Eylemlerimizin anlam yoksunluğuna büründüğü bu çağda, dünyadan ayrılmadan evvel derin izler bırakmış şahsiyetlerin hayata bakış açıları bizler için büyük önem taşıyor. Yaşama onların pencerelerinden bakmak insana farklı bir ufuk kazandırıyor. Albert Einstein’ın altı seyahat günlüğünden biri olan bu eser, onun gördükleri karşısındaki tutumunu ve bu gördüklerinin onda ne gibi düşüncelere zemin hazırladığını anlamamızı sağlıyor.

Einstein’ın seyahat ettiği ülkeler ve bu ülkelerdeki insanlar hakkındaki ilk izlenimleri nelerdi? Adım attığı mekânlar ondan hangi derin düşüncelerin oluşmasına yol açtı? Prof. Einstein’ın bu seyahatinin arka planı neydi? Seyahat esnasında yeni karşılaşmalar onun düşüncelerinde bir değişikliğe sebebiyet vermiş miydi? Sorularının cevabını, Ze’ev Rosenkranz’ın hazırladığı ve de Yusuf Selman İnanç’ın çevirmenliğini yaptığı “Einstein Seyahatnamesi” kitabında buluyoruz. Seyahatnamenin mazisini okuyucuya sunmasının ardından okuyucuyu Albert Einstein ile baş başa bırakan bu eser, seyahatname türüne, Albert Einstein’a ilgisi olanlara yahut bakış açısını genişletmek isteyenlere tavsiye edilebilecek bir kitap niteliğinde.

Seyahatnamenin Mazisi

Ze’ev Rosenkranz’a göre, çağımızda ötekine duyulan nefret dünyanın birçok yerinde artmış durumdadır ve bu fikrini şu cümlelerle ortaya koymuştur: “Bugün de ortada çaresizce zulümden ve savaştan kaçmaya çalışan, denize çıkmaya elverişsiz botlara doluşan, kimi zaman boğulan ve hayatta kalabilirse de insanî olmaktan uzak mülteci kamplarına tıkılan zavallı mülteciler vardır. Bugün de aileler çocuklarının emniyetini sağlamaya çalışmakta yürek burkan tehlikeli seyahatlere razı gelmektedirler. Bugün de yabancılar, yerel toplumsal hastalıklar karşısında günah keçisi ilan edilmektedirler. Beton duvarlar, dikenli tel örgüler ve ön yargılar bu yabancıları uzak tutmaya çalışmaktadır. Böylesi bir gerçek varken insanî çabaların tipik örneklerinin bile nasıl olup da diğer milletlere mensup insanlara dair ön yargılar ve basmakalıp düşünceler barındırdığını keşfetmek önemlidir.”

Ardından seyahatnamenin arka planına ayrıntıları ile değinen ve de Einstein’ın seyahat etmiş olduğu ülkelerin o dönemdeki koşullarını okuyucuya sunan Rosenkranz, Einstein’ın bu seyahati kapsamlı bir kendini keşfetme ve içe yolculuk fırsatı olarak gördüğünü söylüyor. Okyanus yolculuğunun Einstein’ı ilk andan itibaren kendi kimliğine ve karşılaşacağı insanların kimliklerine dair daha içe dönük bir ruh hâline soktuğunu görebileceğimizi söyleyen Ze’ev Rosenkranz, bu yolculuğun Einstein’ın birden fazla kimliği ile yüzleşmesine neden olduğunu izah ediyor.

“Bu seyahat defteri, Einstein’ın daha irrasyonel ve içgüdüsel yanlarını ortaya çıkarmasına ve şahsî ön yargılarını dile getirmekte daha özgür olmasına yardımcı olmuştu.”

Seyahat

Albert Einstein’ın Uzakdoğu, Filistin ve İspanya seyahatlerinde tuttuğu günlüklerin Türkçe tercümelerinin yanı sıra orijinal resimlerinin de bulunduğu eserde, yer yer çizimlere de rastlıyoruz. Her adımını saati saatine defterine kaydeden Einstein’ın tuttuğu notlardan kendisini daha iyi anlama çabası içerisinde olduğunu görüyoruz. İçine kapanık bir kişiliği olan ve büyük şölenlerden hoşlanmayan Albert Einstein’ın sosyal aktivitelerden uzak durma isteği açık bir şekilde okunuyor. İspanya’daki bir aktiviteyi “Her zamanki işkenceler” olarak tanımlayan Einstein, açık denizin onda uyandırdığı olumlu hislere de seyahat günlüğünde yer veriyor. Yolculuğunda bulduğu boş vakitlerde araştırmalarına devam ederek dönüş yolunda İngiliz gökbilimci Arthur S. Eddington’un yekpare bir alan teorisine ilişkin yeni yaklaşımı üzerine yoğun çalışmalar yapıyor. Danimarkalı meşhur fizikçi Niels Bohr’a hitaben şu sözleri yazıyor: “Seyahat muhteşem. Japonya’ya ve Japonlara bayıldım. Sen de bayılırdın, eminim. Dahası, böyle bir deniz yolcuğu kafa patlatan biri için muhteşem. Âdeta manastır gibi.”

İlave metinler

“Einstein Seyahatnamesi”nin son bölümünü Albert Einstein’ın kaleme aldığı yahut ona gönderilen mektuplardan, kartpostallardan oluştuğu gibi limanlarda yaptığı konuşmaların metinlerini ve ziyaret ettiği ülkeler hakkındaki düşüncelerine yer verdiği makalelerinden de oluşuyor.

“Son yıllarda çok fazla seyahat ediyorum. Hatta bir akademisyen için bu kadarı fazla. Hâlbuki benim gibiler kenarda oturup çalışmalarına yoğunlaşmalı ve zihnini çalıştırmalı.” sözleri ile bir nevi kendini eleştiren Einstein, Wilhelm Solf’a yazdığı mektupta şu sözlere yer veriyor: “Uzakdoğu için yanıp tutuşmam hasebiyle Japonya seyahatini kabul ettim. Bununla birlikte memleketteki gergin ortamdan bir süreliğine uzaklaşma gereği de bu kararımda rol oynadı. Memleketimde çok zor durumda kalıyorum. Fakat Rathenau’nun öldürülmesinin ardından Almanya’dan uzun bir süre uzaklaşmak için elime bir fırsat geçmesi beni çok rahatlattı. Artan tehlike karşısında bir şey yapamayacak ve böylece Alman dostlarımı ve meslektaşlarımı üzmüş olacaktım.”

Yaren Minel Özbek, “ Einstein’ın İzafiyet’ten Uzakdoğu’ya Seyahati”, Kitabın Ortası dergisi, Aralık 2019, sayı 33.