Yayın dünyası alttan alta gelen bir dalga olarak e-kitabı konuşuyor, tartışıyor. Acaba yayılacak mı? Eski kitaplar tahtını kaybeder mi? Türkiye için istatistikler, durumun basılı kitap açısından çok da korkulacak düzeyde olmadığını söylüyor. Zaten bu nedenle bu tartışmaların da bir kısmı ithal nitelik taşıyor diyebiliriz. Ama burası, bizim ilgilenmeyeceğimiz kısım.

Şimdilik elimizde idefix.com ve babil.com gibi bu işe yatırım yapan firmalar mevcut. Kısa bir araştırmada, idefix’in bir dönem genel müdürlüğünü yapmış Mehmet İnhan ve babil.com'un kurucusu Mehmet Ali Çalışkan isimlerinin Türkiye’de e-kitap denilince öne çıkan isimler olduğunu görebilirsiniz. M.Ali Çalışkan, Babil ve Calibro markalarını halen idare ediyor, Mehmet İnhan ise idefix’den sonra insanların online olarak kitaplarını yayınlayabileceği bir platform olan publitory.com'u kurdu. Bu platform halen beta olarak işlemekte. Biz tartışmanın isimlerini ve öncülerini saysak çok büyük çoğunluk halen normal kitaplarını almaya devam ediyor.

Fakat halen çok yaygınlaşmamış olsa da bugün e-kitap meselesini geçmişe göre daha fazla konuşuyor olmamızın ve bundan sonra da muhtemelen çok daha fazla konuşacak olmamızın bazı nedenleri var. Bunlardan bir tanesi daha sosyal, diğeri ise sektörün geçirdiği bir dönüşüm ile ilgili.

Ekranlara alıştık artık…

Sosyal olan dönüşümden başlayalım; internet+ bilgisayar+ akıllı telefon üçlüsüne olan bağımlılığımızın son birkaç senede fersah fersah artması... Bundan 20-30-40 sene evvel, Türkiye’de tek kanal var iken, ABD’de herkesin evinde televizyon olduğu dönemlerde TV’nin yararlı mı zararlı mı olduğu tartışılmış ve çok kısa bir süre sonra insanların, vakitlerinin çok büyük bir kısmını ekran başında geçirmesi vaka-i adiyeden olmuştu. Fakat normal olarak bu sürece sonradan dahil olan ama aradaki farkı, çalışkanlığı ile kapatmayı bilen Türkiye vatandaşları, 1990’larda bol bol televizyon aldı, sonrasında bilgisayarlar aldı, internetler aldı ve 2010’lu yıllarda da çılgınlar gibi akıllı telefonlar aldı.

Geçen bu 20 senede hayatlarımızın daha çok ekran başına kilitlendiğini söyleyebiliz. Televizyon izliyoruz, işimiz varsa bilgisayarda yapıyoruz, bunun dışındaki pek çok ihtiyacımızı ise telefondan karşılıyoruz. Yani artık hayatlarımız tam manasıyla ekran başında geçmekte. Bıraktım bir kitabı okuyup- okumamayı, bir yerde rastlamadığımız sürece gazete alıp okuma alışkanlığımızı da iyiden iyiye kaybettik, kaybetmekteyiz. Bu durum yeni nesil için çok daha vahim bir gerçek olarak karşımızda durmakta. Yeni yetişen çocukların alışkanlıklarına dair ufak fakat çarpıcı bir örneğini videodan izleyebilirsiniz:

Tabi bu, biraz abartılı bir örnek olsa da, bu bebeğin ciddi ciddi kitaplar okuma yaşına geldiğinde basılı kitap yerine bilgisayarı ya da e-kitap okuyucuyu seçeceğini düşünmemiz normaldir.

Temelde durum şu aslında, biz kitabı kağıttan okumayı sevsek de, dünyamızda kağıda o kadar az yer kaldı ki, kağıda bakma alışkanlığımızı günden güne kaybediyoruz. Ve daha çok sevsek de, aramıza mesafe giriyor. Bu durumun bizi zaman içinde tamamen kağıttan uzaklaştıracağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Masaüstü yayıncılık

Sektörün içindekiler daha yakinen bilecektir, 1980’lerin ortalarından itibaren bilgisayarlar yaygınlaşmaya başladıkça yayıncılık da daha bir kolaylaştı. Oradan oraya koşturmadan, tek bilgisayarda işler halledilme yoluna girdi. Biraz yavaştı, biraz hantal işliyordu, kimse tam olarak ne ile karşılaşacağını bilmiyordu, baskı sistemleri buna tam müsait değildi, vs. ama bilgisayarların kolaylığı yavaş yavaş anlaşılmaya başlanıyordu ve bilgisayarlar yaygınlaşıyordu.

1990’ların ortalarından itibaren tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bilgisayarlar büyük bir hızla yaygınlaşmaya başladı. İnternet kullanılmaya başlandı ve matbaacılık ile ilgili aletlerde ciddi bir değişim zaman içinde kendini kabul ettirdi. Tüm yayınevleri bilgisayara geçince, matbaa makineleri de elden geçti, değişti, gelişti. Bunun masrafını ve yükünü çeken bilir muhakkak ama 1980 sonrasında, aşağı yukarı 20 sene içinde ciddi bir dönüşüm geçirildiğini de inkar edemeyiz. Bu değişimi anlamak için bundan 20 sene önce sektörün vazgeçilmezi konumundaki bazı meslekleri ve aletleri hatırlatalım: Klişeci, dizgici, linotip, entertip, vs... Bugün bu aletler ve ustalar eski önemlerini kaybettiler, benim hiç görmediğim bazıları ise tamamiyle yok oldular. Bugün hâlâ eski tarz makineler kullanılsa da yayıncılığın temel işleyişinin dijital ortamda sağlandığını söylemek mümkün.

Yani şunu demek istiyorum. Esasına bakarsanız, bir kitabın yazımından basımına kadar, (redaktör veya son kontrolcü kitabı yazdırıp, elde okuyup düzeltmeyi tercih etmezse) tüm süreçler dijital bir şekilde ilerliyor ve son noktada kağıda geçiyor. Yani kitabın üretim süreci tamamen kağıttan bağımsız bir hale gelmiş durumda. Yine yani, kitap zaten dijital olarak üretilen ve işlenen bir şey. Basılması acayip!

Yayıncıların bu durumda tercihlerini kitabı dijital olarak satmak yerine bir acayiplik yapıp baskıya verdiklerini düşünmeyelim. Çünkü kitabın dijital olarak piyasaya sürülmesi noktasında halen ciddi sıkıntılar mevcut. Misal, hukuki sıkıntılar! Yani bir kitap nasıl korunacak? Nasıl daha fazla kopyalanmadan, satıldığı kişide muhafaza edilecek? Bu problem, masalarda ciddi bir başlık olarak durduğu müddetçe, e-kitap işinin görece yavaş yaygınlaşacağını söylemek yanlış olmaz. Tabi ki bunun yanında e-kitap’ın teknik olarak insanlara vaad ettiklerinin yeterliliği meselesi var. İnsanlar zihinsel olarak bir dönüşüme kendilerini ikna etmek için e-kitap’ın ne gibi avantajlarını gördüler, görmekteler veya görecekler? Görsellik, metinler arası rahat ilişkiler, gerektiğinde video destekli kitaplar üretilse de bunların yaygınlığı halen sağlanmış değil. Tabi bu görece az artıya karşın, eski alışkanlıklar ve basılı kitabın zikredilmesi zor rahatlıkları mevcut. Sayfaları kolayca çevirip, 50 sayfa önce okuduğunuz bir şeye dönebilmeniz mesela. Kitabın fiziksel olarak elinizde olması ve bunu bir nesne olarak kavrayabilmeniz mesela….

Çok hızlı bir sonuç cümlesi yazabilirim: E- kitabın yaygınlaşması ya da yaygınlaşmaması için insanların görece hazır olduğunu söyleyebiliriz. Hatta ve hatta herkesin herşeyi ekranlardan takip ettiği bir zamanda, kitabı da ekrandan okumanın okur sayısını arttıracağını bile söyleyebiliriz. Ama ortada ciddi maddi ve teknik sorunlar mevcut. Bu sorunların aşılıp aşılmamasına ise, sektörün “liderleri” yani sermaye sahipleri karar verecek. Bize de bekleyip görmek düşecek…

Mehmet Erken