Uçmak, yerçekimine mahkum olan insanoğlunun tarih boyunca en büyük tutku ve meraklarından biri olmuştur. Bazıları yükseklik fobisi nedeniyle uçmaktan korksa da genelde insanlar havada kuşlar gibi süzülmenin keyfini hiçbir şeyden alamamıştır. Bu zevkin peşinde koşanlar, havacılığa önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu ilgi ve merak, havacılığı bugünkü noktaya getirmiştir. Havacılık teknolojisinin bugünkü hâlini biraz da onlara borçluyuz.

         

Havacılık meraklıları, 16. asırda Leonardo da Vinci'nin insanların uçabileceğini düşündüğünü, fakat insan kudretinin bu işe yetmeyeceğini anlayınca bu girişimden vazgeçtiğini yazarlar. Fakat bazıları bu zor, riskli ve tehlikeli hevesten her şeye rağmen vazgeçmemiştir. Türk havacılık tarihinin bilinen ilk ismi, Türkistan’ın Farab şehrinde doğan Ebu Nasır İsmail bin Hamüd’ül Cevheri'dir. İsmail Cevheri, 1010’da kanatla uçmayı denerken şehit olmuştur. Daha sonra Siracettin Doğulu, 1159'da İstanbul’da gerçekleştirilen kutlama törenlerinde, kanatla uçma gösterisi yapmış ve bir süre uçtuktan sonra düşerek şehit olmuştur. Bu çerçevede 16. yüzyılda Türk yurtlarından Semerkant'ta Hoca Feyzullah Efendi, Ulu Cami minaresinden uçma denemesi gerçekleştirmiştir. Fakat bu deneme, ne yazık ki ölümle neticelenmiştir. Türklerde en yaygın bilinen uçuş denemesini 1632’de Hezarfen Ahmet Çelebi gerçekleştirmiştir. Hezarfen, İstanbul Galata Kulesi’nden süzülerek İstanbul Boğazı’nı uçarak geçmiş, Üsküdar’daki Doğancılar bölgesine inmeyi başarmıştır. Yine Lagari Hasan Çelebi, 1633’te kendi icadı olan yedi egzozlu basit bir roketi sırtına yerleştirerek, barut yanması gücüyle 300 metre yükseldikten sonra, önceden hazırladığı kanatlarını açarak Sinanpaşa Köşkü önünde denize inmiştir. Bu örnekleri daha da artırabiliriz.