Denge peşinde koşan bir Hanım Sultan: Kanûnî’nin kızı Mihrimah Sultan…
Bir cihan imparatorluğu olarak altı asır boyunca dünyaya hükmeden Osmanlı devletinin en şaşalı dönemlerinden biri de Kanûnî Sultan Süleyman’ın tahtta kaldığı yıllardır. Osmanlı tahtında 46 yıl gibi uzun bir süre kalan bu yükselme dönemi padişahı, zamana damgasını vurmuştur. Batılıların “Muhteşem Süleyman” dediği Kanûnî Sultan Süleyman, aile hayatı ve çocuklarıyla da asırlardan beri hep konuşulmaktadır. Onun çocuklarından biri de yaptığı hayırlı hizmetlerle ve vakıf çalışmalarıyla tanınan, Mihrimah Sultan’dır.
Mihrimah Sultan, 1522’de, Kanûnî Sultan Süleyman ile eşi Hürrem Sultan’ın Şehzade Mehmed’den sonraki ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. “Mihr ü mah” Farsçada “Güneş” ve “Ay” anlamına gelmektedir. Mihrimah, 17 yaşına geldiğinde, Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa ile evlendirilmiştir. Düğünleri 11-26 Kasım 1539 tarihinde kardeşleri Şehzâde Bâyezîd ve Cihângir’in sünnet düğünleri ile birlikte yapılmıştır. Mihrimah Sultan’ın bu evliliğinden Ayşe Hümâşah Sultan adında bir kızı ile genç yaşta ölen iki oğlu olmuştur.
Güzel ahlâkıyla melekleri andıran Mihrimah Sultan, Kanûnî Sultan Süleyman’ın hayatta kalan tek kızı olması hasebiyle babası tarafından çok sevilmiştir. Mihrimah Sultan, annesi Hürrem Sultan’ın gayretleriyle çok iyi eğitilmiştir. Mükemmel bir İslâmî terbiye almıştır. Daima mevcut yaşından daha olgun tavır ve davranışlar sergilemiştir.
Devlet-i ebed müddet Osmanlı’nın sınırlarını en geniş noktaya taşıyan Kanûnî’nin biricik kızı Mihrimah Sultan, Osmanlı’nın en güçlü ve kudretli hanım sultanlarından biriydi. Bu önemli simanın, konumu itibariyle hem ayrıcalıkları hem de önemli sorumlulukları vardı. Mihrimah Sultan; annesi Hürrem Sultan, babası cihan padişahı Kanûnî Sultan Süleyman ve kocası Rüstem Paşa arasında daima bir denge unsuru olmuştur. O; hiç kimseyi üzmeden, kırmadan ve de dengeleri sarsmadan bunu ustaca yerine getirmiştir. Bunun yanında, kardeşleri arasında geçen taht kavgalarında da onu orta yolu bulmaya çalışan iyi niyetli bir sultan olarak görüyoruz. Fakat bütün gayretlerine rağmen yine birçok olumsuzluğun önüne geçememiştir.
Hayır işlerinde sınır tanımayan bir Hanım Sultan: Mihrimah Sultan…
İslâmî bir terbiyeyle yetiştirilen Mihrimah Sultan çok hayırsever ve dindar bir kadındı. Dinine bağlılığı ile tanınan Mihrimah Sultan, bütün servetini hayır işlerine tahsis etmiştir. Önce Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’ni Mimar Sinan’a yaptırmış, bununla da yetinmemiş, onun ardından 1562-1565 yılları arasında Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’ni yine Mimar Sinan’a inşa ettirmiştir. Böylece ölmeden evvel adını ölümsüzleştirmiştir.
Mihrimah Sultan hayır işleriyle uğraşan pek çok vakfın bâniliğini üstlenmiştir. Onun en bariz özelliği cömertliği, iyiliği ve yardımseverliğiydi. Osmanlı devleti zamanında kutsal topraklara(Haremeyn) hizmet etmek çok önemliydi. Devrin padişahları, sadrazamları ve hanım sultanları bu konuda adeta birbiriyle yarışmıştır. Fakat bunu asla bir kibirlenme vesilesi yapmamışlardır. Mihrimah Sultan da Haremeyn’e ve buralarda yaşayan insanlara yardım edebilmek için büyük bir gayret sarf etmiştir. Bu bağlamda Mekke-i Mükerreme’nin önemli su kaynaklarının başında gelen Ayn-ı Zübeyde tesislerini tamir ettirmiştir. Mihrimah Sultan, bu iş için kendi gelirlerinden elli bin altın vermiştir. Böylece Mekke susuz kalmamıştır.
Eli açık bir sultan olarak tüm dünyaya nam salan Mihrimah Sultan’ın Mekke’ye yardımları Ayn-ı Zübeyde’nin tamiriyle sınırlı kalmamış, kendi vakfiyesinden surre emini aracılığıyla 2500 altın Mekke’deki fakirlere, 2500 altın da Medine’deki fakirlere göndermiştir. Cömert Sultan, Tatarpazarı’ndaki mülklerinden elde ettiği üç bin sikkesinin Mekke ve Medine’deki ihtiyaç sahiplerine, miskin ve düşkünlere dağıtılmasını sağlamıştır.
Dünyanın tanıdığı en cömert sultanlardan biri olan Mihrimah Sultan, Mekke, Medine ve Halilürrahman’da görevli 93 kişiye 189 akçe tahsis etmiştir. Bunun yanında Kur’an okuyanlara ve Kur’an-ı Kerim’i öğretenlere önemli miktarlarda nakdî yardımlarda bulunmuştur. O, daha bunun gibi nice hayır hizmetinde hep başrolde yer almıştır. Osmanlı Sultanları ve hanım sultanlar hac farizalarını daha çok vekâlet yoluyla yerine getirmişlerdir. Mihrimah Sultan da kendisine vekâlet edecek üç kişiye yıllık altı bin akçe tahsis etmiştir.
Mihrimah Sultan, Osmanlı sultanları içerisinde çok zengin bir kadındı
Siyasî zekâsı hep konuşulan ve takdir edilen Mihrimah Sultan, sarayda çok güçlü bir konuma sahipti. Sarayda büyük bir itibar gören Mihrimah Sultan 1558’de annesi Hürrem Sultan’ı kaybetmiştir. Bilindiği gibi annesi de sarayda çok mühim bir figürdü. Onun ölümü hem Mihrimah’ı hem de babası Kanûnî Sultan Süleyman’ı derinden etkilemiştir. Hürrem Sultan’ın ölümünden sonra Mihrimah Sultan’ın saraydaki nüfuzu daha da artmıştır.
Mihrimah Sultan, kıymetli eşini yitiren ve büyük bir boşluğa düşen muhterem babasının her işine koşmuştur. Onun adeta sağ kolu olmuştur. Bu arada Mihrimah Sultan, kardeşi Sultan II. Selim’in ve yeğeni Sultan III. Murad’ın taht zamanını da görmüştür. Yeğeni Sultan III. Murad’ın taht zamanında yaşadığı için “Hala Sultan” diye de anılmıştır.
Mihrimah Sultan, Osmanlı sultanları içerisinde çok zengin bir kadındı; hatta kendisine sultanların en zengini de diyebiliriz. Zira o, büyük bir servetin sahibiydi. Bu servet ona babasından ve çok zengin olan eşi Rüstem Paşa’dan, bunun yanında Rüstem Paşa’nın kardeşi Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın çocuğu olmadığı için, kayınbiraderinden intikal etmişti. O, elindeki büyük miktarlardaki bu serveti ümmetin yetimlerine ve gariplerine pay etmiştir.
Annesi Hürrem Sultan’ın ölümünden sonra babasına gönüllü müşavirlik yapan Mihrimah Sultan’ın çok güzel konuştuğu ve yazdığı tarihçiler tarafından söylenir. Kendisi Avrupalılarca “Camaria” adıyla anılmaktaydı. Annesini, babasını ve eşini kaybettikten sonra hüzünlü ve mütevazı bir hayat yaşadı. Daha sonra da bu dünya meydanından çekip gitti.
Osmanlı saltanatında 46 yıl gibi uzun bir süre kalarak bu döneme damgasını vuran Kanunî, biricik kızı Mihrimah’ı çok seviyordu. Mihrimah da babasına çok değer verirdi. Bu hayırsever sultanın kabri Süleymaniye Camii’nin bahçesinde, babasının türbesinin yanında bulunmaktadır. Bazıları “Mihrimah Sultan madem böyle iki güzel cami yaptı, acaba niçin o camilerin hazirelerine gömülmeyi vasiyet etmedi?” diye düşünebilir. Bunun birinci nedeni Edirnekapı’daki külliyenin bütün birimleriyle tamamlan(a)mamış olması sayılabilir. Diğer bir neden de canından çok sevdiği ve kader arkadaşlığı yaptığı babasına yakın olma arzusudur.
Sultanü’ş-Şuâra (Şairler Sultanı) Bâkî’nin Mihrimah Sultan Mersiyesi…
Şairler yaşadığı toplumun sesidir. Onlar halkın ortak duygularına tercüman olurlar. Divan edebiyatının güçlü şairi Bâkî, Muhteşem Süleyman için muhteşem bir kaside yazmıştı. Zamanının sultanü’ş-şuarası Bâkî, vefalı olduğunu bir kere daha göstererek Kanûnî’nın biricik kızı Mihrimah Sultan’ın ölümü üzerine uzun ve içli bir mersiye kaleme almıştır. Bu uzun ve içli mersiyeden bir bölümü dikkatlerinize sunmak istiyorum: “Bir yire cem’olalum hâtırı mahzûnlar ile /Zâr zâr aglaşalum dîde-i pür-hûnlar ile//Gülmenün oynamanun âlemi gitdi şimdi/Hâlümüz söyleşelüm hâli diger-gûnlar ile//Şöyle bî-hûş u harâb eyledi efsâne-i gam/Aklumuz başumuza gelmeye efsûnlar ile//Nakd-i vakt oldı bize eşk-i sefîd ü ruh-ı zerd/Derd ü gam tâlibiyüz akçeler altunlar ile//Ni’met-i rahmet-i Rahmâna yitişdi o velî/Biz ciger hûnı yirüz bunda ciger-hûnlar ile//Kondı sahn-ı çemene ravza-i firdevs içre/Sâyebânlar kurılup çetr-i hümâyûnlar ile// Kapusında işigi hidmetin eyler gılmân/Hûriler karşu turur atlas u eksûnlar ile//Minnet Allâha kemâl-i kerem-i Rabbânî/Eyledi iki cihân devletini erzânî”
Mihrimah Sultan’ın ölümüne çok üzülen Bâkî, mersiyesinin sonunda Mihrimah Sultan için şu dua ve temennilerde bulunmaktadır: “Lâyık-ı magrifet-i Hazret-i Gaffâr olsun/Devlet-i nâ-mütenâhîye sezâvâr olsun//Hıl’at-i fâhiresi dâmen-i afv-i Settâr /Rûh-ı pâkine gıdâ lezzet-i didâr olsun//Merkad-i pâkin idüp şem’-i hidâyet rûşen/Meşhed-i tâhiri müstagrak-ı envâr olsun//Âkıbet yoklık imiş kâr-ı cihan ey Bâkî/N’idelüm Şâh-ı cevân-baht-ı cihân var olsun”
Altıncı Tepenin manevî süsü: Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii
Çok dindar ve hayırsever bir kadın olan Mihrimah Sultan, dünyanın en güzel kenti olan İstanbul’a kendi adını taşıyan iki güzel cami kazandırmıştır. İkisi de birer şaheser hükmünde olan bu camilerin biri Üsküdar’da, diğeri ise Edirnekapı’dadır. Her iki Mihrimah Sultan Camii’nin mimarı da Osmanlıya yüzlerce kıymetli eser kazandıran Mimar Sinan’dır.
Malum olduğu üzere Mimar Sinan, Osmanlıya birçok eser kazandırmıştır. Hayırsever bir şahsiyet olarak temayüz eden Mihrimah Sultan’ın Mimar Sinan’la aynı dönemde yaşaması onun şanslı yanlarından biridir. Zira onun Mimar Sinan’la yolları birçok kez kesişmiştir.
Hayır işlerinde hep öne çıkan bu mütedeyyin sultan, İslâm’a nice güzel hizmetlerde bulunmuştur. Onun hizmetlerinin en kalıcı olanları da İstanbul’da kendi adıyla anılan camilerdir. Onun biri Üsküdar’da, diğeri Edirnekapı’da yer alan iki harikulade hayır eseri mevcuttur. Bu eserlerin bu kadar ince işçilikle yapılması ve bir abide gibi bugünlere gelmesi Mimar Sinan sayesindedir. Şayet Mimar Sinan gibi dünya çapında bir usta olmasaydı Mihrimah Sultan’ın İstanbul’un iki önemli tepesine kondurduğu o iki büyük hayratı olan cami de bugün olmazdı. Belki yine buna benzer eserler yapılabilirdi; ama bu kadar güzel nadide eserler ortaya konulamazdı. Çünkü bu iki camiyi gezenler buradaki titiz işçiliği mutlaka görmüşlerdir. Bu durum Mihrimah Sultan’ın bu açıdan bahtlı bir sultan olduğunu gösterir.
Mimar Sinan’ın ince hesaplar sonucunda inşa ettiği Üsküdar’daki caminin iki minaresi olmasına rağmen Edirnekapı’daki caminin tek minaresi vardır. Mihrimah Sultan gece ve gündüz sürelerinin eşit olduğu bir günde, 21 Mart’ta dünyaya gelmişti. Sinan’ın yaptığı cami belli ki bu konuda bir mesaj veriyordu. Zira belirtilen zaman diliminde Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’nin tek minaresi üzerinde güneş batarken, Üsküdar’daki iki minarenin arasından ay doğuyordu. Böylece bilge Mimar Sinan, Mihrimah Sultan’ın adından yola çıkarak(zira mihr güneş, mâh ay demektir) onun doğum günü olan bu anlamlı günü adeta ölümsüzleştiriyordu. Böyle bir şeyi gerçekleştirmek mimarî açıdan büyük hesaplar gerektiriyordu. Bu durum bir kısım tarihçiler tarafından Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a duyduğu büyük aş olarak yorumlanmıştır. Oysa Kanûnî’nin gözbebeği Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa’yla evlendirildiğinde henüz 17 yaşındadır. O sırada Mimar Sinan 50 yaşındadır ve evli bir insandır. Hayırsever bir şahsiyetin merhametini ve Allah sevgisini görmek istemeyenler(veya göremeyenler) böyle kutlu bir hizmeti de sulandırma yoluna gitmişlerdir. Bu bazı tarihçilerin ve İskender Pala’nın yakıştırmasıdır. Bunun hiçbir ciddi delili yoktur.
Mihrimah Sultan Camii tek kelimeyle naif ve nadide bir abidedir.
Yedi tepeli İstanbul’un altıncı tepesi üzerinde Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Mihrimah Sultan Camii tek kelimeyle naif ve nadide bir abidedir. Bir sanat eseri hüviyeti de taşıyan bu mabet, bilge Mimar Sinan tarafından nakış nakış işlenmiştir.
Üç yıl gibi kısa bir sürede yapılan ve 1565 yılında ibadete açılan İstanbul’un bu güzel mabedi sadece bir cami değildir. Zira caminin etrafında medrese, sıbyan mektebi, çifte hamam ve çarşı da bulunmaktaydı. Yani burası caminin ötesinde tam teşekküllü bir külliyeydi. Fakat değişik zamanlarda meydana gelen depremler ve yol açma maksatlı yıkımlar nedeniyle bugün sadece cami kısmı kalabilmiştir. Diğer kısmı ne yazık ki yok olup gitmiştir.
Zarif bir bibloyu andıran Mihrimah Sultan Camii gezilip görülmeye değerdir. Caminin dış kısmında çok güzel bir şadırvanı ve kubbelerle çevrili geniş bir avlusu vardır. Kare planlı caminin 37 metre yüksekliğinde, 20 metre çapında hoş bir kubbesi mevcuttur. Dünyanın en aydınlık camiidir o. Bu ferah cami, aydınlığını 161 penceresinden süzülen ışığa borçludur.
Tarihî Fatih semtindeki kadim surların hemen dibinde yer alan Mihrimah Sultan Camii’nin mihrabı ve minberi beyaz bir mermerdendir. Hoş bir kitabesi mevcuttur. Mukarnasları altın yaldızlıdır. Mihrabın süslemeleri görülmeye değerdir. Öte yandan caminin duvar ve kubbe süslemeleri tek kelimeyle harikadır. Caminin 38 metre uzunluğundaki minaresi tektir, son derece ince ve zariftir. Oysa selatin camilerin, adet olduğu üzere iki minaresi olurdu. Rivayetler odur ki o yıllarda eşini kaybeden Mihrimah Sultan, yalnızlığını ve dul kalışını ifade etmek için, adını taşıyan bu güzel camiyi tek minareli yaptırmıştır. Bu caminin avlusunda Mihrimah Sultan’ın kızının ve damadının mezarları bulunmaktadır.