Editöryal sorumluluktan ne anlıyorsunuz?

Editörlük biraz dümen tutmak gibi geliyor bana. Derginin yönelimleri hususunda nihai söz sahibi olma vazifesi. Bu yönelimler, içerikten tutun da tasarımın estetiğine kadar geniş yelpazede, dergi için hangi bileşen varsa bir bütün olarak hepsi. Dolayısıyla eserin kalitesi kadar imlası da, derginin içeriği kadar estetik göstergeleri de editörün sorumluluk sınırı dâhilindedir kanaatindeyim.

Yazarına danışmadan editöryal müdahalenin doğru olup olmadığı konusunda düşünceleriniz nelerdir?İskele dergisi kapağı

Bu sorunuzu cevaplarken bir ayrım yapmam gerekiyor: şiir ve diğerleri. Bir editörün, şiirin herhangi bir noktasına müdahalesini haddi aşmak olarak değerlendiriyorum. Ancak yazıya gelince, orada, editörün belli sınırlar içinde hareket sahası olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında, eserin sanatsal yetkinliğinin bu müdahalelere karşı çetin bir savunma hattı oluşturduğunu düşünüyorum. Sonuçta müdahalelerin, eserin sanatsal yetkinliği ile –genel olarak- ters orantı içinde olduğunu söyleyebilirim. Yani, editöryal gaddarlık özensiz yazarlık da var işin içinde.

Bir yazarın veya şairin ürünü size ulaştığında eser sahibinin ismine mi bakarsınız, eserin niteliğine mi?

Benzer bir soruyu, bir sohbetimizde, Mustafa Aydoğan Abi’ye sormuştum. Kendisi cevabını ‘bedel ödemek’ noktasına getirmişti. Bedelini ödemiş olarak isim sahibi olanların ismi noktasında kendilerine katılsak da şahsi görüşüm isim-eser ikileminin editörlerin zaaf noktasını oluşturduğudur. İşin içinde öyle işler var ki! Şahsi dostluklar, hatır gönül korkusu… Hani yoktur da –Allah korusun- maddi endişeler, reklam ilişkileri vs. bile olabilir işin içinde. Velhasıl, editör, bu noktada, vicdanının sesini çok ama çok yakından dinlemek zorunda.

Özellikle genç şair ve yazarların ürünleri geri çevrildiğinde ne tür tepkilerle karşılaşıyorsunuz, bu durum karşısında sağlıklı editör tavrı nasıl olmalıdır?

Açıkçası çok iç açıcı tepkilerle karşılaştığımızı söyleyemem. Ancak bu noktada şunu da göz ardı etmemek lazım, şu anda var olan editör-eser sahibi ilişkisi genelde sanal olarak gerçekleşiyor. Yani ortada el yazısı dahi yok! Yani yüz yüze beşeri münasebetlerin birçok nimeti olmaksızın gerçekleşiyor iletişim. Sanal bir cesaretle yani! Bundan dolayı, sağlıklı editör tavrının sıcak bir davet ve samimi bir sohbet olduğunu düşünüyorum. Mütevazılık ve yüreklendiricilik fena bir ikram olmaz mesela…

Sizce genç şair ve yazarlar, gönderecekleri dergileri belirlerken, ne tür kıstaslar çerçevesinde hareket ediyorlar?

Geçmiş bir ziyaretimizde, Üstat Sezai Karakoç, yazmaya başladığı yıllarla alakalı konuşurlarken: “O zamanlar kendimizi şair görmüyorduk. Şairlik gözümüzde büyük bir şeydi.” buyurmuşlardı. Genelin, böyle yüksek bir düşüncede olmadığı aşikâr, herkes şair-i azam! Şöyle bir etrafı kolaçan ettiğimizde bir şehvetler ve benlikler deryasında olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. İstisnaları elbette olmakla beraber genelde yayınlanma ihtimali yüksekliği ilk kıstas gibi görünüyor. Konfora dayalı bir tercih yani. Bunun dışında dünyaya bakış aynılığı, mekânsal yakınlık, tanışıklık kıstas olarak beliriyor.

Son olarak, sizce ideal editör tasavvuru nasıl olmalıdır?

İdeal editör tasavvuru deyince, vicdanının ve inancının mahkûmu biri geliyor aklıma. Ayrıca algılarının son derece duyarlı, zevklerinin incelmiş olması olmazsa olmazlardan. Dergisinin unsurlarına saygılı olması, çaya ve sohbete değer vermesi derginin ruhu açısından ayrıca önemli tabii.

Mustafa Celep, sordu