İçine düştüğümüz vaziyeti ne güzel özetliyor Üstad Necip Fazıl Kısakürek:
“Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet”
Evet! İslam âlemi, kaç asırdır alevler içinde, kubbemiz çatırdıyor adeta! Kardeş ve ümmet bilincimiz yitip gitti sanki. Oysa Sevgili Peygamberimiz (s.a.), “Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez. Din kardeşini zalimin eline teslim etmez.” buyurmuştu! Ne yazık ki Müslüman ülkeler, son iki asırdır yaşanan zulüm karşısında dilini yutmuş, kör ve sağır vaziyette, gözleri önünde cereyan eden katliamları sadece seyretmektedirler…
Zalimlerin eline terk ettiğimiz mazlumlar, ümmetten bir diriliş beklemektedir. İşte o mazlumların en başında Doğu Türkistan öksüz bıraktığınız, Uygur Türkleri vardır. Son 2 yıldır Doğu Türkistan’da neler oluyor? Kaç annenin yüreği sızlıyor, gözyaşları dinmiyor? Kaç evlat annesiz-babasız kaldı? Kaç hane söndü haberiniz var mı? Merak ediyoruz?
Doğu Türkistan’da yaşayan 25 milyona yakın din ve kan kardeşimizin içinde bulunduğu bu ızdıraba, daha ne kadar sessiz kalınacak? Hür dünyanın bekçileri (!), demokrasi havarileri, insan hakları savunucuları, daha ne kadar bu zulme üç maymunu oynanacak? Duyun artık sesimizi; din adına, millet adına ve dahi kaldıysa eğer, insanlık onuru ve şerefi adına…
21. yüzyılın hür dünyasında, Doğu Türkistan’daki tüm iletişim vasıtaları erişime kapatılmıştır. Uluslararası sosyal medya uygulamaları yasaktır. Telefonlarında dini veya millî ifadeler bulunduranlar tutuklanmakta, hapse atılanlardan bir daha haber almak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Hapse atılmış evlatlarının, eşlerinin naaşlarına ulaşabilenler ise kendilerini şanslı görmekteler. Can Doğu Türkistan’ımız bugün hür dünyadan tecrit edilmiş, adeta açık hava hapishanesine çevrilmiş durumdadır.
Kadim Türk-İslam beldesi Aziz Doğu Türkistan’ımızda, Mart 2017 tarihinden itibaren, “Eğitim Kampı” adı altında 2 milyondan fazla kardeşimiz, süresi belirsiz bir şekilde, densizleştirme, millî kimliklerinden uzaklaştırma, beyin yıkama, bir nevi “Nazi kampları” ve 1939 yılındaki “Gulaglar”da insanlık dışı muamelelere maruz kalan, masum insanlar gibi inim inim inlemektedir.
Çin komünist hakimiyeti Doğu Türkistan’da insan haysiyetini ayaklar altına alan ve Haziran 2017’de zorla yürürlüğe koyduğu “Kardeş Aile Projesi” adı altında, havadan sudan bahanelerle hapse atıkları erkeklerin evlerine, Çinli erkekler yerleştirilmekte, ailelerimizde istedikleri gibi yaşamakta, Irak’ta olduğu gibi Müslüman bacılarımızın namuslarını kirletmektedirler. Din düşmanı olan Çinlilerle, aynı evde yaşamak zorunda bırakılan ailelerimizin özel hayatı delik deşik edilmektedir.
Daha korkuncu ise son dönemlerde genç kızlarımız, Çinli erkeklerle zorla evlendirilmeye çalışılmaktadır. Evlenmemek için diretenler ya hapse atılmakta ya da hapisteki aile ve akrabalarına türlü işkenceler yapılmaktadır.
Uygur ailelerinin evlerine yerleştirilen Çinliler, ailelerimizi kendi hizmetçileri gibi kullandıkları yetmiyormuş gibi, tecavüze uğrayan kadınlarımız ve genç kızlarımızın utançla yaşamaktansa intihar etmeyi yeğledikleri haberlerini almaktayız.
Hangi vicdan sahibi insan bu yüzkarası, insanlıktan nasibini almamış ahlaksızların uygulamalarına göz yumabilir? Bunlara göz yumanlar nasıl insanız diyerek ortalıkta dolaşabilir? En önemlisi de Mahşer günü Allah’ın huzuruna nasıl çıkacaklardır?
Hapishanelerde işkenceden hayatını kaybedenlerin sayıları endişe verici boyuta ulaşmış durumdadır. Şehit edilenlerin naaşlarını almaya gidenlere çıkarılan güçlükler, ciltler dolusu kitaplar yazılacak boyutlara varmıştır. Naaşlarına ulaşılan kardeşlerimizin birçoğunun ise, iç organlarının boşaltılmış olduğu haberleri bizleri derin endişelere sevk etmektedir.
İkinci anavatan bellediğimiz Türkiye’deki kardeşlerimizin, bizlere Ensar olduğunun bilincindeyiz ve bunun için de ellerimizi her duaya kaldırdığımızda, Türkiye için, İslam’ın son kalesi için dua etmekten, bir an bile geri durmadık, zira duadan başka elimizde hiçbir güç kalmamıştır. Türkiye’nin iç ve dış mihraklara karşı verdiği amansız mücadelelerde hem Türkiye Cumhuriyeti devletinin hem de halkımızın hep yanında olduk ve bundan sonra da yanında olmaya devam edeceğiz.
Lakin, bir beka savaşıyla karşı karşıyayız. Çin, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın üstüne basa basa söylediği “Dünya, beşten büyüktür!” ifadesindeki beşten biridir. Bunun için devlet yetkililerimizden, siyasi partilerimizden, sivil toplum kuruluşlarımızdan, Türkiye’de yaşamakta olan Uygurların sıkıntılarının çözümü noktasında somut adımların atılması elzemdir. Artık bıçak kemiğe dayandı da yüreğe saplandı. Bilinmesini isteriz ki; Ayakta duracak mecalimiz, acımızı dindirecek tesellimiz kalmadı.
Bırakın kaynar sularda diri diri haşladıkları hayvanları, kardeşlerimize yapılan işkence ve zulme bile bütün dünya “görmedim, duymadın, bilmiyorum”u oynamaktadır. Halbuki sadece barış dini olan İslam’da değil, diğer semavi dinlerde ve bütün inançlarda “zulüm” kabul edilemez bir durumdur. Çin’in bunca senedir uygulaya geldiği bu zulmün vebali hiç kuşkusuz, Müslüman-Türk Cumhuriyetlerinindir.
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in söylediği, “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız tek şey; düşmanlarımızın yaptıkları değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” noktasına gelmemek için, başta Türkiye olmak üzere, Türk-İslam dünyasından, İslam İş Birliği Teşkilatı’ndan ve dahi kendisini insan hakları savunucusu gören herkesten, vicdanının sesini dinlemelerini, Doğu Türkistan için uluslararası kamuoyu oluşturarak, Çin’e baskı yapmalarını istirham ediyoruz.
21. Yüzyılda Uygurlar, dünyanın gözleri önünde adım adım yok ediliyor. Bunu görmezden gelen bütün insanlığı, vicdan mahkemesinin adaletine havale ediyor, âlemi İslam’ın Doğu Türkistan’da yaşanan bu insanlık dışı muamelelere karşı üç maymun oynamamasını, din adına, millet adına ve dahi insanlık adına arz ve talep ediyorum.
Selahaddin Kaşgarlı
Genç Yürekler dergisi, 2023 Mart-Nisan-Mayı