Ok ve yay dünyanın en eski, Türklerin de kadim silahları. Hunlardan Göktürklere, Göktürklerden Selçuklulara, Selçuklulardan Osmanlı'ya miras kalan okçuluk, Türk boylarının tarih sahnesindeki başarısında önemli paya sahip.
Yaklaşık 5 bin yıllık geçmişe sahip ata sporu okçuluğun en önemli adresi ise son 550 yıl boyunca “Okçular Tekkesi” oldu. Tekke halen Okçular Vakfı bünyesinde “Okmeydanı Atıcılık ve Okçuluk Spor Kulübü” ismiyle ata sporuna hizmet veriyor. Açık olimpik ok atma sahası, 60 metrekarelik kapalı ok atma ve idman sahasıyla geleneksel ve modern okçuluk eğitimleri veriyor.
Fatih Sultan Mehmet'in okçulara vakfettiği bölgede oğlu Sultan 2. Bayezid tarafından inşa edilen, tarihin kemankeşler, günümüzünse okçular olarak andığı tekke yükseliyor.
550 yıl sonra yeniden faaliyette
Tekke ve alan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Beşiktaş Belediyesi ve Mimar Sinan Genim tarafından aslına sadık kalınarak yeniden inşa edildi. 550 yıllık tekkenin açılışı da, 29 Mayıs 2013’te İstanbul’un Fethi’nin 560. yıldönümünde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın da katıldığı bir törenle açıldı.
Tekke ile ilgili soruları cevaplayan Okçular Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Ali Yıldız, 1453 yılından itibaren bu alanda okçuluk eğitimi verildiğini söyledi. Yıldız, "Burası dünyanın okçuluğa tahsis edilmiş en eski tesisi. Okçular Vakfı olarak burada, medeniyetimizden ve inancımızdan beslenen bu sporu geleceğe taşıma gayretleri içerisindeyiz. Okçuluğu milletimize ve gençlere sevdirmek ve tanıtmak, bunun yanında da geleneksel Osmanlı okçuluğunu devam ettirmek amacındayız. Diğer taraftansa dünya ve olimpiyat şampiyonları yetiştirmek istiyoruz" diye konuştu.
350 sporcu milli takıma hazırlanıyor
Bu arada, 9 aydır eğitimlerine aralıksız devam eden kulüp, modern okçulukta Türkiye 2.’sini yetiştirdi. Bugüne kadar 2 bin öğrencinin eğitim gördüğü tekkede, yaklaşık 350 sporcu milli takıma hazırlanıyor.
Okçular Vakfı Spor Kulübü Başantrenörü Ali Vatansever, 2016 Olimpiyatları’na hazırlandıklarını ve ellerinden geleni yaparak 2020 Olimpiyatları’ndan şampiyonlukla dönmeyi hedeflediklerini söyledi. Ali Vatansever, "Ecdadımızın bize vermiş olduğu mirası devam ettirmekteyiz. Atalarımızın bu konuda ne kadar iyi olduğunu, hatta bir numara olduklarını göstermek istiyoruz" dedi.
Hünkâr kasrı, mescit, kütüphane
Dünyanın en eski okçuluk kulübünde, geleneksel okçuluk eğitimiyle tarih de yaşatılıyor. 5 bin metrekarelik bir alanı kaplayan Okçular Tekkesi, içerisinde Hünkâr kasrı, müze, kütüphane gibi bölümler barındırıyor. 5 ana bölüme sahip tekkede mescit ve 200 kişilik konferans salonu da bulunuyor.
2 bin 500'den fazla kitabı okuyucuyla buluşturan Okçular Tekkesi kütüphanesinde, ok ve okçuluk kitaplarının yanı sıra, edebiyat ve İstanbul hakkında yazılan eserler de var. Okçular Tekkesi’nin en dikkat çeken bölümlerinden biri müze bölümü. Yakın tarihte Topkapı Sarayı'ndan getirilmesi planlanan ok ve okçuluk malzemelerinin sergileneceği müzede bugün, "Tekkeden Müzeye, Dervişin Çeyizi" adlı bir özel koleksiyon bulunuyor.
29 Mayıs’ta “Fetih Kupası” yapılacak
Bilal Sütçü'nün özel koleksiyonunda, tekke ve zaviyelerin kapanmasından sonra geride kalan dervişlerin giysileri, zikirlerde kullandıkları aksesuarlar ve ritim aletleri de kulüpte sergileniyor. Tarihi yaşatan kulüp 29 Mayıs'ta ise, 30 farklı ülkeden 100'den fazla sporcunun katılacağı Fetih Kupası'na hazırlanıyor.
İngilizlerden 100 yıl önce kuruldu
Şafak Tavkul, ecdadı gibi 33 yıldır okçulukla uğraşıyor. İngilizlerin, Osmanlıdan yüz yıl sonra okçuluk kulübü kurduğunu söyleyen Tavkul, "Buna rağmen İngilizlerin kurduğu kulüp, ilk okçuluk kulübü olarak biliniyor. Hâlbuki biz 100 sene önce eğitim vermeye başlamışız" dedi.
Okçular Tekkesi'nin bir dönem yalnızlığa terk edildikten sonra yeniden faaliyete geçmesinin, 2. Mahmud döneminde gerçekleştiğini vurgulayan Tavkul, Sultan 2. Mahmud'un okçuluğa merak saldıktan sonra 3 yılını okçuluğuna ayırdığını ve çok ciddi rekorları olduğunu belirtti.
Sultan 2. Mahmud’un 825 metrelik rekoru var
Şafak Tavkul şöyle konuştu: "825 metre gibi bir mesafeye ok atmış ki, çok ciddi bir rekordur. Sultan 2. Mahmud'un attığı okun menzil taşı, Okmeydanı Namazgâhı’nın hemen arkasındaki apartmana yapışık olarak duruyor. Elimizdeki menzil taşlarının en önemlilerindendir.
Padişah tekkeye geldiği zaman sıradan biri oluyor. Orada sözü geçen tek kişi, tekkenin şeyh efendisi. Yani sosyal sınıfların gidip geldiği bir yer. Tekkeden içeri girdiği anda artık padişah da, sadrazam da herkes eşit. O tür bir eğitim alıyorlar. Ben, padişahların da diğer dervişler gibi orada kaldığını sanmıyorum ama belli ki bir tekke edebi içinde orada o eğitimi almışlar.”
540 metre atmadan icazet yok
Günümüzdeki okçuluk eğitimi ve faaliyetlerin geçmişe nazaran çok zayıf olduğunu söyleyen Tavkul, "Biz şu an ki becerimiz ve okçuluğumuzla eskiden olsa tekkenin kapısından bile geçirilmeyecek bir insanlarınız. Tekkeden icazet alabilmek için yaklaşık 540 metre mesafeye ok atmak gerekiyor" diye konuştu.
Okçuluğun altın çağını Osmanlı döneminde yaşadığını kaydeden Tavkul, okçuluk tekniğinin Osmanlıyla birlikte ciddi bir gelişme yaşadığını vurguladı. Tavkul konuşmasını söyle sürdürdü:
“Okçuluğun altın çağı Osmanlı'da. Osmanlı'ya gelene kadar ciddi bir teknik ilerleme yok. Osmanlı'ya geldikten sonra ise kısa sürede çok ciddi bir yol kat edilmiş. Bu yaylar, hem güç olarak hem işçilik olarak ve yayların kalitesi olarak daha ileri olmuş. Osmanlı'da teknik üstünlük bir Avrupa ülkesinden daha iyi durumdaymış. Mesela bir Avrupalının yayı 200 metre atarken, bir Osmanlı yayı 600 metreye kadar atabiliyor.
Osmanlı askeri, dakikada 30 ok atabiliyordu
Bunun yanı sıra çok da hızlı ok atabiliyor Osmanlı askeri. Dakikada 30 oka kadar attıklarında dair rivayetler var. Düşünün 10 bin okçu dakikada 30 ok atsa, 30 bin ok demektir. Karşınızda koca bir ordu olsa bile hezimete uğrayacaktır. Burada hem teknik üstünlük, hem de kullanılan malzemenin kalitesi ön plana çıkıyor."
Oklar, ciddi sanat eserleriydi
Osmanlı oklarının büyük bir sanat eseri de olduğunu söyleyen Tavkul, okların üzerinde tezhip ve altın varaklarla süslendiğini ifade etti. 33 yılını okçuluğa veren Tavkul şu ifadeleri kullandı: "Osmanlı okları aslında sanat eseri. Şuan Avrupa'da bizim oklarımız müzelerde sergileniyor. Hemen hemen her birinde çok iyi bir tezhip çalışması var. Altın varaklarla ve çiçeklerle süslenmiş. Çok ciddi sanat işçiliği olan bir sanat eserleri bu oklar.
Kıyıp atılabilecek şeyler değil, çünkü geri bulma şansınız olmayan bir şey biliyorsunuz. Çünkü savaşta geriye toplama şansınız da yok. Bu oklar Osmanlı'nın insan yaklaşımını da gösteriyor bence. İnsan değerli bir varlık ve onu öldürürken bile değerli bir şeyle öldürüyor.”
"Attığında sen atmadın, Allah attı!"
“Kemankeş sırrı” olarak ifade edilen bir kavram da olduğunu bildiren Şafak Tavkul, bu sırrın kaynağının Kur'an-ı Kerim'deki Enfal Suresi’nin bir ayetine dayandığını vurguladı. Tavkul şu ifadeleri kullandı: "Enfal Suresi’ndeki bir ayet, “kemankeş sırrı” diye ifade edilir. O ayette Allah, Sevgili Peygamberimize hitaben, "Attığın zaman sen atmadın, Allah attı!" der. Yani mesele şudur: Siz oku çeker atarsınız, ama onun kime gideceğine Allah karar verir. Okçular bu inançla attıkları için "Ya Hakk" diyerek atıyorlar.”
Okçuluğu yeniden canlandırmak istiyoruz
Okçular Tekkesi'nde faaliyet gösteren Atıcılık ve Okçuluk Spor Kulübü eğitmenlerinden Adnan Mehel de, 5 bin yıllık bir tarihe sahip olan ata sporu okçuluk sporunu yeniden canlandırmak istediklerini söyledi. Adnan Mehel, "Bu folklorik bir zenginlik ve aynı zamanda bir miras. İstanbul'da 2 kulüp var ciddi manada okçuluk eğitimi veren. Türkiye'de ise bir kaç grup var. Geleneksel okçuluğu günümüz insanına anlatmaya, medeniyetimizin bir parçası olan bu sporu bugüne taşımaya çalışıyoruz" dedi.
İlk eğitim 3 ay sürüyor
Tekkede, oksuz olarak kepaze (gevşek yay) talimleri ile başlayan eğitim 3 ay sürüyor ve putaya yapılan atışlarla devam ediyor. Okçu yüzüğü zingirin başparmağa takılmasıyla atışlar kolaylaşıyor ve atışın püf noktaları öğrencilere anlatılıyor.
Değişik mesafelerden veya savaş teknikleri ile çömelerek, ayakta ve yerde geriye doğru yapılan atışlar da eğitimler arasında. Çalışmaların mutlaka bir eğitmen eşliğinde gerçekleştiği Okçular Tekkesi'nde, menzil atışı ve siper kullanımı da öğretiliyor.
Adnan Mehel, Osmanlı okçuluğunun daha çok süvariye yönelik olduğunu vurguladı. Mehel konuşmasına şöyle devam etti: "Bizim okçuluğumuz daha çok at üzerindedir. Bu sebeple oku başparmakla kullanırız. Başparmakla oku sabitlemek mümkündür. 3 parmak arasında oku tutan herhangi bir mekanizma yoktur.
"At üzerinde ok atabilmek zor iş"
Parmaklar oku zapt edememişse, at üzerinde, savaşın hengâmesinde de oku taşımak mümkün olmaz ve düzgün bir atış gerçekleştirilemez. Başparmak atışı için atalarımız bir alet bulmuşlar. Adına ‘zingir’ ve ‘şası’ diyoruz. ‘Okçu yüzüğü’ de diyebiliriz. Hem çok güç güçlü yaylar çekilebiliyor ve oku sabitleme imkânına sahip olunabiliyor."
Okçuların savaşlarda büyük faydalar sağladığına değinen Adnan Mehel, "Savaş meydanlarında çok az nüfuslarına rağmen, kendilerinden 20 misli daha kuvvetli olan düşmanlarını yenme başarısını göstermişler. Buna verilebilecek birçok örnek var. Genellikle verdiğimiz örnek Malazgirt'tir. Birçok savaşı benzer şartlara rağmen kazanmışız. 2. Kosova Savaşı okçuların başarısıyla kazandığımız bir başarıdır. Hatta tarih kitapları şöyle der, ‘Yetiştirilen 12 bin okçu sayesinde, bir kaç saat içerisinde savaş meydanını düşmanına dar eden ordu’” ifadelerini kullandı.
Peygamberimiz okçuları övmüştür
Osmanlı döneminde altın çağını yaşayan okçuluğun, İslamiyet açısından da önemi büyük. Savaş taliminin bizzat Hz. Peygamber tarafından emredildiğini, okçuluk ve okçular hakkında hadis-i şerifler olduğunu söyleyen Mehel konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Okçu geleneğine göre burası cennetten bir bahçe. Bu şekilde nitelememizin sebebi ise şudur: Okun atıldığı yerle düştüğü yer arasının cennet bahçesi olduğuna dair Peygamber Efendimizin hadis-i şerifleri var. Bu sebeple ok meydanları, dolayısıyla savaş meydanları kutsal alanlardır. Namazgâh görüyorsunuz. Burası sadece okçuluk sporunun yapıldığı bir yer değil. Toplu ibadetlerin de eda edildiği bir yer."
3 farklı yeniçeri kaftanı
“Ya Hakk”, diyerek putayı (talaş yahut pamuk çekirdeği ile doldurulmuş deri torbadan hedef) vurmak için yarışan öğrencilerin, yeniçerilerden esinlenerek hazırlanan kostümleri de göz dolduruyor. Giydikleri kıyafetlerin yeniçeri kaftanı olduğunu söyleyen Adnan Mehel, Osmanlı döneminde kullanılan 3 farklı kaftan olduğunu belirtti.
550 yıllık Okçular Tekkesi 5 bin yıllık tarihe sahip okçuluk sporunu, Okmeydanı Atıcılık ve Okçuluk Spor Kulübü olarak yaşatmaya devam ediyor.
Vakfiyede yapılaşma yasağı var
Tekkenin restorasyon projesinde büyük emekleri geçen Mimar Sinan Genim de, tekkenin bulunduğu bölgede İstanbul'un fethinden itibaren ok talimleri yapıldığını hatırlattı. 2. Bayezid Han döneminde de bu alana bir tekke inşa edildiğini kaydeden Genim, şunları söyledi: "Bu bölge, İstanbul'un fethinden itibaren, ok talimleri için kullanılan bir alan.
2. Beyazid Han döneminde buraya bir tekke yapılıyor. O dönemki adıyla ‘tiredazlar’ yani okçular bu alanda ok atışları yapıyorlar. Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesinde de bu bölge geçiyor. Burada herhangi bir şekilde yapılaşmaya izin verilmemesi, hatta hayvan bile otlatılmaması yönünde hükümler var."
Bayramlaşmalar da burada yapılırdı
Tarihi kaynaklarda, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında Okmeydanı'na ordugâh kurdurduğu ve Haliç’e indirilen gemilerin burada inşa edildiğine dair bilgilere rastlanıyor. Bölge fetih sonrası bayramlaşmaların yapıldığı ve ganimetlerin dağıtıldığı yer olarak da rivayet ediliyor. Sultan 2. Bayezid tahta geçince babasının vakfettiği bölgeyi adına tescil ettiriyor.
Okçular tekkesinin inşası ise, 15. yüzyıl sonları ile 16. yüzyıl başlarına uzanıyor. Tekkeler, tarihte sadece tarikat mensupların toplanma yeri değil kimi sporların yapıldığı, sanatların icra edildiği alanlardı. Her sene hıdrellez günü 6 Mayıs’tan başlayarak Okçular Tekkesi'nde altı ay boyunca haftada iki gün ok talimi gerçekleştirilirdi.
Bir okçuyu “Okmeydanı”na almak, ok atma izni vermek veya alandan ihraç etmek, tekke şeyhinin iznine bağlıydı. Tekkenin ünlü şeyhlerinden biri de Hattat Şeyh Hamdullah'dı.
Tekke şeyhi Hamdullah Efendi
Sinan Genim, Hattat Şeyh Hamdullah Efendi’nin hat sanatında büyük bir ekol olduğunu ve Okçular Tekkesi'nin en iyi ok atanı olduğunu söyledi. Genim şöyle konuştu: "Hazirede Şeyh Hamdullah Efendi’nin mezar taşını gördük, 1505 tarihli. Şeyh Hamdullah Efendi, Türk hat sanatı için de müthiş ekol yaratan inanılmaz bir büyük zattır.
Aynı zamanda bu Okçular Dergâhı’nın şeyhi ve dergâhın en iyi ok atan şahıslarından biri. O dönemin okçuluk üstadı ve müthiş bir hattat. Tekke zaman içinde değişime uğramış ve 2. Mahmud döneminde geniş çaplı bir tadilata alınmış."
Okmeydanı Namazgâhı da onarılıyor
1925 ve 1930'lardan birkaç fotoğrafın ve 1820'de Lavenayn'ın bir çiziminden ve 1620'lerde yazılan Vehbi'nin “Surname” adlı eserinden hareketle, tekkenin tadilata alındığını söyleyen Genim, bu materyallerden detaylı bir bilgi elde edemeseler de, mevcut atmosferi korumaya çalıştıklarını ifade etti.
Okçular Tekkesi'nin tadilatı sırasında “Okmeydanı Namazgâhı” da onarıldı. Namazgâhın, İstanbul'un fethinden hemen sonra inşa edilen bir yapı olduğunu söyleyen mimar Sinan Genim, "İstanbul'daki en eski yapılardan bir tanesi Okmeydanı Namazgâhı. 1453'ten hemen sonra yapılmış. Uzun dönem kendi haline bırakılmış. 1940'tan sonra öyle bir haldeydi ki, alttaki taşları yanmış, etrafında bir kaç kere yangın çıkmış. Büyük bir kısmının tadilatı tamamlandı" şeklinde konuştu.
Eda Sinem Bakioğlu yazdı