Somalia 1990'lu yıllarda kaos ve tehlikelerle dolu bir yerdi. Günler yüzünden sokaklar sessizliğe bürünmüştü. Sekiz yaşındaki Mo'nun ailesi tam da bu yüzden iç savaştan kaçarak komsu ülke Cibuti'ye sığınmak zorunda kaldı. Oradan is için İngiltere' ye yerleşen babasının yanına gidip, hayatlarını orada sürdürdüler.
Londra'da yasayan her çocuk gibi Mo'nun da okula gitmesi gerekiyordu. Fakat İngilizce bilmiyordu, ezberlediği yalnızca üç cümle vardı: "Kusura bakmayın!", "Lavabo ne tarafta?" ve "Hadisene be!" Sonuncusu yüzün-den başı sık sık derde giriyordu, hatta bir keresinde bunu söylediği için gözünü morartmışlardı!
Mo, büyüdüğünde futbolcu olmanın hayalini kuruyordu; öyle ki, hayattaki en büyük arzusu tuttuğu takım Arsenal' da oynayabilmekti. Ancak Mo'nun beden eğitimi öğretmeninin dikkatini çeken onun futbol yeteneği değil, inanılmaz derecede iyi bir koşucu olmasıydı. Öğretmeni Bay Watkinson, Mo'nun bu yeteneğinin heba olmasına izin vermeyecekti. Mo on üç yaşındayken ona, "Futbol yerine koşuya odaklanırsan belki bir gün İngiltere adına yarışlara katılabilirsin," dedi.
Ancak Mo inatçıydı. Beden eğitimi öğretmeninin yanlış bir izlenime kapıldığına tüm kalbiyle inanıyordu çünkü o, futbolcu olmak için doğmuştu. Öğretmeni bir gün Mo' ya rüşvet olarak Arsenal forması hediye ettiğinde, Mo, koşuya bir şans vermeye ikna oldu.
Aradan geçen yıllar içinde Mo kendine güvenmeye ve bir gün İngiltere adına yarışabileceğine inanmaya bağladı. Her geçen gün bir öncekinden daha sıkı çalıştı ve yerel ve ülke çapındaki yarışmalara katılarak kendini ispatladı. Bu süre zarfında karşısına çıkan hiçbir engel onu yıldırmadı. Bir keresinde antrenman masraflarını kargılayacak parası çıkmamış, bir keresinde de seyahat etmesi göçmenlik yasalar bahane edilerek yasaklanmıştır. Ancak Mo hayallerinden asla vazgeçmedi ve doğru yoldan ayrılmadı.
Yirmi üç yaşına geldiğinde tıpkı kendisi gibi en iyiyi hedefleyen Kenyalı atletlerle tanıştı ve beraber yasamaya başladılar. Her gün erken yatıyor, iyi besleniyor ve yalnızca fiziksel olarak antrenman yapmakla kalmayıp atletizmle ilgili bilimsel çalışmaları gözden geçiriyorlardı. Beş yıl sonra Mo, dünyanın öbür ucunda, Güney Kore'de Dünya Şampiyonası’na katıldı ve dünyanın en iyi koşucusu unvanını aldı.
Ve öğretmeninin yıllar önce öngördüğü büyük gün gelmişti. Mo, büyüdüğü, sokaklarında koşup oynadığı ülke için yarışacaktı ve İngiltere' yi gururlandırmak için elinden ne geliyorsa yapmaya kararlıydı. Piste çıktığında seksen bin kişi ona tezahürat yapıyor, adını haykırıyordu. Somali' den kaçıp İngiltere’nin güvenli sokaklarına sığınan Mo, o gün ülke-si için iki altın madalya kazandı. Bu, aynı zamanda İngiltere için yeni bir rekordu çünkü erkekler kategorisinde yarışan hiçbir İngiliz atlet, bir Olimpiyat yılında iki altın madalya kazanamamıştı. Dört yıl sonra Rio'daki Olimpiyat Oyunları’na katılan Mo, buradan da yeni rekorlar ve iki altın madalya ile döndü. Artık dünya çapında tanınan ve saygı gören bir atletti.
Rio'da gösterdiği basarinin ardından Mo, koşu pistlerine veda etti ve 2017 yılında emekliliğini duyurdu. Artık maratonlara odaklanmaya karar vermişti.
“Dünyanın En İyi Koşucusu” unvanını tam on kez kazanan Mo Farah, güçlü iradesi, sıkı çalışma disiplini ve azmi ile neler başarılabileceğini tüm dünyaya kanıtladı.
İlginç bilgi:
Mo Farah’ın sekiz yaşındayken ayrılmak zorunda kaldığı, Hasan adında bir ikiz kardeşi vardı. Ailesinin İngiltere'ye taşındığı sıralarda Hasan hastalanmış, bu nedenle uçağa binemeyerek Somali'deki diğer aile üyelerinin yanında kalmıştı. Babası birkaç ay sonra diğer oğlunu da İngiltere’ye götürmek için Somali'ye gittiğinde ailesini bıraktığı yerde bulamadı. Gitmişlerdi. Mo ve babasının, Hasan’ın yerini bulmaları yıllar sürdü. İki kardeş nihayet bir araya geldiklerinde aradan tam on iki yıl geçmişti!
Kaynak: Dünyayı Değiştiren Sıradışı Müslümanlar