zanaat. Her çevrede ismi bu kadar zikredilen bir zâtın az sayıda biyografisi olması bana garip gelmiyor aslında. Nihayetinde İbn Arabi hakkındaki tartışmaların çoğu, nasıl yaşadığı ve neler yaptığı üzerinden değil yazdığı metinler ve kitaplar üzerinden sürdürülüyor. Eserleri üzerinde süren tartışmaların çok yoğun ve çetrefilli olması, İbn Arabi hakkında fikir yürütenlerin, hayat hikayesini yazma işlemini ikinci plana atmalarını gerektirmiş olabilir.
En etkin kaynaklardan
Her ne kadar mazur görülebilir olsa da büyük bir eksiklik olan bu durum, Claude Addas tarafından “İbn Arabi: Kibrit-i Ahmer’in Peşinde” kitabının telif edilmesiyle bir nebze de olsa giderilmiş diyebiliriz, (en azından birçok uzman bu fikirde). Çok titiz bir çalışmanın ürünü olan kitap, İbn Arabi hakkında bilgi almak isteyenlerin müracaat edebilecekleri önemli kaynaklardan.
Klişe cümlelerle geçiştirilecek bir kitap değil
Kitap, dediğimiz gibi büyük bir boşluğu dolduruyor. Peki bu boşluğu hakkıyla doldurabiliyor mu? Kitabın akışı nasıl? Kitabın yazılması esnasında izlenilen yöntem nasıl? Kitap, İbn Arabi’yi merak edenler için başvurulacak ilk kaynak olabilir mi? Öncesinde bir şeyler okumak icap eder mi? Kitabın eksikleri var mı? Kitabı öne çıkaran yönleri neler?... okunacak her kitap ile ilgili bu tür soruların sorulması gerektiğini ve bu gerekliliğin mezkur kitap gibi “alanında önemli bir yere sahip”, “alanında sayılı eserlerden biri ” gibi sıfatlara sahip bir kitap için çok daha fazla olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle, yukarıda sorduğum sorular ve çoğaltılabilecek birçok soru için bir cevap niteliği taşımasa da en azından kanaatler silsilesi kabilinden bu haber karşınızda durmakta. İlgilenenlere duyurulur!
Farklılıklar….
Öncelikle Claude Addas, biz Türkiye vatandaşlarının pek de alışık olmadığı bir yöntemle; “anlatılan kişiyi/olayı yaşadığı/gerçekleştiği ortama göre değerlendirme” yöntemiyle yola çıkıyor. Yabancı olduğumuzu söyleyebileceğimiz bir tarz ile başlayan kitap, yine biz Türkiye vatandaşlarının yabancısı olduğu bir coğrafyaya; Endülüs’e gidiyor. İbn Arabi doğmadan önce Endülüs nasıldı? Kimler hüküm sürerdi? İnsanların hayatları nasıldı? Siyasi ve askeri karışıklıklar var mıydı? Varsa bu karışıklıklar nelerdi? İbn Arabi’nin babası, ailesi, nesebi nerelere dayanmaktaydı ve ne işlerle iştigal etmekteydi. Bu ve benzeri birçok sorunun cevabının verildiği ilk bölümler, (benim açımdan) yabancısı olduğum bir coğrafyaya dair, daha önce üzerine düşünmediğim ve önemine vakıf olmadığım bir konu hakkında derinlemesine birçok bilgi edinmeme vesile oldu. Endülüs gibi, ismi dilden dile dolanan ama nedir diye sorduğumuzda cevap almamızın ,en azından ana dili Türkçe olanlar açısından, imkansıza yakın olduğu bir coğrafyaya dair, üstelik İspanyolların yaptığı büyük yıkım ve katliamdan arta kalan eserlerin azlığına rağmen gerçekten doyurucu (belki de sadece benim gibi cahiller için doyurucudur bilemeyeceğim) bilgiler içeriyor. Bu noktada “kitap okunmadan öncesinde bir şeyler okunabilir mi ?” sorusunun bir cevabının burada saklı olduğunu söylemek istiyorum. İbn Arabi’nin yaşadığı ortamı resmetmesi bakımından gerekli olan birçok bilginin ve dahî detayın zikredildiği bölümler bana “keşke bu kitabı okumadan önce Endülüs’e dair en azından siyasi tarihine dair bir şeyler bilseydim” dedirtti. Yabancısı olunan bu konu insanın zihninin dağılmasına neden olabiliyor, ama derseniz ki benim zihnim kolay kolay dağılmaz, ya da ayrıntılara o kadar da takılmam, ya da ben zaten biliyorum oraları az çok bu önerimi es geçebilirsiniz.
Tarihi, sosyal ve siyasal arka planın aktarılmasının kitabın içinde zikredilen tüm mekanlar, zamanlar ve kişiler hakkında geçerli olduğunu söyleyelim. Fas, Tunus, Şam, Mısır, Sadrettin Konevi, İbn Rüşd gibi üzerinde nispeten fazla durulan kişiler ve mekanlar aktarılırken bu yöntem sürekli uygulanmış. ( ara not: Endülüs ile ilgili bilgi yetersizliğinin daha net anlaşılması, kitabı okurken Endülüs ile ilgili bölümler yavaş yavaş sindirmeye çalışarak giderken Ortadoğu’ya dair yerler zikredilirken kitabın su gibi akması şeklinde daha da net farkedilmiştir)
Sosyal, siyasal arka planların detaylı bir şekilde verilmesi haricinde kitapta öne çıkan hususlardan biri de şu: Yazar, kitap içinde İbn Arabi’nin hayatına dair tartışmaları, kimlerin ne dediğini ve en sonunda kendi kanaatini belirtiyor. Böylece okur, İbn Arabi’yle ilgili net olmayan bilgilerin tespiti ve incelenmesine yönelik ayrıntılı bilgi sahibi oluyor.
Güzellikler
Kitabın güzel yanlarından biri yazarın her okuyanın aynı seviyede bilgiye sahip olmayacağını düşünmüş ve tartışmaların temellerine dair belki de çok basit bilgileri paylaşma nezaketini göstermiş olması. (Tabi ki kısmen, aksi takdirde kitabın boyutları ikiye hatta üçe katlanabilirdi! İbn Arabi’nin kitaplarında zikredilen ve iktibas edilmesi güç parçalara referans yapan noktalar yok değil fakat bu durum meselelerin, problemlerin anlaşılmasını etkilememekte). Yani kitabın kişinin okuyanın bilgi seviyesine göre farklılık gösterdiğini söyleyebiliriz.
Kitap, bilmeyenin konu hakkında etraflıca bilgi sahibi olması, bilenin ise konuya dair bilgilerinin yerli yerine oturması, süregelen tartışmaların çıkış noktaları gibi ayrıntılarda bilgi sahibi olmasına yarayacak bir kitap. Tabi bunlar benim öngörülerim, kitabı İbn Arabi hakkında etraflıca bilgi sahibi olan biri olarak okumadım, etraflıca bilgi sahibi olan birisi illaki kendi durumunu daha iyi tahlil edecektir
Kitabın içeriğine dair söylenebilecek son nokta, eserin İbn Arabi’nin hayat yolculuğunu çift yönlü olarak ele almasıdır. Nasıl yani? Şöyle ki; eserde İbn Arabi Hazretleri’nin zahiri yolculuğu ve yaşadıkları detaylıca anlatıldığı kadar, batıni yolculuğu da imkanlar el verdikçe detaylı bir şekilde zikredilmektedir. Bu şekilde kitabı okuyan kişi, bahsi geçen zamanın sekiz yüzyıl öncesi olması nedeniyle olaylarla rahat ilişki içine giremese de, her çağda her insanın bir nebze de olsa yaşadığı/yaşayabileceği “batıni seyahatin” en önemli temsilcilerinden birinin görerek anlatılan olaylar ve zamanlar ile direk ilişkiye geçebilmektedir.
Tercüme Nasıl?
Bu noktadan sonra kitabın içerik hariç özelliklerine değinmem gerekecek. İlk olarak, kitabın tercümesi için fevkaladenin fevkinde demek istiyorum. Çevirmen Atila Ataman’ın konu hakkında bilgi sahibi bir çevirmen olduğu, çevirmenin notu ibaresi bulunan dipnotlardan dahi rahatlıkla anlaşılabildiğinden, ve dahi TYB kendisini 2003 yılında bu kitabı en iyi tercüme dalında ödüllendirdiğinden tercüme hakkında bir şey söylemeye gerek duymuyor ve Atila Ataman’ı acizane tebrik etmek istiyorum.
Kitabın ilk baskısı Gelenek Yayınları’ndan yapılmış ve ben de bu baskıyı okudum. Aynı kitap aynı tercüme ile bu senenin eylül ayında Sufi Kitap tarafından tekrar basılmış.
Mehmet Erken