Apple’a Allah’tan daha çok ibadet ediyoruz
Karabatak dergisi 40. sayıya ulaştı. Kırk önemli bir sayı. Kırkı çıkmak bizde muteber bir tabir olarak kullanılır. Yüzünün akıyla kırklanan Karabatak dergisine nice kırk sayılar diliyorum.
Derginin bu sayıdaki söyleşisi Sehms Friedlander ile yapılmış. Söyleşiyi gerçekleştiren isim Güzide Ertürk. Ufuk açıcı sorularla ilerleyen ve Friedlander’i daha yakından tanımamızı sağlayan bir söyleşi olmuş.
Ülkemizde görsel sanatlara meraklı isimlerin yanında tasavvuf ve Mevlana konularına ilgi duyanların tanıdıkları bir isim Friedlander. Çok yönlü bir isim var karşımızda. Benim ilgimi de Mevlana yaklaşımı ile çekmişti Friedlander. Ülkemizde iyice ticari bir metaa dönüşen Mevlana’nın karşısında Friedlander’in Mevlana Celalettin Rumi’nin Unutulmuş Mesajı kitabını bu konunun meraklılarına tavsiye ediyorum.
Kitapları, çalışmaları, İslam’la tanışması gibi konular işleniyor söyleşide. Açık yüreklilikle cevaplandırmış soruları Friedlander. “İslam’ı benimsedikten sonra resim yapmayı bırakıp fotoğrafa yöneldim.” diyerek yaşadığı değişimleri ve eğilimleri de dile getiriyor.
“İçine yönelen herkes kendini bilir. Allah eşitlikler dünyası değil, ahenk dünyası yarattı. Eşitliği aramamalıyız. Allah’ın yarattığı ahenge uyum sağlamak için çalışmalıyız. Sanat, kendini bilmek için bir vasıta olabilir.”
“Dünyayı hislerimiz doğrultusunda tecrübe ediyoruz. Kör bir insan dünyayı görme yeteneğiyle bilemez. Âlem, sağır biri için konuşmaz. Bundan sebeple dünyayı hislerim doğrultusunda tecrübe ettiğimi söylemeliyim.”
“İslam olmadan tasavvuf, tasavvuf değil, başka bir şeydir.”
Edebiyat ve Ahlâk
Karabatak’ın bu ayki dosya konusu “Edebiyat ve Ahlâk”. Konuyu derinlemesine işleyen yazılar var dosyada. Çok işlenen bir konu olsa da bu, olmazsa olmazımız olarak baş köşede durmaya devam ediyor.
“Nasıl ki edip, yazdığını harf harf düşünmez, edibliğini (ahlaki fiilini) de dil’i kullanarak ve dili (gönlü)nden coşan bir sorumlulukla edebiyat eseri meydana getirir. Böylece edip, ahlaki görevlerini yerine getirdiği ölçüde özgürlüğünü güvence altına alır.”
Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu
“Günümüz Türk Edebiyatı’nın, Türk halkının içinde bulunduğu hulk’tan ayrı tutulamayacağı şüphesizdir. Ancak seciyemizde, hulkumuzda yaşadığımız devinimleri, yine bu toprakların ‘yasa’larından yola çıkarak, gerekirse Kafka’nın öyküsündeki o adam gibi ömür boyu bir ümitle o ‘yasa’ların dizlerinin dibinde oturarak beklemektedir.”
Mehmet Sabri Genç
“Sanatsal ahlak dediğimizde, hem yaratılışa hem huy ve karaktere ve hem de ‘canlı bir varlığın mekânı, hep gittiği, sığındığı yer’e, yani içimize, yani tanrısal özümüze, manevi içsel adresimize, ruhsal haritalarımıza, kaybolup gitmemek için tutunduğumuz metafizik ipe, kökensel bağ ve bağlantılarımıza, içimizdeki deruni yasaya doğru bir yönelimi, çabayı ve arayışı ifade etmiş oluruz.”
Mustafa Köneçoğlu
Karabatak’tan beş şiir
bulutlar geçti seyretmeye devam ettik biz
gökyüzünde vızır vızır işledi bulutlar
penceremizde göz aydınlığı fincanlar elimizde
Allah’ın emriyle yağmur suyu içeceğiz
A. Ali Ural
akışkanlar içinde benim nüvem
bulana durula
döne dolaşa
azala çoğala
akıyor havada bir ok
akıyor ve belirtecek
geçen. zaman içinde yeri olacak
anılacak mı bilinmez ama
kayıt altına alınmış. söz olacak
ok uçuşunda ne kaybeder
ve ne eklenir ona
avcının yayından fırladığında
Şafak Çelik
Ben size söylemiştim, bana işiniz düşer
Gelmeyen mektup gibi düşerim aklınıza
Dünyanın gözyaşını bana sildirir bu halk
Oysa benim aklımdan bir sürü dize geçer
Az sessizlik isterim dayanıp kapınıza
Hüseyin Akın
feysbuku da Allah yarattı
kimse söyleyemiyor ama bu gerçek
Süleyman Unutmaz
kimse bölüşmüyor fısıltıları
herkes gördüğüne yabancı
iç sıkıntısı kokan tenlerinde
siyah mavi bir baykuş
kaçsam alışılmadık biçimde
dokunmadan babaların saçlarına
ürkek masum ve dualı
Filiz Geç
Edebiyat Şöleni (mi?)
Yedi İklim dergisi son birkaç yıldır en verimli zamanlarını yaşıyor. İçerik, periyot ve dergiye dahil olan yeni isimlerle yeni sayısı beklenen dergilerden olmayı sürdürüyor. Ekim 2018 sayısında değineceğim ilk yazı İsmail Demirel’e ait. Kendine has bir üslubu var Demirel’in. İroni yakışıyor onun anlatımına. “Edebiyat Şölenine Hoş Geldiniz” yazısı da keyifle okunacak bir yazı. Mevzu ile biraz ilgisi olanların – mesela öğrenci ve öğretmenlerin- derin anlamlar çıkararak okuyacakları yazıdan bir paylaşım yapmak istiyorum. Bu da konuyu özetlemeye yetecek.
“Bu hikâyedeki gençler toplantıya zorla getirilmiştir, edebiyat öğretmenleri tarafından. Edebiyat öğretmeninin çeşitli bağlantıları vardır: Belediyelerle, yazarlarla, dergilerle. Dolayısıyla öğretmen bey, öğrencilerini buraya getirmekle aslında birkaç kuş birden vurmayı planlamaktadır. İlk kuş öğrencilerin performans notudur…”
Erdem Bayazıt ve şehir
Erdem Bayazıt şiirinde “şehir” önemli yer tutar. Bazı şiirlerinin ana teması da şehirdir. Mahmut Babacan Yediiklim’de şair ve şehir bağlamında Erdem Bayazıt’ın “Veda” şiiri üzerine bir yazısı ile yer alıyor.
Erdem Bayazıt şiirinin merkezini, has özelliklerini anlatarak başlıyor yazısına Babacan; daha sonra Bayazıt şiirinde şehir imgesine yoğunlaşıyor.
“Bayazıt, şiirlerinde modern yaşam, şehirleşme, makineleşme, içinde bulunulan çağ ile mücadele, sosyal meseleler, milli ve manevi değerler ve aşk gibi daha birçok konu ile yalnızlık, ölüm, iç aleme kaçış, arayış, yabancılaşma, tabiata karşı duyulan özlem ve inanç gibi temalar işler.”
Daha sonra “Veda” şiirinin tahliline geçiyor Babacan. Bayazıt şiirleri içinde en beğenilen şiirlerden biridir Veda. Hem anlatım olarak hem de şiirsel güç bağlamında Veda şiiri şairin adıyla birlikte her daim anılmaya devam edecek şiirler arasında olacaktır.
“Veda bir kaçış şiiridir. Kaçış şiirlerinde şairler genellikle kendi yalnızlıklarına, iç dünyalarına, geceye, karanlığa, hatıralarına, ölüme muhayyel beldelere sığınırlar.
İnsanlar şehirde kalan son doğallık simgesi olan ağaçların da bulvarlarda süs eşyası olarak kullanıp öldürmelerinin bile farkında değildir. Tıpkı kendileri de o ağaçlar gibi ölmekteler ve bundan habersizdirler:
Bir ağaç ölüyorsa kapınızın önünde / Ben onu bile duymuyor gibiyim”
Dünya bir girdap
Yaşadıkça bir girdabın içinde olduğumuzu anlıyoruz. Farkında olmasak da içine alıyor bizi girdap. Herkesin girdabı kendinde saklı, herkesin girdabı kendi içinde dönüp duruyor.
Birgül Temür’ün yazısını okuyucunca böyle bir giriş yapmak geldi içimden. Girdap bu ne de olsa, hemen içine çekiyor insanı. Dokunaklı bir yazı kaleme almış Temür. İç telleri titreten, insana ister istemez “benim” de dedirten bir yazı bu. Girdap yazının her satırında kendini hissettiriyor.
“Artık zaman hükmünü yitiriyor mabedimde. Her saniye, her dakika, her saat sana deviniyor günler. Kaçarken yakalandığım tuzak, can çekerken can bulduğum oluyorsun. Gitsen de varsın kalsan da. Atamadığım bir korkusun, kimi zaman yakamadığım bir mektup.
Bir girdapsın, içinde beni de sürüklediğin. Varlığınla yokluğun aynı değil. Sen hep yok olmayı seviyorsun.
Bana kalanınla diyorum ki;
O kadar yoksun ki
O kadar çoksun ki”
Yedi İklim’den üç şiir
seslerden geçtim
ölüm kayıyorsun
gönül susmuş, göz acıyordu
örnek için kalın bir duvar gecenin etrafında
meltem rüzgârlarından dökülen
iri taşlar getirdim
serin rüzgârlar biriktirdim karanlığın üstüne yayılan
ve gece örtüldü
Şakir Kurtulmuş
yüzünde tüm kelimeler konuşuyor ağzın bıçak
gözlerin örtü tüm noksanlara
yine olsa ve hiç konuşmasak
dünya nasıl har
Hatice Çay
havada kar kokusu
benim aklımda senin kaybolmuşluk öykülerin
böyle havalarda yeniden yazasım gelir
hürriyet türküsünü orhan veli’nin
yeniden ve hâide edâ ile
kalbim çıkabilirsin
bir eski şarkının lekelerinden
ne yaparsam aklıma o kayıp gülüş gelir
İsmail Aykanat
Halide Edib Adıvar ve feminizm
6. sayısı ile çıkageldi Zifir. Elbette içtenliğini de yanında getirdi. “Bir solukta” denir ya işte tam da öyle okunup bitirilecek bir çekiciliği var Zifir’in.
İlk paylaşımım Emine Gündüz Menteş’e ait “Halide Edib Adıvar’ın Feminizmi” yazısı. Halide Edib’in adının en çok anıldığı kavramlardan biri olan feminizm ile yazarın tanışması, hayatındaki değişimler, feminizmin eserlerine etkisi gibi birçok konu işleniyor yazıda.
Romanlardaki kadın ‘karakterler ve onların hayata karşı rolleri de ele alınıyor yazıda. Farklı bir pencereden Halide Edip’e bakmak isteyenler için Menteş’in yazısını tavsiye ediyorum.
“Mehmet Fuat Köprülü, Halide Edib’in roman karakterleri ile ilgili şunları söyler; ‘Halide’nin kadın karakterleri güçlü, erkek karakterleri ise karikatür gibi.’ Köprülü’nün bu ifadesi Halide Edib’in romanlarını incelediğimizde hiç de haksız olmadığını gösterir.”
12 Eylül ve müzik
Bu iki kavramı yan yana gördüğümüzde aklımıza gelecek ilk isim şüphesiz Selçuk Küpçük’tür. Ülkemizin yaşadığı özellikle son kırk yılı hem siyasi gelişmeler bağlamında hem de bu gelişmelerin müziğe yansıması açısından derinlemesine inceleyen bir isim Selçuk Küpçük.
Zifir’de “12 Eylül’ün Estetik Muhalefeti: Çağdaş Türkü Topluluğu” yazısında müzik ve siyaset konusundaki düşüncelerini ifade ettikten sonra 1985 yılında kurulan Çağdaş Türkü Topluluğu’nun müziğe ve siyasete etkisi ayrıntılı olarak ele alınıyor yazıda.
“Çağdaş Türkü’nün albümlerini sunduğu 1980’lerin ikinci yarısı modern Türk şiirinin genç kuşak şairleri olarak anabileceğimiz Yaşar Miraç, Ahmet Erhan, Haydar Ergülen ( ilk albümde Murat Yetkin’in de bir şarkı sözü var) isimleriyle beraber Ahmet Telli, Adnan Yüce, Behçet Aysan’ın şiirlerini şarkılaştırarak çağrışımı bol ve güçlü sözlere ulaşmalarının bu ilham vericiliği ve tarihsel konumunu desteklediği kanaatindeyim.
Zifir’den dört şiir
bir bir kesiliyor bak
mezarlıklarla aramızdaki ağaçlar
çekiyor insanı unutkanlığın zinciri
lakin toprağa gömemezler şiiri
kaynayıp dursun yeter ki göğsündeki pınar
Tunay Özer
Gemileri karadan yürüten sesler duysam
Atını denize sürer belki birazdan bir şair
Birazdan çocuklar ve anneler gülümser
Filistin’de bir evin penceresinde
Belki çiçek açar umudum
Belki bir kurşun kör olur gözlerimde
İbrahim Gökburun
sesim uymuyor artık sesinize
bir arabın çöl suskunluğunu unutması bu benimki..
sesim içimde burkulup kalıyor
öyle ki bir çaresizlik olarak devinecek kaderinizde
ah santiago yavrum!
suların verdiği dalgınlık bu sendeki, neyin var..
“beni öldürdüler wene hala”
kapılar kapalı, kapılar. kapılar..
Bayram Zıvalı
Birdenbire dönüyor gün sessiz ve aheste
Birdenbire karanlığın en koyusundayız işte
Aynılığın kör kuyusundayız
Delik kaplarımızla çeşme başlarında
Sonsuz ve susuz bir bekleyişin arafındayız
Çatlayıncaya kadar bağırırız çünkü kararlıyız
!Böcek avına çıkıyoruz böcek
Kimse bu avdan böcekleşerek dönmeyecek
Ahmet Menteş
Mustafa Uçurum