Kızlarağası Medresesi’nde İstanbul için iftar vaktinde Dünyabizim.com yazarları buluştu ve iftar yaptı.
Başka Olur Bizim İftarımız
Küresel İletişim Merkezi bünyesinde faaliyetlerine devam eden Dünya Bülteni, Cafcaf ve Dünya Bizim olarak geçtiğimiz günlerde bir iftar yapmıştık. 12 Eylül’de de Cafcaf’ın ironik darbesinin ardından TYB İstanbul Şubesi olarak kullanılan Kızlarağası Medresesi’nde Cafcaf İftarı olmuştu. Perşembe akşamı da yine Kızlarağası Medresesi’nde Dünya Bizim olarak iftar yaptık.
İş yerinden çıktığımda saat 17:30’du. 30 dakika geciktiğim için yoğun yolcu akışının içinde kaldım. Kızlarağası Medresesine uğramadan önce markete uğrayıp iftarın bana düşen kısmı olan içecekleri aldım. Sultanahmet ne kalabalıktı öyle!
Masalardan dolayı sokakta yürümek zor!
Kızlarağası Medresesinin bulunduğu sokağa girdiğimde restoranların dışarıya açtıkları masaların arasından geçerek ilerledim. Medresenin kapısında, Zeki Bulduk ve adını sonradan öğrendiğim Orhan Özekinci vardı. Selam verip içeri geçtim. Asım Gültekin kürsüdeydi, ama ben içeri girince konuşmasını bitirmiş olacak ki ne olup bittiği bilmiyorum.
Melih Koşucu, abi buraya gelir misin diye yanına çağırdığı için oraya doğru yöneldim. Adem Turan abimiz masanın başında, yanında Mehmet Sait Çakar, yine iftarda tanıştığım Cengiz Yalçınkaya, Melih Koşucu, Ahmet Tek, Yasin Onat, Cesur Küçük masanın etrafındaydılar. Esra Türkan yemeklerin başında bazı düzenlemeler yapıyordu. İsmet Amca oldukça mutluydu. Cafcaf iftarında da “ne bereketli iftar, ne güzel gençler” demişti. İsmet Amca’yı yine ortalıkta koşuştururken gördüğümde nedense aklıma Mustafa Kutlu’nun Ya Tahammül Ya Sefer kitabı geldi…
Zeki Bulduk neden kızmıştı?
Dışarıda Zeki abiyi gördüğüm için masadaki arkadaşlara selam verdikten sonra dışarıya çıktım. Bir sandalye çekip oturdum. Cesur Küçük geldi daha sonra… Cesur’la biz aramızda konuştuğumuz için bizi azarlayarak beni dinleyecekseniz oturun, kendi aranızda konuşacaksanız niye buraya oturdunuz diyerek ağzımızın payını verdi. Çok öfkeli olduğunu söyleyip duruyordu. Niçin öfkeli olduğunu sormadım…
İftar saati yaklaştığında, içeri geçtik tekrar. Nevaleler masanın üzerine konmuş, bardaklar dağıtılmıştı. Self servis, açık büfe bir iftarımız olacaktı. Elimize tabaklarımız alıp nevalelerden seçmeye başladık. Ben 5-6 adet sarma, bir parça su böreği, iki parça küçük böreklerden ve biraz da salata aldım. Tatlı olarak da baklavayı tercih ettim. Karnım aç olduğu için mi nedir, tabağını ilk dolduran ben oldum. Daha sonra herkes tabaklarını alıp nevalelerini doldurmaya başladılar.
Sade Hayatçı Kim?
Tam karşımdaki masada Cafcaf’tan Yusuf Kot oturuyordu. Sade Hayatçı olduğu için tabağında dolma, birkaç tane sarma gördüm. Yusuf Kot’un yanındaki arkadaş haline acımış olacak ki tabağından bir adet böreği Yusuf Kot’un tabağına koydu. Yusuf da böreği alıp benim tabağıma bıraktı. Yusuf Kot’a Cesur Küçük’ün tabağını gösterdim, Cesur’dan sade hayatçı olur mu diye sordum, gülüştük…
Yakup Öztürk, Tarık Taş, Cesur Küçük, Zeki Bulduk, Serkan Sevinç, Nurettin Durman, Adem Turan, Melih Koşucu, Ahmet Tek, Cankat Kaplan, Asım Gültekin, eşi ve çocukları, Zeliha Akkaya, Gözde Nurcan, Merve Akbayır, Erdal, Rumeysa Betül Arı, Esra Türkan, Mehmet Sait Çakar, Enes Özel, Salih Demirhan, Abdüssamed Bilgili, Yasin Onat, Faruk Yazar, Yusuf Kot, Orhan, Cengiz, Aslıhan, Üzeyir abi, Engin Demir ve adı şu an aklıma gelmeyenler ile tanımadığım Dünya Bizimciler de oradaydı.
Her masada ayrı bir tufan kopuyor
İftardan sonra Yusuf Kot ayrıldı hemen. Biz de Kızlarağası Medresesinin dışına çıktık. Masaları birleştirdik. Bir araya gelen 3-4 kişi kendi aralarında muhabbete başladı. Alimlerden, müzikten, Osman Konuk’tan, Cahit Koytak'tan, İsmet Özel'den genç şairlere, Rıhle Dergisinden Yediiklim'den, Türk Romancılığına, Kürt açılımdan Türk açılımına her masada farklı bir konu tartışılıyordu. Benim bulunduğum ortamda Melih Koşucu olduğu için konu tabiî ki Rıhle Dergisi idi. Bol bol Rıhle açılımlarından bahsettik! Dünyabizim.com kültür haberciliği yaptığı için siyaseti sevmediğimizi vurguladık sürekli!
Cevat Akkanat’ın yerine de iftar ettik!
Bir ara Nurettin Durman ağabey konuyu mail grubumuzdaki iftar yazışmalarına getirdi ve bana “aman iftar yazısında yemeklerden fazla bahsetme aksi takdirde Cevat Akkanat ağabeyin seni ayağından asar” diyerek güldürdü beni.
Bu yüzden, dillere destan olacak lezzette güllacı, kimin yaptığını bilmiyorum ama harika olan Konyalılar’ın su böreği kadar lezzetli olan su böreğini, Cesur’un bütün gece uykusuz kalarak sardığı sarmaları, Esra Türkan’ın peynir ve zeytinini, börekleri, salatayı, lokma tatlılarını çok fazla anlatmak istemiyorum. Bir de karşı masada gözüme ilişen ama kalmadığı için yiyemediğimiz Nureddin Abinin getirdiği çiğ köfteyi…
Ayrılık vakti yaklaşırken…
Vakit ilerledikçe çaylarımız tazelenirken aramızdan ayrılanlar da oluyordu. Nurettin Durman ağabey Sultanahmet’e kadar gelmişken teravih namazını burada kılayım, bakarsınız bir daha nasip olmaz Sultanahmet’te teravih diyerek aramızdan ilk ayrılan oldu. Daha sonra Yasin Onat ve benim misafirim Faruk Yazar ayrıldılar. Sonra Zeki Bulduk ayrıldı. Saat 22:00’a doğru yaklaşırken de masalar iyice boşaldı. Ve biz de Ahmet Tek, Serkan Sevinç, Abdüssamed Bilgili ve Melih Koşucu ile oradan ayrıldık.
İftar boyunca o masadan o masaya koşan Asım abi çok yoruldu. Ardından TYB yönetim toplantısına geçti. Çocuklar da koşturup durdular ordan oraya.
Dünyabizim.com’un bayan yazarları ortalığı derleyip toparlamada iyi iş çıkardılar. Hiç bir şey israf edilmedi.
Yasin Onat Bu Ramazan'ın en paylaşımcı iftarıydı benim için dedi.
İftarda en az yiyen Yusuf Kot, en çok yiyen Cesur Küçük olarak gözüme çarptı.
Zeki Bulduk’a pipo bir başka yakışıyordu.
Büyüklerimiz Adem Turan ve Nurettin Durman ağabeyler iyi ki oradaydılar.
E. Fatih Bilge karın tokluğuna yazdı