Dünyanın en eski üniversitesini kimin kurduğun hiç merak ettiniz mi?”, “Jan Dark dışında bir kadın komutanın varlığından haberdar mısınız?” bu sorular ve daha nicelerinin cevabı, Murat Ülker'in önsözüyle Burhana Islam’ın kaleme aldığı ve göz alıcı illüstrasyonlarla süslenmiş “Dünyayı Değiştiren Sıra Dışı Müslümanlar” kitabında minik okuyucularını bekliyor.
Bangladeş’te doğan ve Newcastle’da yetişen Burhana Islam, ortaokul öğretmenliğinin yanında, çocuk edebiyatı yazarlığı yapıyor. Son kitabı, “Dünyayı Değiştiren Sıra Dışı Müslümanlar” ile dünya tarihine iz bırakmış Müslümanların hayatlarını ilginç bilgiler eşliğinde anlatıyor. “Kim ne derse desin Müslümanlık tarihi zengindir, hatıralarla doludur” diyen Islam, “Dünyayı Değiştiren Sıra Dışı Müslümanlar” kitabını bugüne kadar ders verdiği tüm öğrencileri, yeğenleri, kuzenleri ve kardeşleri için kaleme aldığını söylüyor. Özellikle dünyanın birçok yerinde ayrımcılığa uğrayan genç Müslümanlara ilham olmayı dileyen Islam, “Kendinizi yalnız, dışlanmış ve büsbütün yitik hissettiğinizde, tüm dünyanın size karşı olduğunu düşündüğünüzde bu kitabın sayfalarını karıştırın. Buradaki kahramanlarda kendinizden birer parça bulduğunuzu göreceksiniz” diyor.
Yazarın kitaba dair kaleme aldığı bilgi notunda şu ifadeler yer alıyor:
“Bu hayat hikâyelerini bugüne kadar ders verdiğim tüm öğrencilerim, yeğenlerim, kuzenlerim ve kardeşlerim için kaleme alıyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun aynı dini paylaştığım manevi ailem için kaleme alıyorum. Bu sizin için.
Kendinizi yalnız, dışlanmış veya büsbütün yitik hissettiğinizde, tüm dünyanın size karşı olduğunu, gidecek bir yeriniz, ait olduğunuz bir toprağınız olmadığını düşündüğünüzde bu kitabın sayfalarını karıştırın. Buradaki kahramanlarda kendinizden birer parça bulduğunuzu göreceksiniz.
Kim ne derse desin Müslümanlık tarihi zengindir, hatıralarla doludur. Güçlü liderlerin, büyük düşünürlerin, yetenekli savaşçıların izinden yürüdüğünüzü hiçbir zaman unutmayın. Bizler birer araştırmacı ve kâşifiz. Öğrenci ve öğretmeniz. Savaşan ve inananız ve daha niceleriyiz... Bu yüzden pes edemeyiz. Ne kadar zorlanırsak zorlanalım, umudumuzu kaybedemeyiz. Yolumuza köprüler yerine duvarlar örülse de aramıza sevgi değil nefret tohumları ekilse de hakkımızda yalanlar ve iftiralar ortaya atılsa da bu yoldan dönemeyiz. Müslümanız, Müslümanlığımızdan ödün vermeyeceğiz. Kendimizi her geçen gün geliştirecek ve bu dünyada iz bırakacağız. Unutmayın ki bizler yüceyiz, aklımıza koyduğumuz her şeyi başarabiliriz, bizi kalıplara sokmaya çalışanların kalıplarına sığmayız. İnanın; inanın ki güzel günler çok yakındır.”
Murat Ülker ise “Her kahramandan bir şey öğrenmek” mottosuyla yazdığı önsözde kitabın içeriğine ve yazarının çabasına farklı açılardan dikkat çekiyor:
“Burhana İslam Bangladeş'te doğmuş, Newcastle'da yetişmiş, Newcastle Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okumuş, şu an Manchester'ın bir banliyösünde yaşayan bir ortaokul öğretmeni. Aynı zamanda yazarlık yapıyor. Burhana İslam dünyaya iz bırakmış Müslümanların öykülerini ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin anlayacağı dilde kaleme almış, bu öyküler resimlenmiş ve ortaya gençlerin yararlanacağı, ilham alacağı çok güzel bir eser ortaya çıkmış. Bu eser şu an İngiltere'de kendi kategorisinde çok satan kitaplar arasında yer alıyor. Ayrıca İngilizce öğrenen yabancı öğrenciler için de özel bir baskısı kaynak kitap olarak kullanılıyor. Belirtmeden geçmeyeyim, içeride anlatılan birçok öyküyü bilmeme rağmen Burhana İslam'ın anlatımıyla yeni şeyler öğrendim, bir çizgi roman gibi severek okudum.
Burhana İslam içinde büyüdüğü ve yaşadığı çevrenin de etkisiyle yazar notunda, "Kendinizi yalnız, dışlanmış veya büsbütün yitik hissettiğinizde, tüm dünyanın size karşı olduğunu, gidecek bir yeriniz, ait olduğunuz bir toprağınız olmadığını düşündüğünüzde bu kitabın sayfalarını karıştırın. Buradaki kahramanlarda kendinizden birer parça bulduğunuzu göreceksiniz," diyor.
Biz çocukken ilkokulda Andımız'ı okuyarak, gençliğimizde ise mahalle baskısıyla büyüdük. Müslüman gençlik başarılı, güçlü, zengin olmalı diye yetiştirildik. Sonra büyüyünce çeşitliliğin (diversity) bir erdem olduğunu, İslam'da zenginliğin ve güç sahibi olmanın zor bir sınav olduğunu, başarının ise hazmedilmesi gerektiğini anladık. Evet, tarihteki kahramanların hiçbiri kahraman olma arzusu ve planıyla yaşamadı. Onlar iyi insan olup düzgün davrandıkları için Allah onlara iman bahşetti ve başardılar. Tabii ki her işin aslını sadece Allah bilir, hepimiz hakkında hüküm verecek olan sadece O'dur.
Biz elimizdekilerin, sahip olduklarımızın kıymetini iyi bilmeli ve geçmişimizi, kahramanlarımızı iyi tanıyarak ama geçmişe de takılmadan kendimizi her gün geliştirmeliyiz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin hedefi bu dünyada iz bırakmak olmalı. Bu nedenle onlara ilham verecek, onların dilinde, onların anlayacağı şekilde eserler üretmek çok önemli. İlginç bir şekilde Müslümanların bilimde, sanatta, keşifte, icatta geri kaldıkları, bu sebeple bundan sonra da geri kalacakları düşünülüyor. Bu tamamen önyargı, yazarın da dediği gibi Müslümanları bir kalıba sokmaya çalışan yanlış iletişimin eseri. Aslında bilimin, sanatın, keşfin, icadın Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi yoktur. Biz çalışmalı, üretmeli, keşfetmeli, gelişmeli ve bunu "salih amel" için yaptığımızı aklımızdan çıkarmamalıyız. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu kitapta yer alan insanların hiçbiri biz Müslümanız, bizi bu yüzden takdir edecekler diye bu başarıları elde etmedi. Ama elde ettikleri başarılar karşısında insanlar onlara "dünyayı değiştiren sıra dışı Müslümanlar" diyor. Yapacağımız onlar gibi davranmak. Dinine iline, ırkına bakmadan her başarıdan, her kahramandan bir şey öğrenmek ve çok çalışmak, geleceğin gençlerine örnek olacağımızı unutmamak. Daha sonra bizi de "dünyayı değiştiren sıra dışı Müslüman" diye hatırlarlarsa ne âlâ!”
Zengin bir portre çeşitliliğiyle minik okuyuculara sunulan kitabın çevirisi Beste Naz Yıldız’a ait. Aynı zamanda birbirinden yetenekli altı çizer; Reya Ahmed, Deema Alawa, Nabi H. Ali, Saffa Khan, Aaliya Jaleel ve Aghnia Mardiyah bu sıra dışı Müslümanları rengarenk bir tasvirle çocuklarla buluşturuyor. Tüm dünyada Müslüman çocuklara ilham olan kitap, Türkiye’de The Kitap Yayınları arasından çıktı. Birbirinden değerli 30 Müslüman ismin, ilham verici başarı hikâyelerini çocukların dünyasına sunan Burhana Islam, Muhammed Ali Clay’in hayatına müstakil bir yer ayırmış.
İşte kitabın Muhammed Ali’nin yaşam hikâyesini konu edinen kısmından önemli bir pasaj:
MUHAMMED ALİ
1950 yıllarında ABD'nin Kentucky eyaletinin Louisville kentinde Cassius Clay adında hayat dolu bir çocuk yaşardı. Amerika'nın hemen hemen her yerinde olduğu gibi Louisville'de de hayat siyahiler için kolay değildi. O dönemde siyahiler ile beyazlar ayrı yaşar, ayrı okullara gider, ayrı yerlerden alışveriş yapar, ayrı restoranlarda yemek yer; hatta ayrı musluktan su içerdi. Kanunlarla da desteklenen bu düzene ırk ayrımı adı veriliyordu.
Hristiyan bir ailede yetişen Cassius'a tüm insanların eşit olduğu öğretilmişti, bu yüzden beyazların gölgesinde yaşamanın yarattığı adaletsizliğin farkındaydı. Üstelik böyle düşünen yalnızca kendisi değildi. On iki yaşına geldiğinde tıpkı kendisi gibi düşünen başkalarının da olduğunu fark etti ve kısa sürede kendine hayatının gidişatını baştan aşağı değiştirecek, yepyeni bir yol çizdi.
Bir gün Cassius annesinin ve babasının ona doğum gününde hediye ettiği kırmızı bisikletiyle Colombia Township Auditorium adında tarihi bir konferans salonuna doğru ilerliyordu. Söylentilere göre orada düzenlenen bir etkinlikte çeşitli ikramlar dağıtılacaktı. Bunu duyan Cassius büyük bir heyecanla toplantı salonunun yolunu tutmuştu. Ancak akşamüstü konferans salonundan çıkıp eve gitmek için yola koyulacağı sırada bisikletinin bıraktığı yerde olmadığını fark etti. Tek eğlencesi ve mutluluk kaynağı elinden alınmıştı! Küplere binen Cassius hemen en yakın polis merkezine gitti. Amacı bisikletini çalanlarla ödeşmekti. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da polis memuru Joe Martin'e bisikletini çalan çocukları nasıl "pataklayacağını" anlatıyordu.
Cassius'un dövüşçü ruhunu fark eden polis memuru ona boks yapmayı öğrenmesini tavsiye etti. Bunun için bir spor salonuna yazılması gerekecekti. Ne tesadüf ki Memur Martin'in kendine ait bir spor salonu vardı, üstelik burada Cassius gibi gençlere antrenman yaptırıyordu. Beyaz tenli polis memuru, Cassius'un ten rengine aldırmadan onu antrenman yapması için spor salonuna davet etti. Gözyaşlarının yerini mutluluk alan Cassius, memnuniyetle bu teklifi kabul etti.
Cassius o günden sonra iyi bir boksör olabilmek için tüm gücüyle çalıştı. Her gün spor salonuna gitti, kendini geliştirmek için uğraştı. Bacaklarını güçlendirmek için saatlerce ip atladı, kollarını güçlendirmek için ağır kum torbalarını yumrukladı ve reflekslerini geliştirmek için aynadaki yansımasıyla dövüştü. Her sabah 5'te uyanıyor ve mahallesinde siyahilerin kullanmasına izin verilen parkta koşuya çıkıyordu. Cassius'un hayatı yoluna girdikçe genç boksör geleceğe daha umutlu bakıyordu.
On sekiz yaşına geldiğinde katıldığı hemen hemen her amatör maçı kazanacak kadar iyi bir boksör olduğunu kanıtlamıştı; ancak artık ufkunu genişletme zamanı gelmişti. Olimpiyat elemelerine katılacak takımlar için San Francisco'da düzenlenecek seçmelere Cassius ve o sıralar hâlâ antrenörlüğünü yapan Joe'nun uçakla gitmesi gerekiyordu. Cassius hiç istemeyerek de olsa uçağa bindi. Uçak yolculuğundan korkuyordu fakat kariyerinin dönüm noktası olacağını bildiği bu fırsatı da kaçırmak istemiyordu. Sakin başlayan yolculuk, dışarıda kopan şiddetli fırtınayla bir anda kâbusa dönüştü Üstelik pilotun bulutların arasından geçmekten başka çaresi yoktu! Cassius, sımsıkı tutunarak koltuğuna gömüldü. Midesi bulanıyordu. Bildiği tüm duaları okumaya başladı. Çaresizce gözlerini kapatıp uçağın inmesini ve yolculuğun sona ermesini bekledi.
Zorlu bir yolculuğun ardından San Francisco'ya varan Cassius, Olimpiyat elemelerini başarıyla geçerek takıma kabul edilse de hemen o gün uçak biletlerini iade ederek yerine tren bileti satın aldı ve Olimpiyat şampiyonu olma hayallerini rafa kaldırdı. Olimpiyatların yapılacağı yer olan Roma'ya gemi ile ulaşım yoktu ve Cassius da hayatı boyunca bir daha asla uçağa binmeyeceğine yemin etmişti. Antrenörü Joe, o uçağa binerse Cassius'un hayatının kökten değişeceğini biliyordu. Bu nedenle onu karşısına aldı ve ona hayatın risklerle dolu olduğunu anlattı. Joe, Cassius'un ringlerin bir numaralı ismi olarak tüm dünyaya nam salacak ve gelmiş geçmiş en iyi boksör unvanını alacak bir potansiyele sahip olduğunun farkındaydı. Fakat bunun gerçekleşmesi için uçak fobisini yenmesi gerekiyordu. Cassius nihayet uçağa binmeyi kabul etti ve göze aldığı bu riskin karşılığını Roma'da fazlasıyla aldı. Karşısına çıkan tüm rakiplerini hezimete uğrattı ve henüz on sekiz yaşında Olimpiyat şampiyonu olarak eve altın madalya ile döndü.
Ringlerde ne kadar başarılı olursa olsun Cassius içinde bir şeylerin eksikliğini hissediyordu. Bir gün Muhammad Speaks isimli gazete satan bir adamla karşılaştı. Adamın anlattıkları ilgisini çekmişti. Yıllarca bazı manevi soruların yanıtını aramıştı, derken içinde bir yerlerde nihayet taşların yerine oturduğunu hissetti.
"Cassius Clay benim köle adım," dedi ve o gün Muhammed Ali olarak yeniden doğdu. Yeni adının özgürlüğü temsil ettiğine, Tanrı'nın sevdiği bir ad olduğuna inanıyordu ve insanların ona bu adla hitap etmelerini istiyordu. Gazete satıcısıyla karşılaştığı o an, Ali'nin İslamiyet yolundaki ilk adımı atmasına vesile olmuş ve bugün tüm dünyanın hayran olduğu bir insan hâline gelmesine katkı sağlamıştı.
Yıllar geçtikçe Ali hem ringde hem de ring dışında sergilediği küstah tavırlarıyla tanınır oldu. Nihayet Ağır Sıklet Şampiyonu unvanını kazanıp altın kemeri beline takmayı başaran boksör, ününü ve servetini siyahilerin haklarını savunmaya ve inancının öğretilerini yaymaya adadı. 1967'de, Vietnam'da patlak veren savaşın haberi yayılmaya başladığında ABD ordusu Ali'nin kapısını çaldı. Ali işte o anda kariyerinin en cesur hamlelerinden birini yaptı ve prensiplerinden ödün vermeyerek kendi inançlarını savundu. Boks eldivenlerini çıkararak savaşmayı reddetti. Şampiyon boksörün bu kararı toplumda büyük bir yankı uyandırdı. Hayranları, onun bu kararını destekleyenler ve desteklemeyenler olarak ikiye ayrıldı. Üç yıldan uzun bir süre boyunca ringe ayak basmayan Ali'yi diğer boksörlerden ayıran, eylemleri ve bir şeyleri değiştirmek için sergilediği azimli tavrıydı. Bugün, ölümünden yıllar sonra bile yeteneği, kararlılığı ve gelecek kuşaklara bıraktığı mirası ile spor tarihinin gelmiş geçmiş en büyük idollerinden biridir.
İlginç Bilgi:
Muhammed Ali'nin adı uçak fobisine rağmen, memleketindeki bir havaalanına verildi. Eski adı Louisville Uluslararası Havalimanı olan havalimanı bugün Louisville Muhammed Ali Uluslararası Havalimanı adıyla biliniyor.