‘Bir eser inşasına geçmeden önce insan olarak kendimizi inşa sürecini yaşamalıyız. Kendi gerçeğimizi keşfetmeliyiz. (…)
Bunun için de edebiyat geleneğimizle bağ kurmanın yollarını aramalı, medeniyet kodlarımızı yeniden keşfetmeli; batının estetik kuramları, parametreleri çerçevesinde bir sanat faaliyeti yürütüyorsak bile tüm bunlarla birlikte kavramların bağlamına, kökenine, epistemolojisine riayet edecek bir zihin berraklığına, temizliğine erişmeliyiz.’*
(Hüseyin Karaca)
Alman düşünür, sosyolog Max Weber (1864-1920) iki tür peygamberden bahseder: Etik Peygamber, Örnek Peygamber… Ahlak peygamberi de diyebileceğimiz birinci tür peygamberler; Allah’ın emirlerini ve yasaklarını bildirmek için insanlar arasından seçilen, görevlendirilen mümtaz şahsiyetlerdir. Birinci tür peygamberlere vahiy yoluyla ilahi buyruklar gelir ve bu ilahi buyrukları insanlığa duyururlar. Bu anlamda son peygamber Hz. Muhammed (sav) bu türün bariz bir örneğidir. İkinci tür olan Örnek Peygamberler ise; herhangi bir yerden vahiy almaksızın ‘kendi örnekleri üzerinden insanlara dini selametin yolunu gösteren’ kişilerdir. Buda, Lao Tzu, Konfüçyüs… bu ikinci türe örnek verilebilir.