Geçtiğimiz aylarda İz Yayıncılık, Mısırlı araştırmacı Ali Şeleş’in kaleme aldığı ve Mehmet Çelen’in tercüme ettiği önemli bir kitabı yayınladı: Cemaleddin Efgânî. Efgânî hakkında öne sürülen görüşleri, yapılan tartışmaları ve değerlendirmeleri inceleyen Şeleş, bunları tarafsız bir şekilde okuyucuya aktarıp kendi görüşlerine yer veriyor kitabında.

Kitabın takdimini yapan Hayrettin Karaman, “elli beş yıl gibi kısa bir ömür içine pek çok faaliyet, eser ve tesir sığdırmış, hakkında göklere çıkaranlardan yerin dibine batıranlara kadar yüzlerce kişinin yazıp çizdiği, tarihte iz bırakan bir kişi” olarak nitelediği Cemaleddin Efgânî’nin hayatının ve yaptıklarının, Ali Şeleş’in istediği doğrultuda, yani gerçeğe uygun bir biçimde yer aldığını söylüyor. Zira Şeleş’in amacı, Efgânî’yi olduğu gibi tanıtmak ve bu kitapta eskiden yeniye 19 adet Müslüman ve Müslüman olmayan yazarın Efgânî hakkındaki yazıları, kitapları ve elde ettikleri mevcut. Kitabın tercüme edilmesini istemesindeki amacın Efgânî’nin resminin gerçeğe uygun olarak ortaya çıkmasına vesile olmak olduğunu söyleyen Hayrettin Karaman, tercüme sorumluluğunu üstlenen Mehmet Çelen’e teşekkür ederek takdim yazısına son veriyor.Ali Seleş, Cemaleddin Efgani

İlk Muhammed Abduh yazıyor hayatını!

Birinci bölümde belgeler ortaya çıkmadan önce Efgânî hakkında Arapça yazılanlar sunuluyor. ‘Belgeler öncesi’ kısmı oluyor burası ve öğrendiğimize göre Efgânî’nin hayatını ilk yazan kişi Muhammed Abduh. Efgânî’nin yaşamından bahsediliyor kısaca ve onun, öğrencilerini dinî, felsefî ve edebî konularda makaleler yazmaya ve kitaplar telif etmeye teşvik edip durduğunu belirtiyor Şeleş. Abduh’tan alıntıları okurken, Abduh’un Efgânî hakkında söylediği şu cümleler dikkatimizi çekiyor: “O, sahih sünnetten ayrılmayan ve tasavvuf büyüklerinin -Allah onlardan razı olsun- yoluna eğilimi olan zâttı. (…)”

İkinci kısım ise ‘Belgeler’ başlığı altında. Burada belgeler, örnekleriyle birlikte veriliyor. Efgânî’nin devlet başkanlarına, emirlere, nüfuz sahibi kimselere, akraba ve arkadaşlarına, talebelerine ve müritlerine gönderdiği yahut onlardan gelen mektuplardan ve müsveddelerden bahsediliyor bu kısımda. Ayrıca Efgânî’nin makaleleri, elinde tuttuğu kartvizitler, pasaportları ve kitapları söz konusu. Belgeler’den yaptığı çıkarımları da okuyucuya yorumluyor Şeleş ve Efgânî’ye dair, hayatı, düşünce ve hareketleri ile alâkalı bir takım temel işaretleri müşahede ettiğini söylüyor. Onu, önemli konularda geniş ve kapasiteli bir âlim olarak tanımlayan Şeleş, kendi çağındaki birçok insanla diyaloga geçen Efgânî’nin şiir yazma konusunda da tecrübesi olduğunu belirtiyor. Şeleş, aynen alıntılayacağımız şekliyle, Efgânî’nin tek davasını şu şekilde açıklıyor: “Sünnî olsun, Şi’i olsun bütün Müslümanların sömürgecilerin zulmünden ve bütün tefrikalardan kurtulmasını arzulayan bir siyasetçiydi.”

‘Belgelerden Sonra’ kısmında ise Efgânî hakkında yazılanlar yer alıyor. Yazar, söylenenleri aynen aktarmaya dikkat ederek, her yazılan veya söyleneni aktardıktan sonra kendi yorumuyla okuyucuya tarafsız bir ortam sağlamaya çalışmış. Bu kısımları okuyucuya bırakarak, kitabın son kısmı olan, Efgânî hakkında yazılmış makalelerin yer aldığı ‘Ekler’ kısmına göz atalım kısaca.

Mehmed Akif Efgani hakkında ne diyor?

Burada yer alan makalelerden ilki Mehmed Akif Ersoy’a ait. Akif, Doğunun yetiştirdiği fıtratların en yükseği olmasa da en yükseklerinden biri olarak niteliyor Efgânî’yi. Onun en kalıcı eserinin ise Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Abduh olduğunu belirtiyor.

İkinci makalede yine Akif’in satırlarına rastlıyoruz. Efgânî’ye yöneltilen suçlamalara sinirlenen Akif, düşünme tarzını kendisine uygun görmemesi nedeniyle yahut şöhretini çekemediği insanları sırf bu nedenlerden ötürü ‘yaftalayanlara’ sert çıkıyor: “…kendi meşrebimize uygun görmediğimiz kimseleri bu hasbi rütbe ile gözden düşürmek nedense bize pek kolay geliyor!” Özellikle Müslümanlığı müdafaa etmeye çalışan önemli şahsiyetlerin bu tip propagandalarla karalandığına dikkat çeken Akif, onların aslında ümmetin fedakârları olduğunu belirtiyor. Sonrasında, kendi zamanında Mısır’da İslâm’ın menfaatlerini müdafaa eden ne kadar hamiyetli kalem varsa hepsinin “Cemaleddin’in terbiyesi sayesinde” yetiştiğini ekliyor. Oldukça sinirli olduğu izlenimini veren Akif, yazısını Haşr Sûresi’nin ikinci ayeti ile bitiriyor: “Ey akıl sahipleri, ibret alınız!”

Cemaleddin Efgani‘Ekler’ kısmındaki bir diğer makale ise Uşşaki şeyhlerinden Hüseyin Vassâf’ın Sefine-i Evliya kitabında Cemaleddin Efgânî’nin anlatıldığı kısım. Son makale ise Sibiryalı düşünür Abdurreşîd İbrahim’in Efgânî hakkında yaptığı konuşma.

Hicrî 1349- Miladi 1930 yılında Kahire’de, Müslüman Gençlik Derneği’nde konuşan İbrahim, Beşiktaş’taki Sultan Abdülhamid Camii’nin kapısında dikkatini çeken iki adam gördüğünü ve bunlardan birini daha evvel hiç görmediğini söylüyor. ‘Tanımadığı üstad’ kendisine nerede doğduğunu sorunca “Sibirya” cevabını verdiğini söyleyen İbrahim, sonrasında devam eden muhabbetleri aracılığıyla bu kişinin Efgânî olduğunu anlamasının nasıl gerçekleştiğini anlatıyor. Muhabbetlerinin ortasında, ‘üstad’, Cemaleddin Efgânî’yi duyup duymadığı sorusunu yöneltiyor. Duyduğunu söyleyen İbrahim, bu diyalogdan sonra Efgânî’nin elini öptüğünü ve muhabbetlerine kaldıkları yerden devam ettiklerini söylüyor.

Sen yeter ki gazete oku, aktar bana

Efgânî ile İbrahim arasındaki diyaloglardan dikkat çekici olan bir tanesini aktarmakta fayda var. Bir ara, “Rusça gazeteleri okuyor musun?” diyor Efgânî, İbrahim’e. Abdurreşîd İbrahim ise para konusundaki sıkıntıdan dolayı gazete alamadığını söylüyor. Ama Efgânî parasını vereceğini, yeter ki içindekileri okuyup kendisine aktarmasının mümkün olmasını istediğini belirtiyor. Sonrasında üç gazeteye abone olan İbrahim, periyodik olarak Efgânî ile buluşup gazeteleri ona özetlediğini anlatıyor.

İbrahim, Efgânî’nin kendisine sık sık ‘dava’ya teşvik eden sözlerinden sonra Al-i İmran Sûresi’nin 104. ayetini okuduğunu söylüyor. “Kâfirlerin Müslüman beldelerini işgal etmelerini” hatırlatan Efgânî, Müslüman liderleri bu konuda hep kınarmış. İbrahim, bir gün memleketini sorunca Efgânî’ye, “vatanım yok” cevabını verip eklemiş: “Çünkü bugün Müslümanlara vatan kalmamış.” Efgânî’nin evrensel bir “İslâmî devlet” kurmak peşinde olduğu ayrıca bilinmekte.

Kitap, II. Abdülhamid’in davetiyle geldiği İstanbul’da 9 Mart 1897’de vefat eden Efgânî’nin hayatının kronolojisi ve 4 sayfalık kaynak kısmıyla sona eriyor. Cemaleddin Efgânî’yi tarafsız bir gözle okumak isteyen, onun hakkında daha da ayrıntılı bilgiye sahip olma çabasında olan ve başkalarının onun hakkındaki yorumlarına göz atmak isteyen herkese, Efgânî hakkında çıkmış son eserlerden olan bu kitabı tavsiye ederiz.

Esad Eseoğlu bir kitaptan bahsetti