Yüzünde kurucu ve kuşatıcı bir gülümseme…

Kır bıyıkları, kırlaşan saçları, açık alnı da yüzünün yedeğinde…

Durgun, dingin, mütevekkil bir yol açıyor gülümsemesi yüzünün yol aldığı coğrafyaya…

Konuşurken sözcükler de gülümsemesine eşlik ediyor.

Dert sahibi… Sahip olduğu derdin çaresini kendi ölçeğinde, tutuşturduğu ateş, çıkardığı yangın ölçeğinde, merhem olduğu yaralar ölçeğinde görmek buzdağının görünmeyen kısmına haksızlık…

Fazla mülayim diyebileceğimiz bir beyefendiliği var.

İnsan sadece yüzüne bakarak bile, bu adam hiç kaba sözcük kullanmamış, hiç bağırıp çağırmamış, cam çerçeve kırmamış, duvarı yumruklamamış duygusuna kapılıyor.

Sadece muhatabına değil, dokunduğu kapıya, çay içtiği bardağa, okuduğu kitaba, kalemine, gözlüğüne bile aynı mülayimlikle, bir esenlik aşısı yaparak, varsa eşyanın da hırçın taraflarını törpüleyerek mukabele ediyor.

Gözlüğü de gözlük hani… Zaten binlerce kişi arasından seçilebilecek başını daha da belirgin kılıyor gözlükleri…

Gözlükleri de kurucu…

Hani, hukuk talebesi olduğu yıllarda arkadaşlarına, ders notlarına, kitaplara, avukat olduğu yıllarda müvekkillerine, dava dosyasına, mahkemenin kapısından kürsüsüne her şeyine, savcı olduğu yıllarda kendi avukatlığı dahil, savmaya, saymaya, savunmaya dair yüzlerce ayrıntıya, mebus olduğu yıllarda meclisin sıralarından bahçesindeki ağaçlara, seçmen taleplerine, bürokrasinin her kademesindeki tavra, insanı ve kurumları tanımaktan kaynaklanan ve bütün bunların saklı taraflarını da gören bir açı var gözlüklerinde…

Gözlerinin sakladığını gözlükleri ifşa ediyormuş gibi bir uyanıklık da…

Bulunduğu her yerde tek başına bir müessese olarak hareket edebilecek bir kuruculuk bilincinin sahibi…

Mehmet Ali Bulut bu, ağabeyimiz…

Kurduğu vakıf ve derneklerin genel başkanlığını yapmakla maruf…

Server Vakfı’nda gençlere edebiyatı ve hayatı sevdirmek için çırpınıyor.

Yüzü Birleşmiş Tebessümler Derneği…

Böyle biliriz.

 

Mehmet Aycı yazdı