Hazreti Fatıma annemizi tanıtmak, rol model alınmasını sağlamak gayesiyle yola çıkan ve dokuz yıldır teveccüh gören Hz. Fatıma Platformu, geçtiğimiz gün yeni bir program tertip etti. Programdan bazı notlar aldım.Suat

Suat Gözütok Hoca Kur’an tilavetine başladığında salonun tamamı dolmuştu. Merdiven kenarlarına ve ara boşluklara yerleşen insanlar, dikkatle tilaveti dinlediler. İnsanın, kıraat-i Kur’an’la başlayan programlarda bir atmosfer değişikliği yaşadığı aşikâr; sanki baktığınız pencerenizin başlangıçta şöyle bir tozunu alıp yola öyle devam ediyormuşsunuz gibi hissettiriyor.

Yola çıktığımızda tablo üzücüydü

Platformun selamlama ve teşekkür konuşmasını irat etmek için Necla Saydam Hanımefendi kürsüye çıktı. İlk defa bu platformu kurmayı düşündüklerinde zihinlerinde İslam büyüklerini milletimize tanıtmak hedefiyle yola çıkmışlar; sonra daha da spesifik bir gayretleri olmuş ve Hazreti Fatıma’ya yoğunlaştırılmış bir çabanın içine girmişler. “Yola çıktığımızda üzücü bir tabloyla karşı karşıyaydık.” diyor Necla Hanım. Yaptıkları sokak röportajlarında Hazreti Fatıma’nın ismini dahi bilmeyen insanlarla karşılaşmak moral kırıcı olmuş. Fakat geçen zaman içinde gözle görülür bir seviye yükselişinin de yaşandığına dikkat çekiyor: “Bugün çok daha umut vaat eden ve iyi bir görüntü var. Bunda son yıllarda artan Ehli Beyt muhabbetinin payı büyük. Biz de programlarımızı aksatmamaya ve kitap yayınlarımızı sürdürmeye çalıştık bu zaman içinde.”

Necla SaydamDindarlaşmanın arttığını gözlemlediklerini söylüyor Necla Hanım ve “fakat” diyor, “Acı bir tezattır ki, paralel biçimde ‘güvenilmez insan’ da artıyor.” Bu problemi dinin bizi biçimlendirmesine izin vermeyip kendi biçimlendirdiğimiz dinde yaşamaya çalışma isteğimizde görüyor ve devam ediyor: “Biçimlendirilmiş dinin sair ideolojilerden bir farkı kalmıyor; onların yaşadıkları sorunları yaşamış oluyoruz. Oysa bizim, dinin biçimlendirici rolüne kendimizi teslim etmemiz gerekiyor.”

Yanlış yöntemlerden doğan problemlerimize modern dünyanın elbiseleriyle çare aramamızın da sonuç vermediğini söyleyen yazar, savrulan ve savuran modern dünyada sıkı sıkı tutunacak köklerimizin olması gerektiğini ifade ediyor: “İşte bu kökler, Efendimiz ve Ehli Beyt’i, ashabıdır.”

Sorumluluk sahibi olmak, oturup ağlamamaktır

Hem maddî hem manevî kanaatin, Hazreti Fatıma’nın hayatında çok belirgin bir meziyet olduğunu ve sorumluluk sahibi oluşunu sürekli hissettiğini hatırlatıyor Saydam. “Oturup ağlayan ve daima depresif bir Hazreti Fatıma tahayyül edebiliyor muyuz? Hayır. Çünkü onun sorumlulukları vardı ve bu sorumluluklarının farkındaydı; teslim olmuş yüreği ve sorumlulukları.” İlmî, sosyal ve siyasî çalışmalarını bir kenara koymamış, aynı zamanda evini de ihmal etmemiş Hazreti Fatıma modelinin bugünün kadınlarına iyi bir örnek olduğunu vurguluyor.l

Şiir dinletisi ve Platform’un gençlik grubunun yorumladığı güzel ilahilerin sunumuyla araya hafif ve rahat bir havanın girişinden sonra yazar Ahmet Turgut’un konuşmasını dinledik. Ehli Beyt şairi Fuzulî’nin bir sözünü nakille başlıyor Turgut: “Vaktin şerefi, güzelleri anan dillerde ve gönüllerdedir.”

Hazreti Fatıma’yı başlarda “Resûlullah’ın kızı” olarak tanıdığını söylüyor yazar: “Ama Resûlullah’ın dört kızı var; ille de dördüncüsü gönüllere nakşolmuş. Gördük ki bu sevgi, sadece O’nun kızı olmasından dolayı bir sevgi değil. Onu Resûlullah’ın torunlarının annesi olarak sevdik ama gördük ki Resûlullah’ın başka torunları da var.” Kendisini Hazreti Fatıma’ya dair ilk etkileyen tabirin ‘vahyin indiği evin kızı’ olduğunu ve onu bu açıdan görmemenin birçok noktayı kaçırmak manasına geldiğini ifade ediyor Ahmet Bey. “Onu böyle tanımlamamış olursak” diyor, “Çok dert çekmiş biri olduğunu bilebiliriz ama neyin derdini niçin çektiğini göremeyiz. Onun kanaatkâr olduğunu öne çıkartırız ama neye kanaat ettiğini ve neye etmediğini algılayamayız.”

Ahmet TurgutBeş kişinin ortak paydası Hz. Fatıma’ydı

“Cennet anaların ayakları altındadır” hadisi, Resûl’ün dilinden dökülmüşse bu cümlenin ilk muhatabının vahyin evindeki analar olacağını hatırlatıyor Ahmet Turgut. ‘Tathir ayeti’nde Cenabı Allah’ın Ehli Beyt’e hitap ederek onları temizlemeyi murat ettiğini okuduğumuzu söyleyerek irfanî hayatta Ehli Beyt’in daima hazreti Fatıma üzerinden şekil aldığını ifade ediyor. Ehli Beyt’in beş mensubunun ortak özelliğinin hazreti Fatıma oluşunu açıyor: “Hazreti Fatıma’nın babası, eşi, oğulları. Beş kişinin ortak paydası Fatıma’ydı.”

Hazreti Fatıma’nın işaretlerini Kur’an-ı Kerim üzerinden de okumanın mümkün olduğunu anlatarak hadislerin desteklemiş olduğu bazı kod kelimelerle iz sürülebileceğini söylüyor yazar: “Babasının onu ısrarla Zehra diye çağırması calib-i dikkattir. Betül de diyor. Betül ‘temizlikte ve paklıkta her şeyden ayrılan’ demek.” Yeryüzünün iki Betül gördüğünü ve birinin Hz. Meryem, diğerinin Hz. Fatıma olduğuna dair hadisi zikrederek, “Bu iki isimden biri nebi doğurmuş, diğeri nebinin hakikatini izhar edecek delilleri doğurmuştur.” diyor.

Efendimizin ‘ümmü ebîhâ’ (babasının annesi) şeklinde de Hazreti Fatıma’yı çağırdığını, bunun bir kompliman olup olmadığını düşündüğünü söylüyor yazar. Sonra ekliyor: “Eğer öyle olsaydı doğan ilk üç kızda bunu görüyor olmamız lazımdı. İlk doğan Hazreti Zeynep’tir, ona demiyor da Hazreti Fatıma’ya diyor. Demek ki bu bir baba-kız komplimanı değil, ümmete bir işarettir. Babasının annesi, babayı doğuracak anne…”

Hazreti Hasan’ın, herkesin taht için mücadele ve fedakârlık ardında olduğu sırada ve din-i Muhammedî’yi yerle bir etmek pahasına da olsa bunun peşinden koştukları zamanda feragat ehli olan Hazreti Hasan’ın, ‘mülk’ü, ‘mal’ı kurban ettiğini ifade ediyor.

Asrımız Kur’an’ın insanını özlemektedir

“Türkiye özelinde söyleyecek olursak” diyor Ahmet Turgut, “Müslümanlar’ın bir yarısı elinde Mushaf’ı tekrarladı, rol model olan Ehli Beyt’i göremedi. Bir diğer kısım Mushaf’ı eline almadı, rol modelle yetindi. Bu toplum Kur’an’ın insanını ortaya çıkaramadı. Kur’an’ın ve Ehli Beyt’in bir araya gelmesi bugünün ve yarınların elzem ihtiyacıdır.”ü

Konuşmasını, “Hazreti Fatıma’nın ilmi, bereketi ve şuuruyla ahlaklanabilmeyi Rabb’im hepimize nasip etsin.” deyip, “O eve şan ve şerefe veren Resûl’ün, Hazreti Fatıma’yı dünyaya getiren Hazreti Hatice’nin, onunla aynı yastıkta ömür geçiren Hazreti Ali’nin, Hasan, Hüseyin ve Seyyide Zeynep efendilerimizin şeffatiyle bizleri nurlandırsın.” duasıyla nihayete erdirdi.

Yüzleri memnun gördüm ve insanlar günlük uğraşlarından onları zihnen ve madden ayıran bu iklimden hoşnuttular. Ashab-ı kiramdan bahis açan böyle leziz bir programda bulunmak benim için de ayrıca keyifliydi. Bu güzel organizasyonun en mühim noksanı, ilan edilen başlangıç vaktinden kırk beş dakika geç başlayıp organizatörlerin her şey normalmiş gibi davranmalarıydı. Bu da büyücek bir nazarlık oldu programa.

 

Sadullah Yıldız not aldı