Emri bi’l maruf nehyi ani’l münker dinen pek büyük bir vazifedir. Bunun lüzumu, ehemmiyeti şu Ayet-i Celile ile de sabittir:
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Ümmet-i merhume! Sizden insanları hayra davet eden iyilikle emir, kötülükten neyh eyler bir cemaat bulunsun. Felah bulan onlardır, tam anlamıyla kurtuluşa nail olan o zümredir.”[1]
Bir cemiyetin felahı, yükselmesi ancak bu vazifeye riayetle meydana gelir. Bu vazifeye riayet edilmemesi ise dünyada da ahirette de zararı, hesaba çekilmeyi gerektirir. Resul-i Ekrem, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizden şu Hadis-i Şerif rivayet olunmuştur:
إن الله لا يعذب الخاصة بعمل العامة ، حتى يروا المنكر بين اظهرهم وهم قادرون على أن ينكروه فلا ينكرون
“Hakk Teâlâ Hazretleri toplumun genelinin günahları sebebiyle özel, mümtaz, muayyen[2] kullarını muazzep[3] kılmaz ta ki aralarında fenalıklar ortaya çıkar da o seçkin kullar o fenalıkları engellemeye ve kabullenmemeye kadir oldukları hâlde bunu yapmazlarsa işte o zaman hepsi birden azaba müstehak olurlar.”[4]
Şeyh Sa’di’nin şu sözleri ne kadar güzeldir:
“Eğer senin elinden münkeri menetmek vazifesi gelirse öyle elsizler, ayaksızlar gibi oturmak münasip olmaz.
Faydalı bildiğin söz ne ise onu söyle, velev ki o söz hiç kimsenin hoşuna gitmesin, hiç kimsenin takdirini celbetmesin. Vaktaki el ve ayak için mecal kalmaz, irşad vazifesini fiilen ifaya imkân bulunmaz. O zamanda er kişiler, himmetle erlik gösterirler, herkesin kalben hayrını arzu ederler. Ne güzel haslet!”
Gerçekten de insanların birbirini elden geldiği kadar irşada, ikaza çalışmaları icap eder. Sahih-i Buhari’deki “Allah’ın koyduğu ölçüleri koruyan ile korumayan kimsenin misali şöyle bir kavme benzer…”[5] diye başlayan Hadis-i Şerifi malumdur. Bu mübarek hadis, şöyle bir temsili içermektedir: Farz ediniz ki bir cemaat deniz seyahatine çıkmış, bunlardan bir kısmı geminin üst katını diğer bir kısmı da alt katını işgal etmiş, engin bir denize açılmışlar. Bir selamet sahiline erebilmeleri için birçok dalgaların arasında yol almaları lazım. Alt kattaki yolcular, yukarıdaki yoldaşlarına müracaat ederek diyorlar ki: ‘Biz kendi katımızdaki tahtaları delmek, bu suretle eğlenmek veya denizden su almak istiyoruz. Bu hareketimizle tabii ki size bir zarar vermiş olmayacağız!’
Üst kattaki yolcular bu harekete müsaade etmeli mi? Buna seyirci kalmalı mı? Elbette böyle bir şey doğru olmaz. Çünkü gemide açılacak bir delik hepsinin hayatına son verecektir. Öyle ise şu gafil arkadaşlarını hâkimane bir tarzda ikaz ve irşada çalışmaları gerekir, tâ ki bir büyük tehlikeden kurtulabilsinler.
İşte ey cemaati müslimin! Biz insanlar da bu dünya denizinde uzun bir seyahate çıkmış bulunuyoruz. Gemimiz ise diyanetimizdir, ahlâkımızdır, seciyemizdir.[6] Dolayısıyla bu hususta birbirimizi irşada, tenvire çalışmalıyız ki hepimiz selametle sahil-i maksuda kavuşabilelim.
Evet... Hiç şüphe yok ki bizim selametimiz, bizim refah ve saadetimiz yalnızca kendi dinimize riayet ile kendi milliyetimizi muhafaza ile mümkündür. Biz millî ahlâkımızı bırakırsak biz dinî terbiyemizi ihmal edersek; biz diğer milletlerin sanatlarını ticaretlerini bırakır da millî adabımıza aykırı olan birtakım havaî hallerini taklide tenezzül edersek artık bizim için selamet ve saadete ermek imkânı kalmaz. Bütün kâinat, lisan-ı hâl ile bizlere hitap ederek demez mi ki: “Ey Müslümanlar! Siz Kur’an-ı Mübin’de ‘Hayru’ ümem’ olmak üzere sena olunuyorsunuz, siz maruf ile emr ve münkerden neyh vazifesi ile bütün insanları irşad ve ıslaha çalışmakla mükellef bulunuyorsunuz. Hâl böyle iken şimdi ne oldu size? Siz neden bu kadar gaflete daldınız, geri kaldınız? Sizin âlemin mürebbisi, ümmetlerin muallimi olmanız gerekirken şimdi neden feyzinizi, terakkinizi yabancıların vereceği terbiyeden bekliyorsunuz? Hani sizin o muazzam ve şaşaalı maziniz? Ne oldu sizin o nezih, o güçlü varlığınıza?”
Kaynak:
Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'an-ı Kerim'den Dersler ve Öğütler
[1] Âl-i İmran Suresi, 104
[2] Muayyen: Belirli
[3] Muazzep: Azap ve sıkıntılar içinde bırakılmış
[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/192
[5] Buhari, Şeriket, 6
[6] Seciye: Huy, karakter