El Greco'dan Mektup Var!

Bu kitap için Doğan'la bizim edebiyat hocası güreşe tutuşmuşlardı ilkin. Eğer Doğan, Hoca'yı alt ederse kitabı alacaktı. Valla Doğan'ın niyetini bozan Hocaydı. Öyle bir anlattı ki kitabı: İçinde felsefe var, kan var, kadın var, din var, aşk var, ölmek var, öldürmek var, dervişlik var, hırsızlık var, yaşam var, devrim var... Her ne ararsan var, demiş, sonra da kitabı emniyete almak babından parkasının altına sokuşturmuştu. Valla kendi kaşınmıştı.


Doğan o gece uyumadı. Yan odada kitabı okuyordu. Ben de uyuyamadım. Adi herif, uyumadı ki kitabı alıp ben de Kazancakis'in kan izini takip edeyim!

 

Neyse ki fazla geçmeden bitirdi cüsseli kitabı. Ama kitabı bitirdikten sonra çok pis bakar oldu Doğan dünya aleme... "Başkalarının yükünü taşıyanlar yalnızca eşekler ve hamallardır dostum!" diyordu Kazancakis'ten aşırdığı kelimelerle. Valla, cakası yerindeydi. İyi doping almıştı; çivileri yerinden ığramış dünyaya karşı.

Ödünç okuduğum için pişman olduğum üç kitaptan biridir El Greco'ya Mektuplar. O yıllarda yeni baskısı yoktu ve biz e-yayınlarının efsane cep baskısından okumuştuk. Alemde bir tane olsun yoktu kitaptan. Sanki gizli bir tarikat tarafından kitap toplanmış ve ayinlerinde, virdlerinde okuyorlar ama biz bulamıyorduk.


Sanırım beş yıl ayrı kaldım o deli kitabın soluğundan. Sözleri kulağımda çınlayan ateşîn bir devrimci-vaiz sesi vardı... Ve ben onun gözlerine / satırlarına bakıp nirvanaya ulaşmayı özlüyordum.

Modada, Sahaflar Çarşısında Murat Menteş'in dükkanı vardı. Zaman zaman mekânında muhabbet ederdik. O günlerdeydi... Yandaki bir sahafa uğrayıp: "El Greco'ya Mektuplar var mı abi?!" diye ünledim adeta. Kitapçı ve yanında sızmış diyojen gibi oturan adam, sanki kaçak mal istiyormuşum gibi irkilerek baktılar bana. Diyojen olmuş abi ki, saç sakal karışmış, sesi şaraptan çatallanmış, derinden gelen bir sesle: "Ya hu, sen git o kitabı okuyacağına en sertinden bir şarap iç, daha iyi!" deyince: "Valla abi ben tövbeliyim. Ama o kitabı okuyarak telafi ediyorum esrük yanımı!" diyebildim. Sahafın elindeki kitap 5 yıldır aradığım El Greco'ydu!


Pis herif, baktı ki alıcıyım, o vakitler 500 liramı aldı. Herhalde şu zamanda 50ytl eder. Varsın gitsin para! Gelen benim Rodoslu dervişlerim ve mevlevilerim, yahudi lakin marksist kız, Zorbanın o kirli-güleç yüzü, Kazancakis'in riyaya bulaşmayan nedameti, 2. Dünya Şavaşı'nın tüm harabeleri, İzmir'in Ege'ye uzanan mükemmel güzelliği, Mevlevî dervişler...ilh.

Girit'e, manastırdaki rahipleri görmeye gider Kazancakis. Rahipler mazgallardan bağırırlar: Gazete var mı yanında, diye. Yazarın içi ezilir. Geldiğine pişman olur. Dünyadan demek ki el etek çekememişsiniz, deyip çeker gider.

Bir başka papaz anlatır: Bir manastırda 365 rahip ve başrahip varmış. Bu manastırın ahırında da 365 tane at varmış. Her gün bir rahip, atına biner ve manastırın etrafında dört döner, şeytan içeri girmesin diye nöbet tutar(lar)mış. Ama bilmedikleri birşey varmış: Şeytan çoktan içeriye girmiş, Başrahip kılığında manastırı idare ediyormuş.

O Yahudi kızın Kazancakis'e öğrettikleri de başka bir dünyadır. Okumasam ölürdüm. Okudum, ölmekten beter oldum.
İyiki de okumuşum.

Doğan, zaman zaman telefon ettiğinde sorar, ruh eski silahlarla savaşır, değil mi dostum, diye. Evet, ruh eski silahlarla savaşıyor. El Greco'nun ilk sayfalarında da anlattığı gibi .

 

 

 

Zeki Bulduk, bir kitap uğruna... yazdı.