Hayatı anlamlı kılan eylemlerden ziyade birlikteliklerdir. İnsan, biriktirdiği dostlar hürmetine saygıyla anılır. Bir dost meclisinde, sıcak birer çay eşliğinde yapılan sohbetlerin ardından gelen iç çekişler inşa eder insanın kişisel tarihini. Edebiyatımızın son kırk beş yılına; yazıları, şiirleri, okumaları, dergicilik ve yayıncılık faaliyetleri ve ekseriyetle dostluklarıyla tanıklık etmiş saygın isimlerinden Şakir Kurtulmuş, bu süreçteki tanıklıklarını ve dostluklarını kaleme aldığı yazılarıyla çıktı karşımıza “Bir Tutkuya Dönüşmek” kitabıyla. Kitap, edebiyatı bir tutkuya dönüştürenlerin dostluklarını konu edinmesi itibariyle ismiyle müsemma bir kitap. Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Ersin Nazif Gürdoğan, D. Mehmet Doğan, Mehmet Ragıp Karcı, Nurettin Durman, Mahmut Balcı, Fahri Tuna, Adnan Özer, Asım Gültekin gibi isimlerle kurduğu dostlukları ve bu isimlerin hem edebiyat dünyamız için hem de düşünce dünyamız için taşıdıkları ehemmiyeti kaleme aldığı yazılarda Şakir Kurtulmuş’un samimi ve yalın dilini görebiliyoruz.
Şakir Kurtulmuş, yazıların bir kısmını yazarların vefatı münasebetiyle kaleme alırken bir kısmını ise yeni bir kitap ya da etkinlik münasebetiyle kaleme almış. Erdem Bayazıt’ın şiirlerine dair; “Erdem Bayazıt’ın şiiri deyince benim zihnimde mümin duyarlılığı güçlü bir şiir canlanıyor. Dünyanın kalbini dinleyen bir şairin yürekli sesi...” dedikten sonra; “Erdem Bayazıt şiiri, Müslümanların içinde yaşadıkları çalkantı, hezeyan ve bunalımlara karşı bir protesto sesi olmak isteyen bir şiirdir. Ona göre sanatkâr, varoluşun hikmetini arayan kişidir. Ötesi yoksa o dünya onun dünyası değildir. Ölümü değil ölümsüzlüğü arar. Benim için edebiyat, yani gerçek budur, der. Tabiatı, hayatı okumaya çalışırken dünya hayatını noktalayacağımız an olan ölümü okumaya, anlamaya çalışırken şiirini var eden tek gerçekliğin bu olduğunu söyler. ‘Ne şiir ne sanat ne sanatkarlık bir araç olarak bende birinci öncelik olmamıştır.’ der.” diyerek Erdem Bayazıt’ın İslâmî hakikate yaslanan şiir anlayışına vurgu yapıyor.
Nuri Pakdil’i “Klas duruş” ekseninde ele alıyor Şakir Kurtulmuş. Edebiyat dergisi ve bu derginin etrafında toplanan yazar ve şairlerin düşünce dünyamız için taşıdıkları ehemmiyete değiniyor. Nuri Pakdil’in kendisine ait şu sözlere yer veriyor yazıda: “Örgütlerin, kurumların değil; İslâm uygarlığının savunucularıyız. Edebiyatın, sanatın işlevi bu uygarlığı Anlamaya, bu uygarlığı yorumlamaya yönelmelidir.” Bu sözlerden hareketle hem Edebiyat dergisinin hem de dönemin gelenekçi yazarlarının taşıdıkları misyonu daha iyi anlıyoruz. Yüz yüze tanıştıkları ilk yazarın da yine Nuri Pakdil olduğunu öğreniyoruz Şakir Kurtulmuş’un. Tanışma anlarını anlattığı bölümde Nuri Pakdil’in naif kişiliğini de görebiliyoruz.
Alaeddin Özdenören’le ilgili yazıda Özdenören’in şiirine etki eden unsurları ve özellikle oğlu Kerem’in vefatını ele alıyor Şakir Kurtulmuş: “Alaeddin Özdenören’in yüreği acılı, yaralı ama gönlü serindir. Kerem’in yokluğuna kendini alıştırmaya çalışırken hatıralarıyla yaşamaya devam eder. Hatıraların bir bütün olarak kendisine zenginlik kattığına inanır. (…) Alaeddin Özdenören vefatına kadar yalnızlığın gülmeleri ile yaşadı. Kendi acılarını, yaralarını bile hissetmeyecek kadar kendinden uzak bir yalnızlığı tercih etti. Yalnızlığı ‘oğulcuğum’ diye andığı Kerem’im hatıraları ile yaşadı.” Alaeddin Özdenören şiirin acılarımızın izdüşümü olduğunun bir kanıtı olurcasına acılarıyla beslemiştir şiirini. Özdenören kardeşlerin ikincisi, Rasim Özdenören ise daha çok düşünce yazılarıyla ön plana çıkıyor. Şakir Kurtulmuş, Rasim Özdenören’le ilgili de şunları söylüyor: “Rasim Bey gösterişten uzak, mütevazi bir kişiliğe sahip bir yazardır. Entelektüel birikimi sağlamdır. İyi bir anlatı ustasıdır. Denemelerinde olsun, öykülerinde olsun anlatımıyla dikkat çekmiştir. Hatta sadece denemeleri ve öykülerinde değil, hazır bulunanlar çok iyi bilirler, dost meclislerinde, yaptığı söyleşilerde de anlatıcı kişiliği ile öne çıkar. Samimiyeti, mütevaziliği, içtenliği, dostluğu unutulmazdır.” Özellikle düşünce dünyamız için önemli bir şahsiyet. Mavera dergisindeki faaliyetlerinin yanı sıra yeni şiir kitaplarının basılmasına yönelik ısrarlı çalışmaları da Rasim Özdenören’i döneminin öncü şahsiyetleri arasına koymamızı sağlıyor. “Gül Yetiştiren Adam” romanı için de “…romanı getirdi, önümüze koydu.” diyerek Rasim Özdenören’in romancılığının da hakkını veriyor.
Mavera dergisinin kurucularından biri olan Ersin Nazif Gürdoğan ile ilgili de şunları söylüyor: “… bir kültür adamı olmasına rağmen farklı bir açıdan yaklaşarak teknoloji, sanayileşme ve bilim üzerinde duruyor; bu konuda çalışmalar ortaya koyuyordu. Bir Müslüman olarak bu terimlere karşı bakışımız nasıl olacak, Batı düşüncesinin bir uzantısı olan üretim ve tüketime dayalı sisteme karşı nasıl bir tavır alacağımız üzerinde duran eserler üzerinde çalıştı ve bu eserleriyle aydınlarımızın, entelektüel insanın bakışlarını yenilmesine yardımcı oldu.” Hayata Müslümanca bakabilmek için kavramları İslâmî değerlere uygun bir şekilde ele almak gerekir. Batı’nın dayattığı kavram ve kelimelerle İslâmî bir dünya inşa etmek mümkün olmayacaktır. Bu açıdan Ersin Nazif Gürdoğan’ın çalışmaları daha da önem kazanıyor.
D. Mehmet Doğan’a iki ayrı yazıda değiniyor Şakir Kurtulmuş ve özellikle kültür dünyamıza yaptığı katkılar üzerinden takdir ediyor Mehmet Doğan’ı: “Bir yazar olarak kültür dünyasına kattığı kıymetli eserler yanında öncülük ettiği çeşitli etkinliklerle de her daim hayırla anılmayı hak etmiş bir değerdir Mehmet Doğan.” Mehmet Doğan’ın TYB’nin kurulması, Taceddin Dergahı’nın onarılması, Mehmet Akif Vakfı’nın kurulması, 12 Mart’ın Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü olarak kutlanmasına yönelik girişimleri, Büyük Türkçe Sözlük’ün basılması, “Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenleri”nin başlatılması gibi pek çok çalışmanın mimarı olarak Mehmet Doğan ismi kültür dünyamız için büyük önem taşıyor.
İki ayrı yazıda ele aldığı Nurettin Durman için; “Türk şiirinin gülen yüzü… Naif yüzü… Beyaz yüzü…” diyor ve şunları ekliyor: “Nurettin Durman kelimeleriyle savaşmış bir isimdir. Haksızlıklara karşı, zulme karşı durmuş; sağlam bir duruş sergilemiştir. Her zaman iyiliği öne çıkarmış, mazlumlarla kardeş olduğunu asla unutmamış, hayır işlerini önemsemiş bir isimdir. İnsan sevgisiyle dolu gönlünden taşan aşk, duygu yüklü sözcükler yürür şiirinde…” Nurettin Durman’ın zorlu yaşam öyküsünü, edebiyata tutunarak ayakta kalabilen ve edebiyatı ayakta tutan mücadelesini okuyabiliyoruz bu yazılarda.
Kitapta hakkında yazı yazılan diğer bir önemli isim Asım Gültekin. Beklenmedik bir anda ebedi aleme göçen Asım Gültekin arkasında pek çok çalışmayı miras bıraktı. Asım Gültekin’in kendine hayran bırakan azim ve kararlılığı onun ölümünün beklenmedik bir ölüm olarak nitelenmesini sağladı. Gençleri edebi ve kültürel faaliyetlerin içine sokmaya gayret etti ve gençleri deneyimli yazarlarla tanıştırmaktan yılmadı. Şakir Kurtulmuş, Asım Gültekin’e dair şunları söylüyor: “Dergi yayımlamadaki öncü tavrı, dergilerin ayakta kalmaları için sürdürülen çabaları, yazı ile meşgul olan gençleri, dostlarını sürekli yazmaları konusunda teşvikleri, geride bıraktığı öğrencilerin ellerinde sağlam bir metot olarak ışıldıyor. (…) Ümmetin derdini kendine dert edinip kafa yoran, gençlerin içinde bulundukları durumdan çıkıp daha etkin ve yararlı bir konuma gelebilmeleri için pek çok girişime öncülük etmiş olan değerli Asım Gültekin kardeşimiz…” Bu sözlerden hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz ki Asım Gültekin öncü bir şahsiyetti ve önden gitti. Şakir kurtulmuş Asım Gültekin’i ait şu sözlerle bitirmiş yazıyı: “Evet, artık bir şeyler yapmalıyız, güzel bir şeyler. Yalnız kalmış, çaresiz bir insanın elinden tutmalıyız mesela. ‘Allah’ım iyi ki Müslümanların var’ diyebilmeli darda kalanlar.” Bu sözler günümüz Müslüman’ının da şiarı olmalı.
Kitapta ayrıca Fahri Tuna, Mahmut Balcı ve Adnan Özer’le ilgili yazılar yer alıyor. Adnan Özer’in Üç Çiçek Dergisi ve yayıneviyle yapmaya çalıştığı şeyi önemsediğini vurguluyor Şakir kurtulmuş. Dergi ve yayınevi çatısında Müslüman ve sosyalist şair ve yazarları bir araya getirmeye çalışmış ve her iki çevreden ciddi eleştiriler almasına rağmen yaptığı işi önemsemeye devam etmiştir Adnan Özer. Fahri Tuna’yla ilgili şunları söylüyor Şakir Kurtulmuş: “Çalışkandır, çok çalışkan. Kültür coğrafyasında yeni bir meşale yakarak yola devam edebilmek için hızlı yaşar. Şairlerle iyi dosttur, onlarla bir arada olmayı sever. Güler yüzü ve inceliğiyle gezer diyar diyar; türküler biriktirir Anadolu şehirlerini var eden, yaşatan türküler.” Bir kitap dostu olarak okura sunduğu Mahmut Balcı’yla ilgi de şunları söylüyor: “Onu sadece bir kitap dostu, kültür adamı, bir eğitimci olarak anarsak eksik değerlendirmiş oluruz. Her şeyden önce iyi bir Müslüman’dı. Müslümanların derdiyle dertlenen, cesur ve mücadeleci kişiliğiyle örnek bir insan olarak yer aldı hafızalarda.
Kitaptaki son iki yazı eğitime dair. Şakir Kurtulmuş, günümüzün eğitim sorunlarının Müslümanca bir bakışla çözülebileceğini ve temelleri sağlam bir politika izlenmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor. Doğru eğitimin doğru bir toplumun içinden yetişmiş doğru eğitimcilerle verilebileceğini savunuyor: “Her şeyden önce bir eğitimci olarak görev alacak öğretmenin kendisinin bir erdemli toplumda yaşıyor olması gerekir. İnsan yetiştirmek üzere kendilerinden çok beklentilerimiz olan öğretmenlerimizin yeşertmeye, eğitmeye çalıştığı öğrencileri davet edeceği erdemli toplumun içinde olmak, erdem medeniyetinin bir varisçisi olmak birincil ödevi olmalı.”