Efsanevi Yaratıklar ne kadar efsanevi?

Alberto Manguel, Efsanevi Yaratıklar’da kurgu olduğunu açıkça bildiği pek çok yaratığa ya da kahramana bile bile can verme eğiliminde hareket ediyor. Sanki onların duyguları varmış, bir şeylere üzülüp sevinebiliyorlarmış, zaferler kazanıp yenilgiler alabiliyorlarmış gibi davranıyor. Oysa onlar, bir romanın ya da bir masalın kurmaca karakterleri. Üzerlerine düşen yalnızca kendileri için yazılmış şeyleri söylemek ve kendileri için biçilmiş elbiseleri giymek. Bir de var olmamak. Evet, bir görevleri de var olmamak… Fakat burada Hz. Eyyûb, Hz. Yunus ve Karagöz ile Hacivat az önceki değerlendirmeden ayrı tutulabilir. Bir de Şeytan var. Yazarın ona verdiği değer ya da o konudaki yetersiz eleştirel tavrı aynı zamanda Batı dünyasının benzer özelliklerine işaret ediyor. Bu husus, yazının son kısmında diğer konularla beraber değerlendiriliyor.

Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan eserde yazar, okuduğumuz-okumadığımız pek çok eserin içinden genellikle başkarakterleri seçerek bir tanıtım, bir inceleme yapıyor. Bu noktada kitabın kapağından bahsetmek isterim. Kapakta tanıdık pek çok figür var ve bunlara ek olarak bir de Karagöz ile Hacivat figürü var. Tahmin edersiniz ki bu kapak ülkemize özgü bir kapak. Yani yayınevi Türk okuyucunun az çok nelerden hoşlandığını bildiğinden ilginç bir seçim yaparak en görünür yerde Karagöz ile Hacivat figürüyle dikkat çekmek istemiş. İtiraf ediyorum ki ben de buna dikkat ettim. Bunun yeni bir şey olduğunu iddia edemem. Ülkelere göre kapaklar dizayn edilir ve bir pazarlama stratejisi olarak uygulanır. Burada kültürel farklılıklar da belirleyici olabiliyor. Türk ve Müslüman geleneğine uygun olmayan kapakların Türkiye’de bambaşka şekillere büründürüldüğünü çokça görmüşüzdür.

Pek çok tanıdık ve dikkat çekici isme denk geldiğimiz gibi görece sönük isimlere de denk geliyoruz. Bir Dracula karakteri herkesin dikkatini çeker ama bir Charles Bovary karakteri o kadar dikkat çekici değildir. Çünkü Mösyö Bovary’nin çok daha önünde eşi olacak hanımefendi Madam Bovary vardır. Okuyucu, Madam Bovary’ı okurken Mösyö’den çok madamın baş döndürücü hızdaki savruluşlarını izliyor. Madam’ı takip etmekten Mösyö’yü görebilen kaç kişi var? İşte Mösyö’yü görebilen kişilerden birisi de Alberto Manguel olmuş. Alberto Manguel empatiyle karışık biraz da dokunulmamış, bâkir bir alan bulma hevesiyle bizlere birazcık olsun Mösyö’den bahsetmiş. Her karakterde olduğu gibi onu da son derece ciddiye alarak… Kitapta dikkatlerden kaçan ya da eserler içinde başkahraman olmayan başkaları da var.

Hepsi ucundan kıyısından bizleri ilgilendiren karakterler ama yukarıda da adlarını andığım Hz. Eyyûb, Hz. Yunus ve Karagöz-Hacivat bizleri daha fazla ilgilendiriyor. Öncelikle yazarın inancı bizlerden farklı. Onun baktığı pencereden bizim bakmamız mümkün değil. Bizler Kur’an-ı Kerim penceresinden bakarken o, kendine yakın gördüğü kutsal kitaplardan ve efsanelerden faydalanıyor. En büyük hatayı da burada yapıyor. Evvela peygamberlere efsanevi yaratıklar gözüyle bakıyor ki bu birinci yanlış. Ayrıca peygamberlere bir kitap kahramanı, karakteri gözüyle bakıyor ki bu da ikinci yanlış. Bu alışkanlık, Batı dünyasında öteden beri gelen bir alışkanlık. Genel olarak kutsalı yok sayma, fazla gerçekçilik ve şeffaf olma adı altında uydurma pek çok şeye iman etmişler ve işin kötüsü kendi iman ettikleri şeyleri dünyaya da dayatmışlar. Hz. Eyyûb ve Hz. Yunus hakkında bu kitapta yazılanlar içerikleri itibariyle son derece sevimsiz birtakım ifadelerle yüklü. Bir kutsal kitaba insan eli değdikten sonra o kitaba Allah’ın indirdiği kitap gözüyle bakmak güçleşiyor. Kur’an dışındaki kutsal kitaplarda gerek Allah hakkında gerekse de peygamberler hakkında ahlaka mugayir ifadelere rastlarız ki bunların gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Ayrıca İncil’in içinde de Tevrat gibi açık tarihi hatalar bulunmaktadır. İncil’de Allah’ın şanına hiçbir şekilde yakışmayacak ifadeler vardır. Allah’ın sıfatlarına hiç uymayan, semavi dinlerde ittifakla kabul edilen özelliklere zıt yakıştırmalar yapılmıştır. Böyle bir anlayıştan gelen, bunlara iman etmiş, bunları hayat tarzı olarak bellemiş kimselerin saygılı ifadeler kullanmasını beklememek gerekiyor.

Efsanevi Yaratıklar, önemli bir kısmının beyazperdeye taşındığı ya da bir şekilde gözümüzün önüne getirilen karakterlerden oluşuyor. Tandık ya da bilindik olmalarının bir sebebi de budur. Yani Mary Shelley okumayan biri yine de Frankestein karakterini bilir. Çünkü filmi vardır. Defalarca farklı farklı versiyonları çekilmiş filmlerinin yanında Taş Devri çizgi filminde bir karakter olarak da karşımıza çıkar. Yani küçüklükten başlayan bir öğrenme ya da belleklere kazınma süreci var demek istiyorum.

Bazen yayınevleri ve görsel sektör hayallerimizi elimizden alır ve iğdiş eder. Bizlere sadece kendilerinin baktığı yerden görmemizi sağlayan bir gözlük verirler. Biz de o gözlüklerle bakarız ve görürüz. Bu kısım kitap kapaklarıyla ilgili. Bu kitabın kapağı o kadar sorunlu değil. Çünkü hep dediğim gibi bunlar tanıdık isimler. Vadideki Zambak’ı düşünelim. Madam de Mortsauf nasıl biriydi? Eğer birileri o Vadideki Zambak’ın kapağına kendi hayalindeki Henriette’yi resmetmeseydi herkesin kendine ait bir Henriette’si olacaktı. Fakat başta yayınevleri bizlerin hayallerine engel olmuyorlar mı? Bu anlamda kitap kapakları içerideki hayali karakteri resmediyorsa benim açımdan son derece başarısız bir kapaktır. Çünkü o kapağı üzerindeki resim benimle kitabın sonuna kadar gelecek ve hayallerimi bertaraf edecektir.

Karagöz ile Hacivat ilgili anlatılanlar diğer anlatılanlardan biraz daha farklı. Bizim bile daha çözemediğimiz kimi olayları, yazar kendi içinde halletmiş. Bu karakterler yaşadı mı yaşamadı mı, gerçek mi hayal ürünü mü tartışması, rivayetler üzerinde sürerken Arjantin’den bir yazar çıkıyor ve okuduğu bir kitaptan tüm hikâyeyi çıkarıyor. Kaynakçada adı geçen kitap çeşitli dillere çevrilmiş pek çok nüshası bulunan bir seçme hikâyeler kitabı. Yani ilgili karakterleri derinlemesine incelemeden sadece birkaç öykü üzerinden yüzeysel bir değerlendirmeyle sunmuş. Bilindik iki rivayetin ve yararlandığı tek kaynağın dışına çıkmadan biraz da üstünkörü anlatmış ve tamamlamış. Elbette Batılılar’ın hep yaptığı gibi Doğulu karakterlere Batılı karşılıklar bularak. Sonuçta her şeyin ilkini onlar düşünür ve yapar. Dünyanın kalanı, ancak onları taklit eder.

Masal kahramanlarına ilişkin de söylenecek bir şeyler var. Masallardaki karakterler fazla ciddi anlatılıyor. Bu kadar ciddiyet onları masal kahramanı ya da masalımsı karakter olmaktan çıkarıyor ve artık bunların çocuklarımıza okuduğumuz eğitici ya da eğlendirici olma özelliğini kaybettiriyor. Efsanelerden ve mitolojiden fazlasıyla faydalanıldığını biliyoruz. Fakat her fırsatta her şeyin ilk sahibi olduklarını ima etmeleri ve çoğu zaman da bunu açık açık ilan etmeleri rahatsız edici. Neredeyse dünyanın efsaneler gerçekleştikten sonra ve mitolojik olaylardan sonra kurulduğu iddia ediliyor. Bunun sonucu kutsal kitapların bu olaylardan sonra yazıldığı olacaktır. Her şey Batı’da yaşanmış ve bitmiş algısı çok güçlü biçimde vurgulanıyor. Bu da üstenci niteliklerini vurguluyor doğal olarak. Kimseden de yüksek sesli bir itiraz gelmediğinde bu yakışıksız elbise üstlerinde öylece duruyor. İşte Batı’nın bu anlayışı onların dünyaya ve insanlığa bakış açısındaki kibri de izah ediyor.

Efsanevi Yaratıklar kitabı her şeye rağmen eğlendirici bir kitap. Genel olarak eleştirel bir bakışla değerlendirmiş olsak da kitaptan alınacak ve öğrenilecek çok şey var. Yazarın İstanbul’a gelip gitmişliği, Ahmet Hamdi’nin Beş Şehir kitabını kılavuz alarak bir kitap kaleme almışlığı bile var.  (Tanpınar'ın İzinde Beş Şehir) Bu da ister istemez bir yakınlığa yol açıyor. Her coğrafyadan bir karaktere yer vermesi ve bu arada Türk ve İslâm dünyasını ilgilendiren figürlere yer vermesi, bir pazarlama refleksi olarak da görülebilir elbette.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Yusuf Çaloğlu
Yusuf Çaloğlu - 3 yıl Önce

Devam..