Küçük Dünyanın Büyük Günahı: Halepçe
Nisyanla malul olan insan, geçmişi hep unutma eğilimindedir. Kur’an’da ısrarla, ibret alınsın diye anlatılan kıssalar muhayyilelerde somutlaştırılmadan ne ibret alınabilir ne de hatırda tutulabilir. Özellikle zalimlerden bahseden kıssalar - Ashab-ı Uhdud gibi- böyle okunmadığında zalimlerin hep tarihte yaşadığı, tarihe mahkûm olduğu kabulü bilinçaltında yer eder. Oysa gerçek hiç de öyle değildir.
![]() |
(+) |
1988
22 yıl önce Ashab-ı Uhdud’u hatırlatan –hani şu kâfir kralın Allaha iman edenleri canlı canlı ateş kuyularına attığı, çocukların anne kucağında anneleriyle birlikte ölüme atıldığı olay…- bir büyük zulüm insanlığın hafızasına kazındı.
Rahmetin ve bereketin habercisi olan rüzgâr hiç ölüm taşır mı? Buğday başaklarını nazlı nazlı titreten, yanaklarımızı okşadığında kalbimize ılık bir titreme düşüren rüzgâr çocuklara ölüm taşır mı? Bu soruya olumlu cevap vermek, masum bir insanın ölüm fermanını onaylamakla eşdeğer. Peki ya rüzgârın fıtratı ifsat edilmişse? O zaman cevabı biz değil mazlumlar verecek. Halepçe’de olduğu gibi…
Modern dünyanın beklemediği bir meydan okuma olan ve onu çılgına çeviren İslam devrimi sonrası batı, İslam’ın meydan okuyan sesini kesmek için içimizdeki beyinsizleri kullanmaya kavl etmişti. Bunu için de Allah’ın kendini kendisine unutturduğu, iktidar hırsıyla kuduran bir zalimi kullandı: Saddam. Yıllarca süren bir savaşa, İran-Irak savaşı, milyonlarca kurban verdik. Bu melun savaşta güney Kürdistan’lı Kürtler –ki hepsi ehl-i sünnettir- Müslüman kardeşleriyle beraber Saddam zulmüne karşı direndikleri için eşine az rastlanır bir kıyıma tabi tutuldu.
![]() |
(+) Halepçe Katliam Anıtı |
![]() |
(+) Halepçe Katliam Mezarlığı |
Geçmiş -geçti mi sadece?
16 Mart sabahı güneş daha kızıl doğdu Halepçe üstüne, birazdan olacakları haber verircesine… Önce demirden yapılmış vahşi kuşların iğrenç çığlıkları duyuldu. Irak’tan havalanan "Mig - 21" filosu Halepçe, Dûceyde, İnab, Hurmal ve Sirva kasabalarını kimyasal bir bombardımana tabi tutuyordu. Mig – 21’lerin heybelerinde hardal gazı, sinir gazı ve siyanit gazı mevcuttu. Bombardımanın ardından genizleri yakan kızıl bir hava kütlesi çöktü Halepçe’nin üzerine. “ya reb, ev çı zulme kû dîl û gurçıke me dışewitine!” dedi bebelerini emziren analar. Kucaklarında bebeleri meleklerle el ele berzaha giden analar… Çok sürmedi vahşi kuşların çığlıkları, dakikalar sonra Halepçe artık –mişli geçmiş zamanla mevzu bahis olmaya başladı.
Yaklaşık yirmi bin masumun (resmi rakamlar 5.000 diyor, oysa o bombaları da başka resmi makamlar atmıştı) canına kıyılan halepçede zulüm bu kadarla da sınırlı kalmadı. Ümmetin yüzlerce kızı, sözde Müslüman olan diğer ülkelere –başta Mısır- cariye olarak satıldı. Ve bunlar bu gün Mısırın arka sokaklarında sermaye olarak kullanılıyor… Teologlar hala ‘İslam’da cariye var mıdır, yok mudur’u tartışadursun, dün Halepçede bunlar olurken çok az insaf sahibi dışında teolog kesimden buna dair hiçbir tepki gelmedi. Bu gün hala Mezarışerif’te, Bağdat’ta, Grozni’de Müslümanların kızları cariyeleştiriliyor. Yani kızlarımız, bacılarımız…
Bunca zulümden sonra bize düşen, sadece ağıt yakmak mı olacak?
Erdal Kurgan
bu müslümanlar, bir kere de halepçe'yi hatırlasın diyordum ki, yazınızı gördüm.
yarama bi el değdiğini hissettim. allah razı olsun sizden.