Bize biraz Dursun Ali Yaz’ı anlatabilir misiniz?

6 Eylül 1973 tarihinde Şişli’de doğdum. Borsa şirketlerinde altı yıl çalıştım. Bir dönem Adalet Bakanlığı’nda “Bilirkişi” olarak görev yaptım. Yirmi yıldır muhasebecilik yapıyorum. SMMM yanında SPK ve KGK’dan Bağımsız Denetçi unvanlarına sahibim. T.C. Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak görev yaptım hâlâ T.C. Bahçeşehir Üniversitesi eğitim merkezinde ders vermekteyim. ABD, Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya’da meslekî inceleme ve araştırmalarda bulundum. Bildiriler sunarak ülkemi temsil ettim. Çeşitli üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, sanayi ve ticaret odaları ve meslek örgütlerinde seminer ve konferanslar veriyorum. Aynı zamanda Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD), Muhasebe ve Finansman Öğretim Üyeleri Bilim ve Araştırma Derneği (MUFAD) ve BJK kongre üyesiyim. Ayrıca Arapça, Fransızca, İngilizce ve Osmanlıca eğitimi aldım.

Binlerce yıllık uygarlık yolcuğumuzda bizlere eşlik eden paranın serüvenini kaleme aldınız. Böyle bir çalışmayı oluşturma fikri nasıl oluştu?

1993-1999 yılları arasında borsada çalıştım. Uzun yıllardır da parayı merkez almış mesleklerden birisi olan muhasebecilik yapmaktayım. Dolayısıyla iş hayatımın 30 yılı para, finans, sermaye piyasaları etrafında geçti. Beş yıl önce ise kendime basit bir soru sordum. Para nedir? Aslında cevabını bildiğimi zannettiğim hatta çok iyi bildiğimi zannettiğim bu soru karşısında çaresiz kaldım. Kütüphaneme gidip iktisat kitaplarını karıştırdım herkes farklı bir tanım yapıyordu. Beğendiğim yatırım uzmanlarının makalelerini okuyup, videolarını izledim. Bu sorgulama ve anlama süreci bir yıl devam etmiş olabilir. Fakat aradığım cevabı bulamamış, öğrendiklerimden tatmin olmamış ve beklediğim gibi bir içselleştirme yaşayamamıştım. Bu sırada uygarlık tarihi okumalarım devam ediyordu: Tom Standage’nin “Altı Bardakta Dünya Tarihi”, David Bodanis’in “Dünyanın En Ünlü Denkleminin Biyografisi” ve Humboldt gibi bilim insanlarının hayat hikâyelerini ve Harari’nin meşhur “Sapiens” kitaplarını inceliyordum.

Aynı zamanda “Muhasebe Felsefesi” isimli kitabım yayımlanmıştı. Ben de bu konuda seminerler vermek üzere hem Anadolu’yu geziyor hem de felsefe üzerine biraz daha yoğunlaşıyordum. Açıkçası okumaktan, düşünmekten, analiz etmekten, yazmaktan, anlatmaktan maddi ve manevi iyice yorulmuştum. Artık kendime daha konforlu uğraşlar edinmelisin diyordum. Ben de istediğim zaman sinemaya, denize veya maça gitmeliydim. Kazancımın bir kısmını kendi zevklerim için harcamalıydım. Tabi tüm bu beklentiler hayattaki tek maddi hedefi, beğendiği kitabı satın alabilmek olan birisi için biraz ütopik olmalıydı ki aklıma bu kitabın fikri düştü. Bir taraftan iktisat bir taraftan insanlık tarihi ve felsefe okumaları derken uygarlık tarihine para penceresinden bakan bir kitap yazmak istedim. Çünkü böyle bir çalışma yoktu. Hakkını vermem lazım Standage ve Harari’nin kitaplarını okumasaydım bu projeyi düşünemezdim. Ortaya yeni bir şey koymak insanı çok yoruyor. Gerçi şimdi mutluyum ama son beş yılım oldukça ızdıraplı geçti.

“Antik Çağdan Geleceğe Para” kitabını kaleme almanızdaki temel amaç neydi?

Eksikleriyle bugünkü medeniyete ulaşmamızı sağlayan merak, hayret ve şüphedir. İddialı konuşmak istemiyorum ama öncelikle böyle bir kitap yoktu. Yani paranın ne olduğunu veya ne olmadığını anlamaya çalışırken bugünlere nasıl geldiğimizi belgesel tadında anlatan bir çalışma yoktu. Öncelikle ben merak ettiğim için öğrenmek istedim ardından da öğrendiklerimi topluma aktarmayı hedefledim. Fakat bunun için bir kurgu gerekiyordu. İlk yılım okuma ve arşivlemeyle geçti ancak para kavramını nasıl anlatacağımı bir yılın sonunda buldum. İlk kez parayı altı kategoriye ayırdım ve kronolojik açıdan yazmaya çalıştım. Yine bir milli parayı rezerv para yapan üç sac ayağı olduğunu söyledim. Son olarak bir nesneyi para yapan kriterleri ortaya koyarak nelere para denebileceğini herkesin anlayabileceği bir üslupta anlatmaya çalıştım. Açıkçası bu üç nokta daha önce hiç ele alınmadığı için kitabı farklı kılan temel üç özelliktir.

İnsanlık tarihini şekillendiren üç ana başlık için üç kitap düşüncesiyle yola çıktınız. Devam kitapları ne zaman yayımlanacak?

Bu kitabı yazmak 4,5 yılımı aldı. Servet ve devlet kitaplarının notları hazır. Uzun bir okuma listesi de var. Sanırım onları yazmak benzer süreleri alabilir. Belki de almaz. Hatta yaslanacak bir kurgu bulamazsam yazamama ihtimalim de var. Ancak bu endişeli şeyleri düşünmek istemiyorum. Ülkemizdeki genç nüfus, birçok Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazla. Öncelikle “Antik Çağdan Geleceğe Para” isimli bu kitabın gençler arasında yayılmasını arzu ediyorum. Benim de 20 yaşında bir kızım 15 yaşında bir oğlum var. İnsanlığın bugüne nasıl ulaştığını algılayamadan geleceği kucaklayacak nesiller yetiştirmemiz olanaksız görünüyor. Genç okuyucularım parayı öğrendiğini zannederken Bereketli Hilal’de başlayan bir yolculuğa çıkacak ve kitabı bitirdiklerinde tüm yeryüzünü gezerek on bin yıllık yolculuk yapmış olacaklar. Bu serüvenin her okuyucuyu eskisinden daha bilgili daha görgülü daha vizyoner ve analiz gücü yüksek bir insan yapacağını umuyorum.

Bu noktada şunu da belirtmek isterim. Böylesine uzun bir süreci 70 bin kelimeye sığdırmak çok zor oldu. Dolayısıyla sayısız önemli noktayı servet ve devlet kitaplarına sakladım. Eğer onları da yazabilirsem uygarlık tarihinin eksik bıraktığım noktalarını da ele almış ve kafamdaki resmi tamamlamış olacağım. 

Kitabın yazım sürecinde ne gibi ne gibi ön çalışmalar yapıldı? Bu süreç nasıl gelişme gösterdi? Çalışmalarınız sırasında sizi zorlayan bir konu oldu mu?

Son sorudan başlayayım. Zorlanmadığım bir konu olmadı desem yeridir. Hani demiştim ya bu kitap fikri aklıma gelmeden önce kişisel konforuma yönelik bir hayat düşlüyordum. Okumayı, tartışmayı, analiz etmeyi, sorgulamayı, yazmayı, anlatmayı bırakıp kendimi hayatın doğal akışına bırakmayı istiyordum ama olmadı.

İlk yılın sonunda parayı altı form üzerinden yazmaya karar vermiş ve bu kurgu üzerinden ilerlemeye başlamıştım. İkinci yılın sonunda kitap yetmiş bin kelimeydi. Bazen bütün bir hafta sonunu bir paragrafa ayırdığım oluyordu. Üçünü yılın sonunda yine yetmiş bin kelimeydi ama metin farklıydı. Amacım kısa ve anlaşılır bir metin ortaya koymaktı ve asıl zor olan buydu. Çünkü kısa yazmak uzun sürer. Nihayet dördüncü yılın sonunda da aynı kelime sayısındaydı. Altı aylık demlenme sürecinin ardından son okumaları yaparak noktayı koymayı başardık ve kitaptan ayrılabildik. Bu süreçte saha çalışmasına da önem verdim. Uzak Doğu hariç değindiğim her coğrafyayı bizzat gördüm. Türkiye, Amerika ve İngiltere merkez bankalarını ziyaret etme fırsatı buldum. Pek çok koleksiyon, darphane, sergi, müze, galeri ve müzayedelere katıldım. Olağanüstü arkeolojik yörelere seyahat ederek bilim insanlarının çarpıcı fikirlerini dinledim.

Yerli ve yabancı portföy yöneticilerinin engin deneyimlerinden beslendim. İlkel kabile çadırlarına girip Wall Street sokaklarında yürüdüm. Bürokrat, akademisyen ve teknokratlara danıştım. Bu bana çok değer kattı. Umuyorum okuyucuya da yansıtabilmişimdir. Ayrıca geniş bir disiplin yelpazesinden faydalandım. Başta nümismatik olmak üzere tarih, arkeoloji, din, iktisat, finans, sosyoloji, coğrafya, semantik ve edebiyat kürsülerine başvurdum ve hepsini damıtıp keyifle okunacak bir eser ortaya koymayı hayal ettim. Pek çok değerli hocam, arkadaşım ve meslektaşım bana yardım etti. Onların sayesinde bilimin rotasında giderek hem fikirlerimi hem de kalemimi terbiye ettim. Kritik yerleri tartışırken ortaya koydukları uyarı ve öneriler sayesinde yeni sentezlere ulaştım.  İnşallah başarmışımdır.

Paranın bulunuşu insanlık tarihin içerisinde nelere mâl olmuş ve nelere mâl olacaktır?

İnsanı motive eden iki temel duygu vardır: Korku ve sevgi. Bu ikisi doğuştan gelir. Kendi kendimize icat ettiğimiz bir başka duygusal motivasyon kaynağımız ise paradır. Para, dünyanın ortak lisanıdır aslında sadece farkında değiliz. Milyonlarca insanı sabah sıcak yatağından çıkaran patron korkusu veya sevgisinden ziyade para kazanma güdüsüdür. Paranın verdiği motivasyon sayesinde uygarlığı bu seviyelere çıkardık. Pek çok ideoloji, paranın olmadığı bir dünya hayal ediyor. Ama bunu şimdilik başaramadı. Çünkü ürettiklerinizi, ortaya koyduğunuz değerleri ölçmeniz lazım. Bunun için para gerekiyor işte paranın bu işlevine paranın hesap birimi fonksiyonu diyoruz. İnsanlar alın terlerinin karşılığını hastalık veya kötü zamanlar için saklamak ister. İşte bu eyleme paranın tasarruf fonksiyonu diyoruz. İnsanlar kendisinde olmayanı uzlaşarak temin edebilmek için bir değişim aracına gerek duyar. İşte paranın bu vasfına değişim aracı fonksiyonu diyoruz. Kısacası paranın bu işlevlerini yerine getirecek başka bir enstrüman bulduğumuz takdirde paraya gerek kalmayacaktır. Ancak bulamazsak ihtiyaç sebebiyle icat edilmiş paranın varlığını ve uygarlığımızı olumlu veya olumsuz şekillendirme süreci devam edecektir.

Parayı, paranın tarihini anlamak neden önemlidir?

Biliyorsunuz Karl Marx, “Capital”i yazarken 20 yıl uğraşır ve sürekli parasızlık çeker. Annesi bu duruma üzülmektedir. Bir gün Marx’ın yanına gelip kitabını “Bu kadar yıl ‘Capital’i (parayla) yazmaya uğraşacağına keşke para kazanmayı deneseydin.” der. Benzer tecrübeyi ben de yaşadım. Çalışmaya başlarken kenara ayırdığım bütçe yetmedi. Üç kere kredi çekmek zorunda kaldım. Vücuttaki kana benzeyen parayı ve onun hangi aşamalardan geçerek bugüne ulaştığını anlamak demek insanın kendi anatomisini tanımasıyla eş değerdir. Kitabın motto cümlelerinden olan “Para yokken insan vardı fakat insanlık tarihi parayla başladı.” derken bu sorunuza vurgu yapmayı hayal etmiştim. Yani paradan önce insan vardı ama insanlık tarihi yoktu. Dolayısıyla parayı ve onun şekillendirdiği medeniyetleri öğrenmek demek insanlık tarihini öğrenmek demektir. Fakat bu pencereden yazılmış bir çalışma yoktu. Parayı sevebiliriz paradan nefret edebiliriz ama yok sayamayız. Paranın felsefesine sırt çevirmiş koskoca imparatorluklar bile bozuk para gibi harcanmış iken birey olarak paranın tarihine sırt çevirmek modern dünya şartlarında kimseye bir şey kazandırmaz. Aksine paranın yaşamımıza, kültürümüze, dilimize ve belki de en önemlisi alışkanlıklarımıza kattıkları ve aldıklarını anlayabilmek bizlere çok şey kazandıracaktır. İnsanın her gün cebinde gezdirdiği en temel gereksinimleri karşılamak için sahip olmak zorunda olduğu bir nesneyi tanımaması kadar garip bir şey olabilir mi? Ben parayı tanımak için parasız kalmayı göze aldım. Okuyucu olmanın en avantajlı yönü de burası zannediyorum. Özellikle popüler bilim alanında yani uzun bir araştırma ve emek sonunda hazırlanmış bir çalışmayı baskı maliyetine edinerek yüzlerce kitabın damıtılmış hâlini ve binlerce yıllık uygarlık tarihini bir çırpıda öğrenebilme şansına sahipler. Hem de hiç düşünsel acılar çekmeden. Ancak benim bu zararları göze almamı sağlayan saik ise okuyucuyu çektiğim düşünsel acıların bir kısmına ortak etmekti. Dolayısıyla bunu yapabilirsem gurur duyarım. Bu tür popüler bilim kitapların temel hedefi okumaya alışkın olmayan insanları kültürel safa çekebilmektir.

En takdir ettiğiniz, sizi derinden etkileyen yazar veya yazarlar kimlerdir?

Açıkçası son beş yıldır keyifli bir okuma yapamadım. Yani güzel bir yemek hazırlayacağım diye oturup şöyle keyifle bir yemek yiyemedim. Hep aynı yemekle ilgilendim. Sorunuz havada kalmasın diye ise şunu söylemek isterim. Kitap sekiz ana başlıktan oluşuyor. Yararlandığım kaynakları her bölümün sonuna koydum. Bunların her biri benim okuduğum, beslendiğim, beğendiğim eserlerdir. Okuyucularım ilgi alanlarına göre bunlardan yararlanabilirler.

Son zamanlarda okuduğunuz ve beğendiğiniz birkaç kitap ismi verebilir misiniz?

Aylık harcama kalemimim önemli bir kısmı kitaba yönelik. Ancak hep araştırma içinde olduğumdan genellikle kitapların ilgili kısımlarını okuyor ve not alıyorum. En büyük hayalim bu kitabın yoğunluğu bitince kenara ayırdığım birkaç roman ve felsefe kitaplarını baştan sona ve yavaş yavaş okuyabilmek. Uzun süredir böyle bir şey yapamadım. Gülseren Budayıcıoğlu, Tezer Özlü, Buket Uzuner, Mine Urgan’ın eserleri yanı başımda bekleyen onlarca yazardan bazıları.

Bir başucu kitabınız var mı?

Damıtık eserler her zaman başucumdadır. Doğudan Nizamülmülk, “Kelile ve Dimne”; Batı’dan Machiavellie “Prens”, Bacon “Denemeler” gibi. Biyografi okumayı ve yazmayı da çok severim. Temel düzeydeki felsefe okumaları da ilgimi çeker. Popüler bilim alanında yayımlanmış tüm kitaplar ilgi alanıma girer. Pek çoğu başucu kitaplarımdır. Jared Diamond ve öğrencileri gibi. Psikoloji alanındaki eserler de öncelikle kendimizi tanımak için muazzam yardımcı oluyor örneğin Irvin Yalom gibi. Aslında sadece kitap nedir ne değildir veya yazar ne değildir üzerine tartışmak isterim. Ama yeri ve zamanı değil. Belki başka zaman zira literatür çalışmaları bile ülkemizde kitap olarak tanımlanıyor

Son olarak yeni projelerinizle ilgili buradan okuyucularınıza bir müjde verebilecek miyiz?

Şu an hazırlığı devam eden daha doğrusu yıllardır devam eden beş çalışmam var. Bu yılın sonlarına doğru yavaş yavaş tamamlayıp Timaş Yayınlarından çıkacağının müjdesini verebilirim. 2021 yılı başında ise “Servet” kitabına başlamak istiyorum.

Röportaj: Deniz Demirdağ