Gelişi de gidişi de usuldür, üslupludur. Söz verince beklemez ve bekletmez. İnsanın vaktini almaz; alsa bile o vakti zenginleştirerek geri vermesini bilir.
Dilin, şiirin ve hayatın musikisinden anlar; tebessümünü ve hissettirmemeye çalıştığı neşesini biraz bu anlamaya borçludur.
Biraz acelecidir. Yargılarında mühlet vermez bir tarafı vardır. Aman vermez değildir.
Diriliş doktorudur.
Doğunun her oğlunun serencamını bilir; yedincisine içinden kaleme dökemediği usta işi ağıtlar söyler.
Gençleri okuyup izler. Okuyup izlediği gençlerin beğendiği dizelerini kurşun kalemle defterine, kuş tüyü kalemle gönül defterine kaydeder.
Dünya ile de, Allah bilir elbette ama ukba ile de geçimlidir.
Gözleri gözlükleriyle uyumludur. Zorda kalmadıkça büyüteç kullanmaktan imtina etmez. Abartmaz.
Konuşmasında gizli bir İstanbul beyefendiliği, kelimelere lale bahçelerinde bahçıvanlık yaptırır. Muhatabında hürmet uyandıran bir efendiliği vardır konuşmasına eşlik eden yüzünün...
Akademiye kök salana kadar hayatın izbesinde, mecmuaların, bilinmedik kitapların izbe sayfalarında çok dolaştığından birazcık kapalı mekân korkusu vardır.
Ilımlı didaktiklerden sayılabilir
Kütüphanesindeki kitapların çeyreğini ancak okumuştur. Matbuat hastalığına duçar olmuştur, iflah olmaz.
İyi tren yolcusudur. Konya’ya hızlı trenle gidip gelinen günleri gördüğü için ayrıca Allah’a şükretmiştir. Bu trende okuduğu romanların, öykülerin şükürle alakası yoktur.
Hazreti Hüseyin’in de, Hüseyin Siret’in de siretini ve suretini en iyi bilenlerdendir.
Karakıştan çok çekmiştir. Diyar-ı bürudette doğduğundan ve başka bir diyar-ı bürudette eylendiğinden olacak, sıcağa ve samimiyete ayrı bir meftunluğu vardır. Erzurum’la Sivas arasında kar sesinden kilim ve mekik dokumuşluğu vardır.
Bir teşehhüt miktarı gazetecilik de yapmıştır.
Turan Karataş bu…
Yeni Türk Edebiyatı profesörü…
Sezai Bey’in şiirlerini en çok ziyaret edenlerden…
Ömrünü ders almakla ve ders vermekle geçirdiğinden, kitapları da, yazıları da “ders”e dâhildir. Bu yönüyle ılımlı didaktiklerden sayılabilir.
Yüzü Turanî kavimlerin at oynattığı bir mahşerden arta kalmadır, Türkiye’nin ortasına benzer.
Ondan, gülümsemesinde bir bozlak hüznü uçsuz bucaksız uzar…
Böyle biliriz.
Mehmet Aycı yazdı